Bir gün Armutlu Bozburun'da ıssız bir uçurumun kenarında bulunan deniz fenerini ziyaret ederseniz, orada fenerci ya da denizcilerle değil, bir grup felsefe meraklısıyla karşılaşacaksınız. Felsefe grubu deyince yaşını başını almış, saçlı sakallı adamların bilgiçlik tasladığı bir yer olarak düşünmeyin.
Burada felsefe ve kültürle harmanlanan muhabbet ortamında size ördekler, tavuklar, gösterilen ilgiden ve sevgiden kendisini insan sanan yaralı at Chocolate, kangal köpekleri eşlik ediyor. Bir yandan şehrin detoksunu yapabileceğiniz bir yandan da hayata dair her şeyi konuşabileceğiniz Posedion Felsefe Feneri, kaybolmuş bir yerde bir pusula gibi sizi macera dolu bir yola sürüklüyor.
Deniz fenerinden felsefe okuluna
Felsefe Feneri fikrinin temelinde aslında bir göğüs hastalıkları uzmanı olan Dr. Levet Safalı'nın hayali var. Kendisi felsefeye meraklı olan Levent safalı 2003 yılından beri İstanbul'da meraklı dostlarıyla felsefe sohbetleri yürütürken zamanla bu sohbetler paylaşıma ve dostluğa dönüşür. "Bunu şehrin kalabalık ve yorucu atmosferinden uzak bir ortamda yapsak daha iyi olmaz mı" diye düşünürler. Ancak kafalarında mekânla ilgili net bir fikir yoktur henüz o sıralar.
Terk edilmiş bir kömür madeni, eski bir hamam ya da kullanılmayan eski bir binanın bu işe uygun ortam oluşturacağını düşünürler. O sıralar gazetelerin kıyılarında köşelerinde Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü'nün ülkedeki deniz fenerlerini turizme açmak ve değerlendirmek amacıyla ihaleye çıkarmaya başladığını görürler. Böylece bu fikirlerin en güzellerinden birisini geliştirirler: "Bir deniz fenerini felsefe okulu haline getirmek." Çağ değişmektedir ve eski çilekeş fenercilerin yerini otomatik olarak çalışan fenerler almıştır. Böyle olunca bu fenerlerin lojman ve binaları meraklılarına kiralanmaya başlanmıştır. Bu şekilde haberlere tesadüf edince Dr. Safalı ve felsefe meraklısı arkadaşları fener ihalelerini takip etmeye başlarlar. Yüksek ihale bedeli gerektiren birkaç başarısız denemeden sonra Armutlu Bozburun'daki bu feneri bulur ve on yıllığına kiralarlar. Böylece felsefe toplantı ve seminerlerini medeniyetten uzakta, vahşi bir doğa ortasında, sakin, huzurlu ve insanı düşünmeye sürükleyen eşsiz bir mekanda yapmaya başlarlar.
Ancak işleri bu kadarla bitmez, yavaş yavaş zamana yayarak el yordamı ve imece usulüyle birlikte araziyi düzenleyip, bir bostan kurup, arazinin imkan verdiği ölçüde kolektif bir ortam yaratmaya girişirler. Levent Safalı, eşi Deniz hanım ve arkadaşlarına bu projeyi başta pek akla yatkın bulmasa da dostları Dr. Ahmet Kavukçu ve Gülçin Güvenç de maddi manevi destek vererek pek çok ihtiyacın giderilmesini sağlayınca aranan hayırseverler de bulunmuş olur. Ama buraya gelen herkes bir şekilde emek ve destek verir. Kimisi ağaçları budar, kimi toprağı çapalar, kimi fidan diker. Fenerin bakım ve korunması da bölgede çobanlık yapan Ahmet ve Mustafa Özgürel kardeşlere emanet edilir. Felsefeciler yokken fenerin her işi onların eline bakar.
Üstelik burası sadece mekan olarak değil tarihi ve mitolojik açıdan da özel bir yerdir. Bu fener eski bir Poseidon Tapınağı'nın üzerine kurulmuş, 130 yıl önce fener olmadığı için sisli havalarda gemicileri uyarmak için düdük olarak faaliyete girmiş, 1926 yılında da ışıklı fenere döndürülmüş bir yapıdır. Bozburun Feneri bu şekilde 2009'dan itibaren Poseidon Felsefe Feneri'ne dönüşür ve misyonuna bundan sonra sadece buradaki tehlikeli kayalıklara yaklaşan gemilere değil karmaşadan uzak düşünmek isteyen felsefe, tarih, sanat ve kültür meraklılarına da yol göstermeyi katar.
Muhabbet eşliğinde felsefe
Poseidon Felsefe Feneri'nin şimdilik çoğunluğu İstanbul'dan sayıları otuzu bulan müdavimleri fırsat buldukça buradaki sohbet ve dersleri takip etmek, ama dinlenip dostlarla eğlenmek için de sık sık Armutlu'ya geliyorlar. Evet, biraz mesafe var ama gün boyu süren deniz otobüsleri ve motorlarla ya da karadan otomobille İstanbul'dan buraya iki-üç saatte rahatlıkla ulaşabiliyorlar.
