Uganda doğumlu İngiliz vatandaşı Simon Kuper, dünyanın en iyi futbol yazarlarından biri. Türkçeye bir deyim olarak yerleşen "Futbol Asla Sadece Futbol Değildir" ve "Ajax Hollandalılar ve Şavaş" adlı iki kitabı bulunuyor. İlk futbol kitabını yazmak için tam 22 ülke dolaşmış. Bir yıla yakın süren yolculuğunda farklı ülkelerden onlarca teknik adam ve futbolcuyla yüz yüze görüşmüş.
"Football Against The Enemy" adlı kitabı dünya futbol kamuoyunda büyük yankı uyandıran ve "Yüzyılın en iyi futbol kitabı" olarak değerlendirilen Simon Kuper, bundan böyle yazılarıyla aktuel.com.tr'de…
Simon Kuper'den hem Türk futboluna dair değerlendirmelerini aldık hem de kısa bir "Hoşgeldiniz" röportajı yaptık...
Tüm dünyayı futbol için gezen bir yazarın gözünden Türk futbolunu değerlendirir misiniz?
Türk futbolu bir dönem gerçekten zirvedeydi. 2002 Dünya Kupası'nda üçüncü oldunuz ve ardından 2008 Avrupa Şampiyonası'nda yine büyük başarı geldi. Bu da beklentileri çok yukarılara taşıdı elbette, hatta gerçekçi olmaktan çok uzak bir yerlere götürdü bile diyebiliriz. Türk futbol tarihine bakarsanız, 1996 yılına kadar dişe dokunur bir başarı elde edilmediğini görürüz. Galatasaray'ın UEFA'yı kazanması ve sonraki başarılar, bu beklentilerin yüksek olmasında çok büyük bir rol oynadı. Son 3 - 4 yıldır vaziyetin pek iyi olmaması son 15 yılda gerçekleşen müthiş iyileşmeyi göz ardı etmemize neden olamaz. Belki de buna kötü şans diyebiliriz.
Türk futbolunun son dönemdeki başarısızlığı sadece kötü şans olarak açıklanabilir mi?
2000'lerin başındaki oyuncu kalitesi şu anda yok. Birçok kaliteli oyuncu şansını Türkiye'de değil Almanya'da aradı. Almanya da iyi oyuncuları bulup çıkarmada son derece zeki bir strateji izledi diyebiliriz. Türk futbolunun zayıf bir nesille karşı karşıya olduğu söylenebilir.
Türkiye'deki şike sürecini takip ettiniz mi?
Sadece uzaktan gözlemlediğim kadarıyla şu kadarını söyleyebilirim: Şike kesinlikle en sert şekilde cezalandırılmalı. Şikenin futbolun başına gelebilecek en kötü ve tehlikeli unsur olduğunu düşünüyorum. Türk futbol seyircisinin başına gelen şu an bir güven kaybıdır.
Fenerbahçe teknik direktörü Aykut Kocaman "Türkiye'de yavaş futbol oynanıyor, takımlar 10 bin metrenin altında koşuyor" diye bir tartışma başlattı. Geçen senelerde de Beşiktaş Teknik Direktörü Schuster "Türkiye'de 60'ların futbolu oynanıyor" demişti. Yavaş futbol izleme zevkini engelliyor mu?
Yok, hayır ben kesinlikle yavaş futbolun izleme zevkini azalttığını düşünmüyorum. Aksine seyircinin yavaş futboldan daha çok zevk aldığını düşünüyorum. Fakat takımınız diğer takımlardan daha yavaş koşuyorsa bu sorun yaratabilir. Hollanda'da büyüdüm ve Hollanda'da sandığınızın aksine yavaş futbol oynanıyor ve seyirciler bundan büyük zevk alıyor.
Türkiye şike süreci sonrası Fenerbahçe kaptanı Alex de Souza'nın ayrılışını konuştu. Alex de Aziz Yıldırım da aynı noktada birleşmişti: Futbolcular gider, kulüpler kalır. Bu avuntu için bir klişe mi?
Bu dünyanın herhangi bir yerinde de geçerli diye düşünüyorum. Kulüpler kalır, futbolcular gider. Fenerbahçe, Galatasaray bu kulüpler doğumumuzdan ölümünüze kadar varlar. Ve hep öyle olmasını dilersiniz değil mi?
Size göre futbolcuların yaşarken efsane olma kriteri nedir?
Biraz basit bir cevap gibi gelebilir ama efsane olmanın tek bir kriteri var bence. Sadece hatırlanabilmek... Futbolcuların efsane olabilmek için olağanüstü olmalarına bile gerek yok. Akıllarda bir iz bırakabilmek yeterlidir diye düşünüyorum.
Sizin futbol efsaneleriniz kimler?
Uzun bir liste yapılabilir ve herkesin de kendine ait uzun bir listesi de vardır zaten. Ben efsanelerin varlığını biraz çocukluk dönemine bağlıyorum. Onlar çocukluktan gelen kişilerdir. Benim için en büyük futbol efsanesi Hollanda futboluna ait: Johan Cruijff.
Türkiye'nin meşhur derbisi Galatasaray – Fenerbahçe maçları hakkında ne düşünüyorsunuz? Derbilerin psikolojisi sizce abartılıyor mu?
Korkarım Türkiye derbisi hakkında fazla bir şey bilmiyorum ama tabii ki insanların bu konudaki tutkusundan haberdarım. Sanırım dünyadaki en tutkulu, heyecan verici derbileri soruyorsunuz. İki taraftar arasında gördüğüm nefret, İskoçya'da Rangers ve Celtics arasındaki maçtaydı. Liverpool-Everton arasındaki maçlar dostane geçmesiyle bilinir, bence Milan-Inter de çok ateşli değildir. Tabii unutmamakta fayda var, maçlarda izleyicilerin çoğu sadece nefret edermiş gibi yapıyor. Aslında öbür takımdan nefret etmiyor, bir çoğu en azından. Pazartesi günü diğer takımı tutanlarla, okulda, işte görüşecekler ve büyük ihtimalle gayet iyi geçinecekler.