Altı yıl tıp fakültesi, üç-dört yıl çocuk sağlığı ve hastalıkları ihtisası üzerine en az üç yıl yenidoğan uzmanlığı eğitimi ve ardından yıllarca klinik tecrübe… Dünyaya gelmeye hazırlanan bebekler için bu kadar deneyime sahip olan bir babanın çocukları olmak gerçekten büyük şanstı. Ne var ki eşi hamileliğinin 32'inci haftasında doğuma alındığında, normal zamanından altı hafta erken dünyaya gelecek bebeklerini beklerken, Doç. Dr. Nurullah Okumuş'un tüm bildikleri, o güne kadar geçirdiği tüm deneyimler sanki bir anda beyninden silinmişti. "O kadar heyecanlandım ki, artık bir yenidoğan uzmanı değildim sanki. Erken doğan ikizlerini bekleyen endişeli bir babaydım sadece" sözleriyle anlatıyor o saatleri.
Doğumdan sonra biri yalnızca 1250 gr, diğeri de 1500 gr ağırlığında dünyaya gelen ikiz bebekleri neredeyse eline bile alamadan, arkadaşlarına teslim etti Doç. Dr. Okumuş. "Ciddi sıkıntılar yaşadık, oğlum uzun süre yoğun bakımda, solunum cihazına bağlı olarak yaşadı. Kafalarında bir kanama olmasın, akciğerlerinde büyük bir sorunla karşılaşmayalım diye o kadar çok dua ettim ki…" Bugün Ankara'nın ve hatta ülkenin konusunda en önemli sağlık kurumlarından Dr. Sami Ulus Kadın Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin başhekimliğini yürüten Doç. Dr. Okumuş, evlatlarının doğduğu o günden bu yana yaşamını neredeyse bir konuya adadı: Prematüre doğan bebeklerin ve ailelerinin sağlıklı ve sorunsuz bir yaşam sürebilmeleri…
Bugüne kadar bu alanda birçok başarılı çalışma yürüten uzmanın girişimiyle geçen Haziran'da pek çok bilim insanı ve yetkili, prematüre bebeklere daha iyi bir hayat sunmak amacıyla bir araya geldi ve "PremaTürk: Prematüre Bebek Koalisyonu" kuruldu. 16-17 Kasım tarihlerinde İstanbul'daysanız, Boğaz Köprüsü'nün diğer zamanlardan farklı olarak mor renkle ışıklandırıldığına da tanık olmuşsunuzdur. İşte prematüre bebekler konusunda toplumda bir farkındalık oluşturmak amacıyla gerçekleştirilen bu renkli değişikliğin fikir babası da Doç. Dr. Nurullah Okumuş. 17 Kasım Haftası'nın Dünya Prematüre Farkındalık Haftası olması dolayısıyla yapılan tek etkinlik bu değil elbette. Ayrıca PremaTürk, bu hafta konuyla ilgili dünyada ve ülkemizdeki son durumu gözler önüne seren çok kapsamlı bir de rapor yayımladı: Hayata Prematüre Başlayanlar.
Ölümlerin yüzde 75'i önlenebilir
İstanbul Tıp Fakültesi Yenidoğan (Neonatoloji) Bölümü'nün kurucusu, TBMM Çocuk Hakları Komisyonu Başkanı, milletvekili Prof. Dr. Türkan Dağoğlu'nun da büyük katkılar sağladığı koalisyonun raporunda tam 48 bilim insanı ve yetkilinin çalışmaları yer alıyor. Raporun detaylarına geçmeden önce hatırlatmakta fayda var: Anne karnında 37'inci haftasını tamamlamadan dünyaya gelen bebekler, prematüre olarak kabul ediliyor ve bu bebekler, zamanında doğanlara oranla sağlık koşulları bakımından önemli bir risk grubunu oluşturuyor.
