Cinayet Masası, 2010 yılında Kasımpaşa'da hunharca işlenen bir cinayet ile karşılaştı. Moldova uyruklu kadın evinde kanlar içerisinde ölü bulundu. "Avcı 2" kod adlı Emniyet Amiri Fahrettin Gönbe'nin ekibi, mesleki deneyimleri ile şüpheli sayısını dörtten ikiye indirdi. Kalan iki şüpheli, kadının patronuydu. Cesedin üzerindeki elbiselerden üç adet kepek çıktı. Katil, kepek sorunu olduğunu unutmuştu.
Tarih 10 Ağustos 2010. Salı sabahı saat 09:45... İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Masası B Bölgesi Amiri Başkomiser Necati, o gün evinden ayrılmak üzere son hazırlıklarını yapmakta. Aynanın karşısında hızlıca kravatını bağlıyor. İşte o esnada İstanbul Kasımpaşa'da ölü bir insan ile aynı mekanı paylaşan bir polis memurunun geçtiği anons, başkomiserin telsizine düşüyor: "757 sonucu (boğularak ölüm) bir kadın şahıs ex. Maktul-ü meçhul değil. Kimliği açık. Kasımpaşa Cami Kebir Mahallesi, numara ... taksim ..., tamam."
Keşfedilmeyi bekleyen vahşi bir katil, İstanbul sokaklarındaydı. Başkomiser ekibini topladı; soluğu, suç kastının eyleme dönüştüğü adreste aldı. Moldova uyruklu 37 yaşındaki İlona Tcaciuc'un cansız bedeninin bulunduğu dört katlı binaya gitti. Cinayet mahalli, "maktule"nin eviydi. Kapı kırılmamış, zorlanmamıştı. Anahtar, portmantonun üzerinde duruyordu. Pencereler kapalıydı. Adresteki analizler, katilin kadını tanıdığını söylüyordu. Kadının ensesinde üç derin kesik vardı. Eşarp ile boğulduktan sonra yedi farklı yerinden bıçaklanarak yaşamına son verilmişti. Boğazının sol yanında 20 santimetrelik büyük bir kesik tespit edildi. Başkomiser, "şüpheliler listesi" üzerinde kalemini oynatmaya olay yerine ilk adımı attığında başladı. Cesede, Ömer Altuntaş isimli şahsın ihbarı sonucu ulaşıldığı ortaya çıktı. Hemen Altuntaş'ı dinlediler. Şahsın, İstanbul Laleli'de iki ortaklı bir dekorasyon firmasında çalışan İlona'nın patronu olduğu anlaşıldı. Sekiz yıldır çalıştığı firmada sekreter ve tercüman olarak görev yaptığı ifade edilen Moldova uyruklu kadın, 8 Ağustos 2010 Cumartesi akşamı saat 20:00'de işten çıktıktan sonra evine gitmişti. Kadının iki patronundan bir tanesi olan Altuntaş, 9 Ağustos Pazar günü öğlen saatlerinde iş amacıyla aradığı İlona'ya cep telefonu ile ulaşamamış, izin günü olması nedeniyle aramaları sıklaştırmamıştı. Pazartesi olduğunda İlona işe gelmedi. Altuntaş aradı, telefon açılmadı. Defalarca denemesine karşın çalışanına ulaşamadı. İlona'nın iş yerindeki çekmecesinde bıraktığı yedek anahtarı alarak kadının oturduğu apartmana giden ve en üst kattaki dairesine çıkan Ömer Altuntaş kapıyı çaldı. Açılmayan kapının eşiğine doğru eğildi. Anahtarı kilide taktı, döndürdü. Kapı açıldığında, cesedin parçalanmış olması nedeniyle yavaş yavaş apartman merdivenlerine doğru yürümekte olan ağır kan kokusu ile karşılaştı. Ömrü boyunca bu derece rahatsız edici bir koku daha duymamıştı. İçeriye girdi, kafasını salona uzattı, ceset ile karşılaştı. Vahşice işlenmiş cinayetin soğukluğunu hissettikten sonra vakit geçirmeden telefonuna sarıldı. Ömer Altuntaş'ın ilk ifadesi böyle oldu. Göz bebekleri içten içe büyüyerek, ilerleyen zamana eşlik ediyordu. Sözlerini bitirdikten sonra gözlerinin içerisine bakan başkomisere, "Benden mi şüpheleniyorsunuz? Cesedi ben ihbar ettim" dedi. Peki anlattıkları gerçek miydi?Suç aletini, derin yaralar ele verdi.
