Mart ayında resmen dünyanın ikinci süper gücünün başına geçecek ancak hakkında bilinenler çok sınırlı. İşte dünyanın en kalabalık ülkesi, ikinci büyük ekonomik gücü ve en büyük ordusunu yönetecek olan adamın sıra dışı geçmişi.
Çin şu an dünyanın ikinci büyük gücü ve ABD istihbarat servislerinin stratejik araştırmalar merkezi National Intelligence Council'in son dünya raporuna göre dünyada bir numaralı süper güç haline gelmesi için sadece 20 yıla ihtiyacı var. Çin, ülkenin hakimi komünist partinin lideri Hu Jiantao ve ondan daha önce ülkeyi dünyaya açan Deng Şiaoping yönetiminde dünyada ikinci süper güç haline gelmeyi başarmıştı. Ülkeyi bundan bir sonraki aşamaya yani dünya liderliğine taşıması öngörülen isimse Parti'nin yeni lideri ve Çin'in yeni devlet başkanı Şi Jinping. Şu an dünyanın ikinci ekonomik gücüne ve 2.3 milyonluk asker sayısıyla dünyanın en kalabalık ordusuna sahip Çin'in bundan sonraki 10 yılı bu adama emanet.
Jinping'in kişiliği ve geçmişi az bilinse ve Parti'nin diğer liderleri gibi bir halk çocuğu olarak sunulsa bile gerçek o kadar basit değil. Dünyanın bir diğer süper gücü ABD'de başkanlık yarışı daha sonuçlanmadan adayların tüm hayat hikayeleri ve eğilimleri dünyanın gözleri önüne serilirken, onun alternatifi olan Çin'deki lider değişimi aksine sessiz sedasız oldu. Yeni liderin kızı Şi Mingze bile Harvard Üniversitesi'ne sahte bir isimle okumaya gönderilirken, liderin kendi kişiliğinin gölgede kalması kaçınılmazdı. Kendisi hakkında bilinenler basketbolu sevdiği ve Hollywood'un savaş filmlerine meraklı olduğuyla sınırlıydı.
Dünyanın müstakbel süper gücünün yeni Komünist Parti Genel Sekreteri ve 2013 Mart ayında da devlet başkanlığını devralacak olan liderinin sıra dışı ve kimi zaman karanlık noktalar içeren bir geçmişi var.
İşte önümüzdeki 10 yılın dünya liderinin sıra dışı hayatı.
Kızıl Prens olarak doğdu
Diğer Komünist Parti liderleri gibi Şi Jinping'in kariyeri de parti hiyerarşisi içerisinde kademe kademe yükselmiş gibi görünse de aslında daha genç yaşından itibaren büyük kırılmalara sahne oldu. Çin bürokrat sınıfının yüksek kademelerinden gelen bir ailenin çocuğu olarak ya da başka bir deyişle devlet yönetiminde ayrıcalıklara sahip bir sınıfın mensubu olarak gözlerini dünyaya açan ve çocukluğunu bir "Kızıl Prens" adayı olarak geçiren Jinping'in yükselişi hiç de sanıldığı gibi kolay ve pürüzsüz olmadı. Onu bir süper gücün başına geçirecek olan yol her ne kadar en tepeden başlasa da daha yolun başlarında mağaralarda yaşaması, Çinlilerin "Sarı Toprak" dediği fedakarlık ve büyük çaba isteyen ağır bir hizmet ortamını tatması kaderinde yazılmıştı. Babası Şi Zhongşun, Mao'nun yakın arkadaş çevresindeydi ve başbakan yardımcılığına kadar yükselmişti. Böyle bir babanın oğlu olarak devrimin en ayrıcalıklı yönetici sınıfı içerisinde çocukluğunu geçiren Şi Jinping'in ilerleyen yıllarda Parti içerisinde yükselmesi için aslında her şey hazırdı. Ancak Kızıl Prenslerin yetiştiği bu ayrıcalıklı ortam çok uzun sürmedi. Babası daha 15 yaşındayken 1928'de Komünist Parti'ye katılmış ve politik suçlardan mahkum olmuştu.
Komünist parti içinde etkin bir rolü bulunan babası Çin Devrimi'nin "kutsal toprağı" sayılan Yan'an bölgesindeki devrimci askeri üssü kuranlardan biriydi ve 1935'teki Mao'nun "Uzun Yürüyüş"ünde kurtulanlara sığınak olmuştu. Ama Mao da onu karşılıksız bırakmamış aynı yıl o daha 22 yaşındayken canlı canlı gömülmesini engelleyerek kol kanat germişti. Tarihler 1950'lerin başlarını gösterdiğinde Şi Jinping'in babası Şi Zhongşun, Mao hükümetinin en genç üyesi konumundaydı.
Mao'nun gözüne girmeyi başaran Şi Zhongşun'un yükselişi oğlunun doğduğu tarihten üç yıl sonrası olan 1953'e kadar sürdü.
O tarihlerde aynı çizgide bulunduğu partinin Merkez Komitesi genel sekreteri Gao Gang'ın tasfiyesiyle o da gözden düştü.
1962 yılında ise sürgünü ve hapsi tattı. Hatta suçlanan diğer yöneticilerle beraber boynunda ağır bir pankartla Pekin sokaklarında dolaştırılarak statlarda halka teşhir edildi ve yuhalandı.
ÜNLÜ ŞARKICIYLA EVLİ
Şi Jinping'i kendisinden önceki liderlerden farklı kılan bir diğer tarafı da aile hayatıyla ilgili. Ülkede oldukça tanınan ve resmen bir güce de sahip olan ünlü şarkıcı Peng Liyuan'la yaptığı evlilik onun özel hayatı kadar politik kariyerinde de etkili oldu.
