"Var mısın, yok musun?" yarışması ile tanıdığımız Hanzade Durmuş Ofluoğlu, şimdilerde yarışmaların vazgeçilmez sunucularından olmaya aday. Güzel ve alımlı olduğu kadar takıntılı. Her yerde yemek yiyemiyor. Gün içinde ellerini defalarca yıkadığı oluyor. İşte Hanzade'nin adım adım hikayesi ve bilinmeyenleri…
* En unutamadığın yayın…
İlk çıktığım yayın olabilir. Çünkü hayatımda ilk defa elime mikrofon almıştım. Cahil cesareti de olabilir. Başta kolay bir iş gibi geliyordu, ama o an hissettiklerimi unutamam. Sanki annem, babam, herkes karşımda gibi hissediyordum. Biraz zor geçmişti.
* En heyecanlandığın an…
Herhalde en heyecanlandığım an üniversite sınavına girdiğim andı.
* En sevdiğin yarışma programı…
En sevdiğim program Survivor. Yarışmada iki ay kalmıştım. Genelde güzel geçiyordu. Çok uzak ve çok farklı bir yerde yaşıyorsunuz. Yarışmacılarla elbette aynı şartlarda değiliz ama bizim için de çok farklı geçiyordu. Türkiye'deki yaşamla ilgisi olmayan bir ortam ama güzeldi, değişikti. İlk gittiğimiz haftalarda zorlandım ama sonraki haftalarda alıştım.
* Şansının döndüğü an…
Bugüne kadar istediğim şeyleri hep elde ettim, çalıştım. Bazen şans yardım etti. Benim İzmir'den İstanbul'a Koç Üniversitesi'ni kazanıp gelmem önemli bir adımdı. Bundan sonraki gelişmeler hep bununla bağlantılı oldu. Eşimle üniversitede tanıştım. Şu andaki işi yapmamda da mezun olduğum üniversitenin katkısı olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla ilk hayalim bu üniversiteyi kazanmaktı. Bu sanırım şansımın döndüğü andı.
* En kızdığın haber…
Gün içinde çok oluyor. Evlendiğim gün nikâha yaklaşık on beş dakika kala Saygun'un damatlığını giymeden arkadaşlarıyla muhabbet ettiğini duyduğumda cinnete yakın kriz geçirmiştim. Allahtan yetişti.
* En beğendiğin reklam…
Reklam çok var. Ben üniversiteden çok ortaokul ve lisede reklamcılığa çok merak salmıştım. Çok fazla reklam izleyip araştırıyordum. Hiç unutamadığım Colgate bilboardı vardı. Türkiye'de değildi sanırım. İlk aklıma o geldi.
* En beğendiğin sunucu…
Tabiî ki de en beğendiğim ve en sevdiğim sunucu Acun Bey. Gerçekten hayatımda çok özel bir yeri var. Onun dışında birlikte çalışma fırsatı bulduğumuz için Burcu Esmersoy'u beğeniyorum. Ondan çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. İnşallah daha da çok şey öğrenirim.
* Aldığın en ağır eleştiri…
Çok var. Tabiî ki çok hızlı konuşuyor olmam en başta geliyor. Ben geleli iki buçuk yıl oldu. Genelde her yayından sonra bu kız çok hızlı konuşuyor, söyledikleri anlaşılmıyor gibi eleştiriler geliyor. Ama Acun Bey'inde bende aradığı oydu. Bizim yarışmalarımızda haber spikeri gibi değil ama yarışmanın heyecanına atmosferine uygun canlı dinamik insanlar arıyordu. Dolayısıyla bu nedenle ayak uydurabildiğimi düşünüyorum. Ama hala seyirci olarak hızlı konuştuğumu düşünenler var.
* Yaşadığın en büyük şok…
En büyük değil tabi ama birçok yaşadığım şok var. Ama "Var mısın yok musun?" yarışmasından aradıklarında büyük bir şok geçirmiştim. 1 yıl önce başvurmuştum yarışmaya. Başvurudan 1 yıl sonra arandığım için şok olmuştum.