Burada sadece felsefe konuşmuyorlar. Zaten felsefenin hayatın her yönüne dair olduğunu düşünüyorlar. Bir yandan da taş fırında hem yemeklerini hem ekmeklerini pişiriyor, kimi zaman yıldızlar altında sabahlara kadar süren neşeli sohbetler yapıyor, yiyip içiyor, mangal keyfi de yapabiliyorlar. Sohbet ve toplantıların dışında vahşi tabiatta uzun yürüyüşlere, hemen yakınlardaki sakin kumsalda yüzmeye, bisikletle dolaşmaya, uçurtma uçurmaya, sıkılırlarsa Armutlu'ya insan içine karışmaya iniyorlar. Kendi ektikleri bostandan organik sebzelerini toplayıp, fenerin hemen bitişiğine kurdukları hızla çoğalan tavuk ve kazların yumurtalarıyla beslenebiliyorlar.
Felsefe ders ve seminerleri için buraya gelenler önceleri kendine has kapalı bir grupken giderek genişlemeye de başlamış. Çoğunlukla hafta sonunu ya da geceyi feneri tamamlayan iki küçük binanın mütevazı şartlarında geçiriyorlar. Fenerin müştemilatı olan binada birkaç yatak ve kanepe, atadan deden kalma sedir şeklinde yataklar, kimi zaman bahçeye kurulan küçük çadırlar ve portatif yataklar fazla konfor aramayan ama muhabbete düşkün bu felsefe meraklılarının konfor ihtiyacına yetiyor da artıyor bile.
Fener'in sakinleri sadece felsefe meraklıları değil. Etrafında kuşların, çakalların, yılanların, hatta kimi zaman rehabilite edilen ve ormana salınan ayıların zaman zaman arz-ı endam ettikleri bir yaban hayatının yanı sıra fenerin kendi hayvanları da ortamın ayrılmaz bir parçası. Önceleri hediye olarak getirilen birkaç tavuk ve kaz şimdi büyük bir sürüye ulaşmış ve kendi çapında bir tavuk-kaz çiftliğine dönüşmüş. Onlara büyükçe bir alan ve kümes inşa edilmek zorunda kalınmış. Felsefe Feneri'nin en tatlı sakini ise aşırı sevgi ve ilgiden artık kendisini insan zannetmeye başlayan tay "Chocolate". Yaralı bir yavru olarak mezbahaya gitmek üzereyken alınan ve fenere hediye edilen Chocolate burada gördüğü tedavi ve ilgiyle git gide ata benzemeye başlamış ve kendini sürekli sevdiren isteyen bir yaratığa dönüşmüş. Kapıyı açık bulduğu anda eve girdiği için artık daha sık bağlanır olmuş. Yine hediye edilen Kangal köpekleri de ortamın bir diğer neşe ve karmaşa kaynağı. Felsefe Feneri'nin müdavimleri böylece canlılar aleminin diğer üyeleriyle de haşır neşir olma imkanı bulabiliyorlar.
Poseidon Felsefe Feneri'nin müdavimleri öğrenci, öğretmen, mühendis, doktor, işçi, avukat, ev hanımı gibi her alandan insanlar. Meraklı, farkındalığı mevcut, mütevazılık damarı çatlamamış, doğal bir coğrafyada bulunmaktan ve dostça bir ortamın bir parçası olarak bir şeyler paylaşmaktan memnun bir grup. Ve bir bilgiçler kulübü olmadıklarını ısrarla vurguluyorlar. Böyle olabileceklere de her zaman açıklar ve onları bekliyorlar.
***
Poseidon Felsefe Feneri'nin müdavimleri anlatıyor
"Ne olduğunu bil, efendi ol!"
Dr. Levent Safalı – Felsefe Feneri kurucusu
Bu topraklar zaten felsefe, tarih ve mitolojinin beşiği olan topraklar. Buraya dikilen fidan neden bir Platon'un akademisi, Aristo'nun lisesi, Pitagoras'ın okulu gibi amatör sınırları aşan bir yere dönüşmesin diyoruz. İlk kriter "Az da bilsen, dilin her şeye dönmese de kendinin ne olduğunu bil, efendi ol."
***
Tartışırken güldüren fener
Özlem Kumrular – Yazar
Poseidon Felsefe okul Antik Yunan'ın ilk akademilerine geri dönüşün modern, lakin ruhlu bir versiyonu. Zeytin ağaçları altında öğrenmek anlamı içeren "akademi" sözcüğünün olabilecek en eğlenceli "uygulamalı" formatı bu.
***
"Burası soru sorduran bir mekan"
Yılmaz Kurban – Avukat
Her hafta buraya geliyorum. Felsefe feneri ortamına katılmamın birinci nedeni felsefeyi sevmem ve ciddi merak duymam. Felsefe yapılmasa bile burası kendiliğinden soru sorduran, sorgulama ihtiyacı duyuran bir mekan.