Milliyetçi ve folklorik şarkılar seslendiren ve taşıdığı general rütbesiyle kendisine bağlı bir birliği de bulunan Peng Liyuan'ın popülaritesi ve nüfuzu, Şi Jinping'e siyasi anlamda da artı popülerlik kazandırdı
Sürgünde olgunlaştı
Şi Jinping'in komünist aristokrasi içinde başlayan parlak hayatı da böylece sona erdi.
Ama babasının düşüşü sadece onu etkilemedi. Babasının bir başka eşinden olan kız kardeşi toplum baskısı yüzünden intihar etti. Söylendiğine göre Şi Jinping'in gözlerinden akan son damlalar bu olay üzerine gerçekleşti ve bir daha ağladığı görülmedi. Hayata gözlerini bir devrim kahramanının çocuğu olarak açan Şi Jinping bundan böyle bir devrim haininin çocuğu olarak zorlu şartlara göğüs germek zorundaydı. Fakir bir köye sürgün olarak gönderilmesi bir anlamda onun için şans da oldu. Zira 1966'da Çinli yönetici ailelerinin ayrıcalıklı çocuklarının Kültür Devrimi sırasında büyük rol oynadıkları "Kızıl Terör"e karışmaktan kendini korumuş oldu. Kültür Devrimi sırasında öğretmenleri tartaklayan ve genç entelektüelleri hapislere ve tarlalara gönderen Kızıl Prensler gelecekte eleştiri oklarına hedef olurken, sürgün ve çalışma kampı hayatı genç Şi Jinping'i Kızıl Prens olmaktan çıkaracak ve halkın çocuğu yapacaktı.
Babasının cezasının yanında Liangjiahe adlı elektrik ve makinenin olmadığı, en yakın ulaşım aracına ise 30 saatlik yürüme mesafesindeki bir köye sürgüne gönderilen Şi Jinping 15 yaşında buraya ulaştığında kitap dolu iki çantası vardı. Ancak burada kitapların yanı sıra onun asıl meşguliyeti patates ve mısır tarlalarında ve baraj inşaatında elle çalışmak oldu. Çocukken yetiştirildiği ortama göre oldukça zorlu
olan bu hayat için oldukça çelimsiz olsa da köylülerin ana besini mısıra alışarak tutunmasını öğrendi. Burada mağaradan bozma bir barınakta yaşamayı da öğrenmek zorunda kaldı. Yıllar sonra bile yaşadığı bu kovuk resmen korunacak ve dokunulmayacaktı. Gündüzleri toprakta elleriyle çalışan genç Şi Jinping, geceleri ise barınağında bir gaz lambası altında kitaplarını okuyarak entelektüel gelişimini kenara bırakmadı.
Ancak başlarda bu sürgün hayatından kaçmaya da çabaladı. 1969 yılının yazında çalıştığı çiftlikten kaçan Şi Jinping, polis tarafından çok geçmeden yakalandı.
Aynı dönemde birkaç kere nezarete de atılan Jinping, psikolojik baskılara ve babasını inkar etmeye zorlandığı özeleştiri seanslarına da alındı. Ancak bunlar onu yıldırmadı, tam tersine olgunlaştırdı.
Ücra köyden yöneticiliğe
Şi Jingping'in 90 kişinin yaşadığı bu ücra köydeki sürgün ve zorunlu çalışma hayatı 1975'e kadar sürdü. Burada gösterdiği çabanın yanı sıra devrime ve partiye karşı liyakatiyle yeniden parti kadroları tarafından kabul edildi ve üniversitede okuması için izin verildi. Tsinghua Üniversitesi'nde kimya eğitimine başladı ve kimya mühendisi oldu. Bundan birkaç yıl sonra 1978'de de sürgünde olan babasının rehabilitasyon süreci bitince o da Guangdong Eyaleti'nin başına yönetici olarak atandı. Bu bölge ileride serbest ekonomik bölge modelinin Çin'deki pilot uygulama alanı olacaktı. Babasını af ve rehabilitasyonla görevine iade edilmesi sayesinde Merkez Askeri Komisyon Sekreterliği'nde kendine bir görev bulan Şi Jinping böylelikle yüksek rütbeli askerlerden oluşan ve giderek genişleyen bir çevre de edinmeye başladı. 1983'ten sonra ise Pekin bürokrasisinden uzaklaşarak taşrada yöneticilik yapmaya başladı ve asıl yükselişi de bundan sonra gerçekleşti.
Taşrada önce kendi isteğiyle kırsal yerlerde ve ardından çeşitli eyaletlerde yöneticilik yapan Jinping bir yandan ekonomik reformlara ve ülkenin dışa açılımına aktif olarak verdiği destekle, öte yandan ülkede önemli bir sorun olan yolsuzluğa karşı sert tutumuyla yıldızını parlattı. Fijiang ve Zhejiang eyaletlerinin yöneticiliğini yaptığı dönemde edindiği politik bağlantıları onun daha sonraki politik yükselişinde oldukça etkili olacaktı. Bu süreç sonunda polit-büro üyeliğine kadar yükselerek sonunda ülkenin lideri olmaya kadar vardı.
Şi Jinping 2012 sonu itibarı ile Komünist Parti'nin başına geçti. Birkaç ay sonra Hu Jintao'dan devlet başkanlığını resmen devralıp dünyanın yüzde 20'sinin başkanı olacak. Bundan kısa bir süre sonra da dünyanın en kalabalık ordusu tamamen onun kontrolüne geçecek. Şimdi herkes yakın dönemde dünya politikasında belirleyici söz sahibi olacak bu adamı biraz daha tanımanın peşinde.
Birol Biçer