* En tuhaf takıntın…
Benim aslında çok fazla takıntım var diyebiliriz. El yıkama takıntım var. Bunu temizlik anlamında düşünmeyin, obsesif bir şekilde günde altı ya da sekiz kere yıkadığım oluyor. Her yerde yemek yiyemem. Ama bu da mekânın temizliği ile alakalı değil. Takıntı olduğu için mantıklı bir açıklama getirmeme gerek yok tabiî ki. En başta bu iki takıntım geliyor.
* En sevdiğin özelliğin…
Bir şey istiyorsam mutlaka ulaşırım demeyeceğim, bu büyük konuşmak olur. Bundan sonra hayat ne getirir bilmiyorum ama bugüne kadar istediğim birçok şeye belki de her şeye ulaştım. Kafama bir şey taktığım zaman varım yoğumla çalışıp elimden ne geliyorsa yapıp istediğim şeyi elde ediyorum. Bu da sevdiğim bir özelliğim.
* En büyük mutluluğun…
En mutlu olduğum anlardan birini kardeşim doğduğunda yaşadım. Genel anlamda bakıldığında da ailem diyebilirim. Eşim, annem, babam ve kardeşim. Sevdiğim insanla birlikteyim ve ailemle iç içeyim. Bu hayatta büyük bir mutluluk.
* En büyük ilham kaynağın…
İlham kaynağım sanırım yok. Çünkü lisede, üniversite dönemlerinde ya da ailede birini örnek alıp onun gibi olmadım. Çünkü benim şu anda bulunduğum yerde olan kimse yoktu. Yine aynı cevabı vereceğim ama daha önce yaşadıklarımdan ilham alıyorum diyebilirim. En ufak bir umutsuzluğa kapıldığımda "Daha önce de böyle olmuştu, imkânsız geliyordu ama başardım" diyerek kendi kendimden ilham alıyorum.
* Alışverişte olmazsa olmazların…
Gün içinde küçük küçük birçok kez alışverişe çıkarım ve eve geldiğimde bir şey alıp dönerim. Ama çok büyük bir alışverişe çıkıp sabahtan akşama kadar vaktimi bu şekilde harcamam. Devamlı uğradığım yerler var. Zaten Nişantaşı'nda oturduğum için birkaç dükkana bakar öyle eve giderim.
* Dolabında en çok bulunan giysi…
Yaz kış elbise ve etek.
* Tarzını yansıtan giyim tarzı…
Vamp değil. Genelde klasik. Nostaljik elbise ve etekler diyebilirim.
* Evlilik teklifin…
Eşimle 2005 yılından beri tanışıyoruz ama 2008 yılında ilk yemeğe çıktığımız akşam evlenme teklifi etti. Biz evlenme teklifinden sonra çıkmaya başladık diyebilirim. Gerçekten biraz enteresan oldu. İlk yemeğe çıktığımız akşam evlenmeye karar verdik. Ondan iki yıl sonra evlendik zaten.
* Evlilikte en zorlandığın nokta…
Aynı evin içinde size benzemeyen, az ortak özelliğiniz olan bir insanla yaşıyorsunuz ve bu birçok zorluğa yol açabiliyor. Onun alışkanlıklarıyla sizinkiler bir olmuyor. Mesela yeme içme düzeninden temizliğe kadar birbirinden farklı ve buna alışmak yaklaşık bir yılımı aldı diyebilirim. Şu anda bir buçuk yıllık evliyim ve daha yeni yeni oturdu her şey. En ufak örnek verirsem o şişeden su içiyor, ben bardak kullanırım. Dolayısıyla o su içtiğinde salonda su şişelerini boş görebilirsiniz. Benim asla böyle bir şeye tahammülüm bile yok. Bunun gibi küçük şeylere alışmak zorunda kalabiliyorsunuz.