Türkiye'de yılda yaklaşık 100-150 bin arasında prematüre bebek, birtakım sağlık sorunlarıyla dünyaya geliyor. Yani 10 bebekten biri erken doğuyor. Prematüre bebekler, yenidoğan ölümlerinin yaklaşık yüzde 80'inden sorumlu. Dünya Sağlık Örgütü raporları ise, dünyada her yıl 1.1 milyon bebeğin prematürelikten kaynaklanan komplikasyonlar sebebiyle öldüğünü belirtiyor. Ancak, aynı raporlarda, prematüre ölümlerinin yüzde 75'inin de "önlenebilir ölümler" kategorisinde olduğu kaydediliyor. İşte bu bilgiler ışığında değerlendirdiğimizde raporda söz edilen gelişmeler ve öneriler büyük önem taşıyor. "Aslında kısa sürede çok yol kat ettik" diyor Doç. Dr. Okumuş. "Sadece 22 yıl önce ülkemizde bin yenidoğanın 32'si hayatını kaybediyorken, 2010'a geldiğimizde bu sayının sekize düştüğünü görüyoruz." Dünya ortalamasına bakınca Türkiye'nin yenidoğan bakımında büyük yol kat ettiği daha iyi anlaşılıyor.
Çünkü 1990'da yenidoğan ölüm hızının dünya ortalaması da 32 iken, 2010'da sadece 23'e düşüyor. Türkiye'de daha yenidoğan üniteleri kurulmamışken, bu alanda ABD'de ihtisas yapan ve neonatoloji alanının ülkemizdeki öncülerinden olan Prof. Dr. Türkan Dağoğlu da gelişmelerin ümit verici olduğunu belirtiyor: "Düşünün ki benim yenidoğan çalışmalarına başladığım yıllarda 600-700 gramlık bebekler doğduğunda aileler bu çocukların yaşayacaklarından emin olamıyorlardı. Ancak şimdiki koşullarda bu çocuklarda en küçük bir anomali göründüğünde, aileler doğrudan doktorlardan hesap sorur hale geldiler. Eskiden hayırsever ailelerin bağışlarıyla, el yordamıyla zar zor alabildiğimiz cihazları artık devlet belli bir standardı yaygınlaştırmak adına kendiliğinden temin ediyor." Tabii Dağoğlu'na göre daha yapılacak çok iş var: "Çocuk ölümleriyle mücadelemiz henüz tamamlanmış değil; keza AB ülkelerindeki binde 7'lik ölüm oranını yakalamamız gerekiyor."
Erken doğum yapan annelere daha uzun doğum izni müjdesi
Aslında uzmanların bir an önce harekete geçip, önlem almak için acele etmesinin en temel sebebi, 1995'ten bu yana hızla artan prematüre doğumlar. Gerçekten de rapordaki verilere göre bugünkü erken doğum oranları, 1995 verilerinin tam iki katı. Yani aynı sosyal ve fiziksel koşullara sahip bir kadının erken doğum yapma riski sadece 17 yılda iki kat yükselmiş. "Bununla ilgili derhal önlem almamız gerekli" diyor Doç. Dr. Okumuş, "çünkü erken doğum oranları yükseldikçe, beyinden, akciğerlere, böbreklere kadar bebeklerde görülen pek çok rahatsızlık riski de artıyor."
Uzmana göre çevresel faktörler ve anne adaylarının sağlıksız çalışma koşulları son yıllarda hızlı ivme kazanan erken doğumların en temel tetikleyicileri. "Bankada çalıştığı için mesai saatleri boyunca masa başında oturmak zorunda kalan ya da bütün gün hastalarıyla uğraşıp, klinikte koşuşturan bir doktor anne adayının zamanında doğum yapmasını beklemek zaten haksızlık. Üzerine bir de sağlıksız beslenme koşulları, aşırı radyasyona maruz kalmak gibi dış etkenler de eklenince birçok bebek de zamanından önce dünyaya geliyor." Üstelik bebekler ne kadar erken doğarsa, hem ölüm hem de sakat kalma riski o kadar yükseliyor. Akciğerleri tam gelişmediğinden, solunum sıkıntısı ortaya çıkıyor. Kafa içi kanamalar yüzünden mental ve motor bozukluklar ortaya çıkıyor, bağırsakların hiç çalışmadığı, kaybedildiği problemler oluşabiliyor. Doğum sonrası dönemdeki sorunlar çözülse bile geç dönemde görme bozuklukları, kronik akciğer hastalığı ve işitme kaybı bu bebeklerde, zamanında doğanlara göre daha sık görülüyor. İşte tüm bu sebeplerden ötürü prematüre doğumları önlemek büyük önem taşıyor.
