Geçenlerde İsmet Berkan çok doğru bir soru sordu: "Bundan on gün önce biri gelip size 'Türkiye'nin en önemli ve tartışılması gereken ilk 500 sorununu sayın' dese; a. Acaba alt alta yazacak 500 sorun bulabilir miydiniz? Acaba kafa patlata patlata yaptığınız sıralamada kürtaj meselesi yer alır mıydı?" Doğru ama bunun tersi de doğru... Birkaç ay evvel kan revan içinde tartıştığımız kimi konuların bugün esamisi dahi okunmayabiliyor.
Türkiye, aniden gündeme girip aniden gündemden çıkan tartışmaların ülkesi... Berkan'a nazireyle sorayım: 2003-2007 arasındaki herhangi bir tarihte, 2007'den sonra hiç gündeme gelmeyecek tartışma konularımız diye bir liste oluşturulmaya çalışılsaydı, "misyonerlik" tartışmasının bu listeye gireceğini söyleyebilecek kaç kişi çıkardı?
Ben size bu sorunun cevabını güvenle söyleyebilirim: Sıfır kişi.
Neden bu kadar güvenle konuşuyorum? Çünkü o dönemde "misyonerlik" Türkiye'nin "bekası" ile ilgili bir sözde sorundu ve bu "bela"nın ya Türkiye'nin bölünmesiyle ya da misyonerlerin "kökünün kazınmasıyla" sona erebileceğine dair güçlü bir inanış vardı. O günlerde Türkiye'de herkes bir biçimde ülkeyi kasıp kavuran "anti-misyoner kampanya"yla ilgili bir şeyler söylüyordu. İnternet âleminin en parlak konusu da buydu.
Sonra Ergenekon davası açıldı ve kampanya da tartışma da bıçakla kesilir gibi bitiverdi.
Bu olgu üzerinde ne kadar durursak az. Çünkü bu basit ve çıplak olgu, bu faaliyetin açık bir Ergenekon faaliyeti olduğunu ve ülkenin bunun üzerinden yönetilemez hale getirilmeye çalışıldığını açık açık gösteriyor.
Misyoner "tehlikesi"ne karşı kampanyanın bir Milli Güvenlik Kurulu kararıyla başlatıldığını; "Ülkenin bölünmez bütünlüğüne yönelik tehditler bir piramit arz ederse, bunun en tepesinde azınlıklar bulunmaktadır" sözünün sahibi, Ergenekon tutuklusu Sevgi Erenerol'un Genelkurmay'da subaylara "misyonerlik" seminerleri verdiğini hatırlarsak, mesele biraz daha aydınlığa çıkar. 2003-2007 arasındaki "anti-misyoner" kampanyanın bir MGK-derin devlet- Ergenekon ortak yapımı olduğunu gösteren başka alâmetler de belirdi. Bunların en önemlisi, gazeteci Adem Yavuz Arslan'ın son kitabı "Ergenekon'un Zirvesi"nde yer aldı. Arslan, Malatya'daki Zirve katliamını gerçekleştiren Emre Günaydın'ı azmettirdiği gerekçesiyle tutuklanan Varol Bülent Aral'ın MİT'çi olduğunu belgesiyle kanıtladı. Benim bilgilerime ve sezgilerime göre, Ergenekon davasının özü Zirve davasıdır. Hrant Dink davası da ancak bu hat üzerinden aydınlanabilir.