* Evliliğin en güzel yanı…
Her gün eve gittiğimde sevdiğim insanı evde göreceğimi biliyorum. Bu güzel bir şey.
* Genç yaşta evlenmenin dezavantajları…
Böyle düşünmüyorum. Bunu arkadaşlarımla bile paylaştım. Herkes çok şaşırdı. Daha kaç yaşındasın, 22 yaşında mı evleneceksin? Günümüze göre erken evet ama ben şuna inanıyorum; herkesin hayatında doğru insanlar var ve belli mantıklar uğruna bunu kaçırmanın bir anlamı yok. Bazı şeyler yaş ilerledikçe yitirilebiliyor. 30 yaşında hayata bakışınız değişiyor. Başka türlü evlilikler yapılabilir. Ben ilk aşkımla evlendiğimi düşünüyorum ve bunun da dezavantajını görmedim. İnsanların söylediğine göre de görmem için çok erken. Dezavantaj olacağını düşünmüyorum. İki insan birbirini seviyorsa yaşın ve zamanın hiç önemi yok.
* Hayalin…
En büyük hayalim çocuk doğurmak, anne olmak. Bu evet herkesin yaptığı bir şey ama bana çok uzak. Hayat tarzıma ve yaşım gereği. Erken evlendim ama erken anne olmayı düşünmüyorum. Bence evlilikten daha büyük bir sorumluluk. İnşallah ben çocuk sahibi olduğumda sadece çocuğumla ilgilenmek istiyorum. İyi bir anne olmak istiyorum. Bu büyük bir hayalim.
* Favori yemeğin
Kesinlikle pilav ama iyi yapılmış bir pilav olması lazım. Hayatımda hiç yemek yapmadım. 24 yaşındayım. Maksimum tost yapmışımdır. Makarna bile yapmadım. Arkadaşlarımız eve gelip buzdolabını açtıklarında öğrenci evinden farkı yok. Sürekli dışarıda yiyoruz ya da dışarıdan söylüyoruz. Dolabımızda içecekler, ketçap mayonez, biraz meyve. O da tamamen Saygun'un varlığından oluyor. Onun da on ya da yirmi kere yemek yapmışlığı var. O nedenle arkadaşlarımızın ve insanların bizi gördükçe evliliğe bakış açısı değişti. Herkesin mantığında evlenen insan tamamen domestik bir hayata geçer gibi algılanıyor ama bence biz kendi yaşımıza uygun bir evlilik hayatı yaşıyoruz. Dolayısyla dolabımız şu anda boş. Ama inşallah ileride yemek yaptığımda dolacak.
* Lakabın…
Genellikle Hanzuş diye kısaltılıyor. Ailem sadece Hanzuş der. Arkadaşlarım Hanzade derler.
* Olmazsa olmaz cilt bakım önerilerin…
Çok az makyaj yapıyorum. Normal hayatımda neredeyse hiç makyaj yapmıyorum. En büyük yararı sanırım bu sağlıyor. Cilt bakımı için gül suyunu çok severim. Çoğu insan kokusunu sevmiyor ama anneannemden gelen bir alışkanlık. Cilde çok iyi geldiğini düşünüyorum. Nemlendirici mutlaka sürerim. Bunların dışında ekstra yaptığım bir şey yok.
* Saçlarının sırrı…
Saçlarım normalde de kıvırcık. Daha kumral gibiydi. Ailemi ikna edip yavaş yavaş sararttım. Şu anda sapsarı. Ben kendime sarı yakıştığını düşünüyorum ve bu renkte kullanıyorum. Hiç kestirmem. Kuaförlerin uçlarından alalım, çok kırılmış, biraz uçlarından kesersek daha hızlı uzar yalanlarına inanmıyorum. Argan yağını keşfettim. Yaklaşık iki yıldır şampuan, sprey neyi varsa kullanıyorum. Şu anda banyodan çıktım mesela böyle. Kıvırcığı genetik sanırım.
Merve Hızal