Atatürk Lisesi'nden sonra Anadolu Üniversitesi Sinema TV bölümünü bitiren, ardından tasarım ve fotoğraf üzerine burs kazandığı Norveç'te bir süre yaşayan ve modellik kariyeri de bulunan 28 yaşındaki Müge Boz, bugüne kadar "Melekler Korusun", "Leyla ile Mecnun", "Şüphe" gibi birçok TV dizisinde ve "Toprağın Çocukları", "Aşk Tesadüfleri Sever" gibi filmlerde boy gösterdi.
Boz, aynı zamanda birçok reklam filminde de rol aldı. ?
Filmde canlandırdığınız Bayırgülü nasıl bir karakter?
Kıskanç, olayları karıştıran, düşünmeden davrandığı için insanları zor duruma düşüren ve meseleyi hiç de üstüne alınmayan, zor duruma düştüğünde kendini kurtarmak için çeşitli taktikler yaparak aptala yatan, şirinliğini ve cazibesini kullanan, dediğim dedik, özgüvenli, rahat bir karakter.
İşin hazırlık kısmı nasıl gerçekleşti?
Film için Kudret Hoca'yla (Sabancı) görüşmeye gittim, senaryo verildi, ertesi gün tamam dedim hemen ardından at eğitimlerine başladım. Çok hızlı bir şekilde başladı her şey.
Sonra dövüş ekibi hocalarıyla dövüş teknikleri öğrendim.
Okuma provaları yaptım. Benim karakterimin bir maymunu var. Ona bir alışma evresi geçirdim.
Çiko saatim vardı yani...
Onunla epey vakit geçirdim.
Anlamaya çalıştım. Bana ilk görüşmede "At binmeyi biliyor musun?" diye sordular. "Hayır ama öğrenirim" dedim. "Peki maymunla aran nasıl?" dediler. "Bilmiyorum ama bir şekilde hallederiz" dedim. Senaristler "Biz bunu yazıyoruz ama bunu kim oynayacak diye endişeliydik" dediler.
Role oldukça istekliymişsiniz belli ki…
Evet… Ama her şey çok profesyonel yürüdü. Maymunun ve Karaoğlan'ın atının dublörü vardı. Kafamı çeviriyorum deve, oradan yılan çıkıyor, keçiler, tavuklar… Hayvanlarla iç içe bir çekim oldu. Kilyos ile Kemerburgaz arasında eski maden ocaklarının bulunduğu Çift Mevkii dedikleri bir arazide çekildi. Etrafımızda hiçbir şey yoktu. Bir bakkala gideyim desen gidemezsin. Orada sıfırdan bir kasaba kurduk. Her sabah erken kalkıp dövüş dersleri, oradan okumalar, oradan Çiko'yla zaman geçirme, sonra at binme, dans dersleri derken zor bir süreçti. Yazın en sıcak olduğu zamanlardı. Sürdüğümüz güneş kreminin haddi hesabı yoktu. "Çölde yaşayan haydutları şimdi daha iyi anlayabiliyoruz" dedik ekipçe. ?
Dövüş eğitimleri nasıldı? Zevkli miydi?
Zevkliydi. Daha önce oynadığım "Karakol" dizisi için biraz silah eğitimi almıştım. Ama aksiyon benim hep istediğim bir şey. Yapabileceğim bir şey olduğunu biliyordum. At bineyim, kılıç kuşanayım, aksiyon olsun istiyordum. Bu da tam o zamana denk geldi. ?
Anlaşılan o ki farklı rolleri seviyorsunuz… Bir sonraki projenizde ne olmak isterdiniz?
Vampir olmak istiyorum. Korku filmi çok izlemiyorum ama.
Zaten gerilimli bir hayatta yaşıyoruz.
Bilinçaltıma ekstradan gerilim atmama gerek yok bence.
Ama vampir illa da korku olmak zorunda değil. Bizim yazdığımız bir hikaye de var orada vampirler de var. Arkadaşlarımla birlikte oluşturduğumuz bir hikaye.
Çekimler zorlu geçmiş anlaşılan…
Yağmurun altında, çadırda, ellerim bağlı bir şekilde beş saat bekledim. Karaoğlan'da Bayırgülü üzerine düşündüğümde, dövüş sahneleri için çok emek harcadım. Başka filmlerden kadınların dövüş sahnelerini izledim. Kadınların dövüşmesi daha farklı bir şey bence. Benim başka bir tarzım olmalıydı. ?
Dövüşen kadınlar dendi mi mesele uzar gider sanki… Sizin etkilendiğiniz isimler olmuştur mutlaka.
"Kill Bill"de Uma Thurman mesela. Ya da Angelina Jolie çok etkileyici bence. "Mr and Mrs Smith"teki halleri falan. Kudret Hoca dövüş sahnelerini izlerken bana "bu kadar iyi dövüşmemen gerekiyor" dedi. "Bayırgülü bu kadar iyi dövüşçü olsa neden Karaoğlan'dan yardım istesin" dedi. Bir anda dövüşemiyormuş gibi yapmaya mı çalışayım diye zorlandım.
Ama böyle bıçaklı, silahlı bir ajan karakteri olsa oynamak çok isterim.
Bayırgülü'nün bu kıskanç kadın halleri de çok ilgi çekici aslında.
Çok alakasız bir yerde kıskançlık yapıp Karaoğlan'a niye gelmedin, niye öyle yapmadın diye sorguluyor. Halbuki dövüşüyorlar o sırada.
Bayırgülü'ne benziyor musunuz?
Benim biriyle didişmek gibi bir durumum yok aslında. Laf dalaşına giren bir insan değilim normalde. Kendi halinde bir tipimdir. Dediğim dedik olabiliyorum.
