Her anı ister istemez paylaştığımız tuhaf bir dönemden geçiyoruz diye başlıyor yazısında Ertuna. Üstüne basa basa bazı şeyleri kendimize saklasak daha mutlu olmaz mıyız diyor. Ve yazısının vurucu noktası geliyor. İşte o yazı...
Ayşe Arman, cumartesi günü twitter'da kocasına, takipçilerinin önünde, güne güzel başladığı için teşekkür ediyordu. Sonunda "Yaşasın aşk, yaşasın seks!" diyordu. Bir sonraki tweette de "Şimdi malum kişi kızacak, yaşasın seks!'i silmeliyim" diyordu. Eee, artık Twitter sayesinde dakikası dakikasına her şeyden haberdar olabiliyoruz. Peki ama bir karı kocanın sevişmesinden de anında haberdar olmak artık biraz fazla değil mi? İnsan hayatında gerçekten anlattığı kadar mutluysa bunu cümle aleme sürekli ilan etmeye gerek duyar mı? Yoksa artık hayatın tadını çıkarmak yerine tweetlere gömülmek mi daha cazip? Sırf dikkat çekmek için yapıyor deseniz, öyle de değil. Çünkü işleri bu kadar konuşulan, bu kadar başarılı birinin böyle dikkat çekmeye ihtiyacı yok. Pazar sabahı benzer hislerle Ayşe Arman'ın Tansu Özkök röportajını okudum. Bu kadar zaman sonra neden Tansu Özkök'le konuştuğunu merak ettiğim için. İstanbul'daki hayattan sıkılıp Urla'ya yerleşmiş Tansu Özkök. Henüz 4.5 ay olmuş. Tuhaf, ama o sıkıldığı hayattan gelen birini hemen huzurlu evine kabul edip röportaj vermiş. Uzaklaşmaya çalıştığınız hayatın içine yine bir dönüş değil mi bu? İşte alıştığınız hayattan kopamamak ne yazık ki tam da bu. Ne yaparsak yapalım, sonunda hep nasıl mutlu olduğumuzu başkalarına göstermek istiyoruz. Artık başkalarına ilan etmeden yaşanan mutluluğun bir anlamı yok galiba. Bunları düşünürken aklımda çok ünlü bir arkadaşımın geçenlerde söylediği bir söz vardı. Çok popülerken yurt dışına gitti, evlendi, artık iyice yurt dışına yerleşti. Herkes onunla röportaj yapmak istiyor, hatta yurt dışında bile peşine takılan gazeteciler oldu. Onun tepkisiyse şöyle, "İnsan evlendi diye röportaj verir mi?" Haksız mı?