Güzelim! Eğer varsa gizli bir dert içinde / Gidip sırdaş arama boş yere Hint'te Çin'de/ Başka derde düşerek bu dertten kurtulursun / Bir sırrın varsa eğer anlat Yahya Kemal'e / Saklat onu bulamazsan Noter Mithat Cemal'e / Birincisi esasen kulak vermez sözüne / İkincisi kilitler çekmecenin gözüne / Velakin sırrını açma Necip Fazıl'a / İstemezsen ya manzum yahut ensur yazıla / (…) Halit Fahri yazacak şiir bulmazsa şayet / Dostlarının sırrını ifşa eder nihayet / Yahut İsmail Habip'e söylersen bir kelime / Ertesi gün bir tomar destan çıkar eline / Esrarını duyarsa bir gün Nurullah Ataç / Eşyanı topla kutb-u şimalîye kaç (…)" Vaktiyle Faruz Nafiz, Yusuf Ziya Ortaç'ın çıkardığı bir mizah dergisinde "Çamdeviren" müstearıyla bu şiiri yazıp, dönemin şairlerinin ipliğini pazara çıkarmış! Ve "şairden dost olur mu" sorusunun cevabını tatlı tatlı, küçük iğnelemelerle vermiş. Esasında bu bir "şair kötülemesi" değil tabii. Küçük bir "cemaatin" kendi içinde bir "latifesi" olarak algılanabilecek bir hadise… Biraz da şair muhayyilesinin etkiye ne kadar açık olduğunu; duyduğundan, gördüğünden, yaşadığından süratle nasıl şiir "malzemesi" çıkarabildiğinin de tezahürü…
Peki, bu bilgiyi nereden mi aldık: Yazar Ali Çolak'ın iğneyle kuyu kazarak, Türk şiirinin usta isimlerinin, Türk şiirinin pek çok sırrını ifşa ettiği "Şair Dediğin" adlı şahane çalışmasından… Ali Çolak'ın, ince bir mizahtan, şiirin esnek diline kayan derinlikli üslubuyla kaleme aldığı denemeler Türk şiirinin, şiirin, şairin; kapısı sadece edeple, ince bir duyarlılıkla çalındığında açılan kapısından giriyor ve okuru da kendi kartvizitiyle bu dünyaya davet ediyor. "Şair ve Babası" adlı denemesinde Türk şairlerinin niçin "baba"dan çok "anne"ci olduğunu anlatıyor örneğin. Türk şiirinde "baba"ya yazılan şiirler bir elin parmaklarını geçmezken, "anne"nin neden şiirin başrolünde olduğunu şair Hilmi Yavuz'un "Baba düzyazıdır, anne şiir" sözüyle açıklıyor… Türk şairlerinin "ilk aşk" tecrübelerini anlatıyor "Çocuktum, ufacıktım aşk okuyla vuruldum" denemesinde… Şairin "ilk yara"sını yani… Neyzen Tevfik'le Mehmet Akif'in, menbaı saf "anlayış", "benzemekten öte birbirini anlamaktan" gelen çok da bilinmeyen dostluğunu anlatıyor "Neyzen Tevfik ney üfler, Akif ağlardı" denemesinde… Kısacası bu altın değerinde kitap, Çolak'ın titiz araştırması ve ince yazı işçiliğiyle Türk şiirinin kara kutusu olmuş… Ortaya gün geçtikçe değeri katlanarak artacak kıymetli bir kitap çıkmış… (Kapı)
Göksan Göktaş