Çok fazla plan ve organizasyon yapıyorum. Her şeyin tık tık tık uygulanmasını isterim. Aksilik olmasını istemem.
Özgürlüğüm kısıtlansın istemem. Biri bir yere giderken ben de onun peşinden gitmem gerektiğini düşünüyorsam çantamı toplar giderim. Acaba ne olur diye düşünmem.
"Kendi yemeğimi hep yanımda taşırım"
Kaç sene oldu İstanbul'da yaşayalı?
İzmir'den sonra üniversite için geldim. Sonra bir sene Norveç'teydim. Bir altı, yedi sene oldu sanırım. Aslında İstanbul'da doğdum ve büyüdüm. ?
Norveç nasıldı?
Çok güzeldi. Türklerle çok fazla zaman geçirmedim. Norveççe dersi de aldım biraz öğrendim ama hiç akılda kalmıyor.
Zaten orada İngilizce okudum.
İlk gittiğimde birtakım şeyleri garipsedim. cuma öğleden sonradan pazartesiye kadar alkol satışının olmaması garipti mesela.
Pazar günü restoranlar açık değildi. Bizdeki gibi bir hayatları yok. Bizde haftanın herhangi bir günü istediğin saatte yiyecek bir şeyler bulursun.
Ama orada sadece bir benzinlikten atıştıracak bir şeyler bulabiliyorsun. ?
Oldukça fitsiniz, yemekle aranız nasıl?
Ben küçüklüğümden beri yemek yapmayı çok severim. Annem yokken makarna sosları falan yapardım. Sürekli okuyorum.
Yiyeceklerin besin değerleri, alkalin beslenme, kan grubuna göre beslenme gibi şeyleri merak ediyorum. Balım, zeytinyağım, zeytinlerim falan hep özel gelir. Markete gidip zeytin alamam. Yanımda hep kendi yemeğimi taşırım. Bu yüzden bavulla geziyorum her zaman.
Bu bir diyet değil hayat tarzı haline geldi. Ekmek ve şekerin bu kadar zararlı olduğunu bilip de yiyemezsin. Sabah içtiğim yeşil içeceklerim var. Smoothie'yi keşfettim. Bulduğum yeşillikleri, meyveleri ya da balı, yoğurdu koyup karıştırıyorum. Normalde yiyemeyeceğin şeyleri içecek hale getirip sabahları içiyorum.
Aradan belli zaman geçtikten sonra kendi karışımım var onu yiyorum. Haşlanmış yumurta, domates, salatalık, zeytinyağı, peynir, zeytin karıştırıp yiyorum.
Beni kabın içinden böyle yemek yerken görebilirsiniz. Sette ne kadar güzel yemek çıksa da yağlı oluyor ve düzenin bozuluyor.
Bu kadar dikkat ediyorsunuz… Peki hiç mi zararlı alışkanlığınız yok?
Tabii ki de yiyorum. Arada gidip bir hamburger, patates kızartması yiyorum. Ama ondan sonraki günler dikkat ederek onu dengeliyorum. Diyelim ki lahmacun yemek istedi canım gidip en güzel yerde yemeği tercih ediyorum. Madem yiyorum o zaman iyisi olsun diye düşünüyorum. Nerede ne iyi diye araştırırım. Bir yerde çok özel bir şey vardır. Onu kaçırmam, rejimdeyim diye düşünmem. Ekmeğimi de kendim yapıyorum.
biri misiniz? Bazen çok sosyal oluyorum. Hiç tanımadığım bir ortamda çok rahat olabilirim. Ama bazen de gel derler of şimdi ne yapacağım insanların arasında ne konuşacağım diye sıkılırım.
Egoyla aranız nasıl?
Bir süredir bu konularla ilgili çok okuyorum. Ego, alt benlik nasıl çalışıyor yavaş yavaş anlamaya başladım. Bir şey yaparken ah işte ego ortaya çıktı diye kendimi törpülemeye çalışıyorum. Yaptığım şeylerin farkında olup öyle çözmeye çalışıyorum. Mesela bir şey okuyorsun ve oradakine göre kendi yaptıklarını karşılaştırıyorsun. Bağlılık, iç hesaplaşmaların, korkuların ortaya çıkıyor. Meditasyon ve yoga yapıyorum. Hepsi aslında bir bütün. Böyle biraz içeride temizlik yapmak istiyorum.
KOSTÜMLER ANNESİNİN ELİNDEN ÇIKIYOR
Az önce annenizle telefonda konuşurken kulak misafiri olduk, kostümlerinizi anneniz mi dikiyor?
Evet, arada bir şeyler sipariş ederim. Pelerin istedim en son. Dikiş nakış iyi bilir annem. Eskiden beri bir şey isterdim annem kumaş alır yapardı. Şimdi gala elbisemi de annem dikiyor. Bu elbise üzerine çok çalıştım. Filme ve karaktere uygun, masalsı ama bir yanda da şık bir elbise olması için çok araştırma yaptım. Sunum dosyası gibi bir şey hazırladım. Arkadaşlarımla da tartıştım. Yurt dışından çok güzel kumaşlar aldım. Payetler, pullar, danteller, kuş tüyü var. Daha çok yeşil gibi bir renk kullandım.
Modayla yakından ilgilisiniz, belki bir blog açarsınız…
Aslında çok isterim ama kendi sitemi bile açmam çok uzun zaman aldı. Çünkü mükemmel olsun istiyorum. Her şeyi farklı olsun istiyorum.
SEBLA KOÇAN / sebla.kocan@aktuel.com.tr
SELİN KARAKAFA - Fotoğraflar: CANAN YETİŞTİ