Marquez 'in "Kırmızı Pazartesi"de anlattığı gibi oldu: Orada nasıl cinayetin işleneceğini bütün kasabalılar biliyorduysalar, burada da bir provokasyonun geleceği hususunda hepimiz hemfikirdik.
Fakat galiba provokasyonun bu defa Avrupa'dan uç vereceğini hiçbirimiz kestirememiştik. Biri ya da birileri Paris'te bir PKK merkezine girdi ve orada bulunan önde gelen üç PKK'lı kadını katletti.
Nasıl bir etki gücü var bu en alçakça siyasi mücadele aracının: Herkes bekliyor olsa da, "iki taraftan biri süreci mutlaka provoke edecektir, bu defa oyunlarına âlet olmayalım" dense de, ortaya çıktığında işler öyle konuşulduğu gibi yürümüyor; düşmanca duygular hemen uç vermeye başlıyor.
Doğrusu ben, PKK'nın "Silvan" ya da benzeri bir operasyonla Öcalan-devlet görüşmelerini sabote edeceğine hiç ihtimal vermiyordum. Çünkü Kürtler kahir ekseriyetle Öcalan'ı ve görüşmeleri destekliyor. Dolayısıyla, Öcalan'dan "olmuyor" gibi bir işaret gelmeden girişilecek bir provokatif eylem ve onun sahibi mutlaka Kürtler arasında mahkûm edilecektir.
Hatta ben, görüşmelerin, bir provokasyona yeltenen olursa hemen tepkisini görsün diye bu kadar aleni yürütüldüğünü düşünüyordum.
Şimdi, hem isabet kaydettiğimi hem de yanıldığımı düşünüyorum.
İsabet kaydettim, çünkü "Silvan" tarzı eski usul ve "içeriden" gelen bir provokasyon gerçekten de gerçekleşmedi.
Yanıldım, çünkü öyle veya böyle, sonuçta bir provokasyon gerçekleşti.