PremaTürk raporunda öneri gayet açık: Erken doğum riski taşıyan annelerin doğum izni, mevcut yasaların izin verdiği zamandan daha erken başlamalı ve daha uzun sürmeli. "Hiç bir anneye çalışmayın diyemeyiz elbet. Ama yasalarda yapılacak bir düzenlemeyle obezite, hipertansiyon gibi rahatsızlıkları olan annelerin izinleri erkene çekebiliriz ve en önemlisi daha sonrası için de işlerini garanti altına alabiliriz" diyor Doç. Dr. Okumuş. Çünkü mevcut yasalara göre annelerin toplam 16 hafta doğum izinleri var. Ancak, erken doğan bebeklerin çoğu bu süre zarfında daha hastaneden bile taburcu olamıyor. Sonuçta ya annelere bebekleriyle yeterince ilgilenemeden işbaşı yapmak zorunda kalıyor ya da işlerinden oluyor.
Biz tam bu konuları konuşurken iyi haber Prof. Dr. Dağoğlu'ndan geliyor: "Konuyu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Fatma Şahin'e ilettim. PremaTürk'ün önerileri doğrultusunda en kısa zamanda bir düzenleme yapacağız Meclis'te." Yeniden haberimizin başına, Doç. Dr. Okumuş'un ikizlerine dönersek… Biri kız, biri erkek olan ikizler dünyaya geldiklerinde babalarını çok endişelendirseler de bugün sağlıklı ve mutlu bir çocukluk yaşıyorlar. Hatta bu sene tüm yaşıtlarıyla birlikte okula başladılar. Şimdi hedef, babalarının ve PremaTürk'ün çalışmalarıyla erken doğan tüm bebeklerin aynı şanslı geleceğe sahip olabilmeleri…
BEDENLERİ DEFORME OLMASIN DİYE ERKEN DOĞUM YAPANLAR VAR
Doç. Dr. Okumuş'un dikkat çektiği bir başka konuysa hayli düşündürücü. "Dünyada ve ülkemizde özellikle sanatçılar ve mankenler arasında bebeklerini zamanından önce sezaryenle dünyaya getiren anneler var." Son günlerde basına yansıyan haberlerde de bunu gözlemlemek mümkün. Zira vücutlarının deforme olmasını istemeyen kimi anne adayları, bebekleri gelişimini tamamlamadan doğum yapmayı tercih ediyor. İşte PremaTürk'ün çalışmaları ve rapor bu açıdan da önem taşıyor. Çünkü uzmanların bir amacı da erken doğumun riskleri konusunda anne adaylarını uyarmak. Rapordaki bir başka hayati uygulama önerisiyse erken doğum riski taşıyan annelere doğum öncesi en fazla iki doz steroid tedavisi uygulamak. Çünkü bilimsel çalışmalarda hamilelik döneminde steroid hormonu alan annelerin prematüre doğum yapsalar da bebeklerinin beyin kanaması ve hatta ölüm riskinin yarı yarıya düştüğü belirtiliyor. "Üstelik bu, hem çok ucuz hem de basit bir tedavi" diyor Doç. Dr. Okumuş. Neyse ki Sağlık Bakanlığı ve yetkililer bu konuda tüm sağlık kurumlarında uygulanacak tedavi yöntemlerinin standart haline getirilmesi için en kısa sürede çalışmalara başlıyor.
Aslı Ortakmaç