Yerde su damlacıkları vardı. Uzmanlar, kadının cesedinin üzerinde bulunan yaraları dile getirdi. Soruşturma kapsamında "İz Delil" olarak tanımlanacak suç aletine, öldürülen kadının boyun ve ense bölümündeki derin kesiklerin kalıpları çıkartılarak ulaşıldı. Katilin kullandığı düşünülen ekmek bıçağı, yaraların yardımı sonucu yapısı ve şekli belirlendikten sonra evde aranmaya başladı. Bıçak, mutfaktaki ikinci çekmeceden çıktı. Sıcak su ile yıkanmış, temizlenmiş, silinmişti. Katil, kadını öldürdükten sonra evi terk etmemiş, deneyimleri doğrultusunda küçük çaplı bir çalışma gerçekleştirmişti. İzleri yok etmiş, kapıyı çekerek evden ayrılmıştı.
Patronun cinayet mahallindeki ilk ifadesinden, öldürülen kadının iş yerinde anlaşamadığı bir mesai arkadaşı olduğu detayı çıktı. İsmi M.T.'ydi ve 35 yaşındaki şahıs kadındı. M.T. ikinci şüpheli olarak olay yerine çağırıldı ve kısa bir sorgudan sonra Gayrettepe'deki İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün binasına gönderildi. Şaşkın ve üzgündü. Şüphe ise polis ile arasına çoktan girmişti.
O yıl "CSI İstanbul" olarak adlandırılan Cinayet Büro'nun B Bölgesi Ekibi, öldürülen kadının çevresini mercek altına aldı. Telefon kayıtlarından cımbızla çekilen E.K. isimli bir arkadaş, şüpheliler listesinin üçüncü satırını oluşturdu.
Öldürülen kadının, geçmişte diğer patronu ile de birtakım tartışmalar yaşadığı ortaya çıktı. İkinci patronun adı da Ömer'di. Ömer Kurşun 37 yaşındaydı. Cesedin bulunduğu ilk günden, polisin elinde dört adet şüpheli vardı: Kadının patronları Ömer Altuntaş ile Ömer Kurşun, İlona'nın anlaşamadığı mesai arkadaşı M.T. ve telefonda tartışma yaşadığı E.K. isimli diğer erkek arkadaşı. Cesede baktı; katil 'kadın' değil, 'erkek'ti!
Başkomiser, fail-olay yerimaktul üçgeninin tam ortasındaydı. İlk olarak M.T. isimli
şüpheli üzerine yoğunlaştı. Maktul veya maktule üzerinde şiddet uygulayan kişinin cinsiyetini belirleyici deneyimleri çoktan kazanmıştı. "Maktule"nin, boğulma esnasında kendisini hiç savunamadığını anladı. Ellerinde tırnak izi, zorlama belirtisi veya kesik yoktu. M.T.'nin ise tırnakları uzundu. Katilin kadın olmadığını düşündü. Zaman, başkomiseri haklı çıkartacak ve M.T.'nin olayla ilgisi olmadığı anlaşılacaktı. Ceset, o gün Adli Tıp Kurumu'nun morguna kaldırıldı.
İki polis, üçüncü şüpheli olan E.K.'yı İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğü'ne götürdü. Şüphelinin, cinayetin sadece üç gün öncesinde İlona ile tartışma yaşadığı belirlenmişti. E.K. "sorgu masası"na oturtuldu. Polis, cinayetin saatini söyledi ve beklenen soruyu yöneltti: "Olay saatinde neredeydin?" Şüphelinin verdiği cevaplar netti. Dudakları titremiyordu. İstanbul'un en büyük AVM'lerinden bir tanesinde alışveriş yaptığını açıkladı. O akşam, cinayetin işlendiği saatte şüphelinin ismini telaffuz ettiği AVM'nin güvenlik kamerası görüntüleri istendi. Tek tek incelediler. Şahıs, cinayet saatlerinde AVM'nin altı ayrı kamerasında tespit edildi. Cinayet saatinde, öncesi ve sonrasında "cinayet mahalli"nden uzakta olduğu anlaşıldı. Katil zanlısı E.K. da değildi. Şıklar bir bir eleniyor, cinayet çözülmeye başlıyordu. İbre, kadının diğer patronuna döndürüldü. Cesedi bulan Ömer Altuntaş'ın ortağı Ömer Kurşun, ilk ifadesinde "Evde uyuyordum. Haberim yok. Evinin adresini bile bilmem" dedi. Cinayet, ertesi gün gazete sayfalarına taşındı. Başlıklar atıldı: Moldovalı kadına korkunç infaz!
Peki henüz 37 yaşında güzel bir kadını ölümle zamansız buluşturan bu katil kim olabilirdi? Polis, iki adaş ortağın arasında gidip geliyordu. Katil, olayın ateşinin düşmesini bekliyordu. Her geçen gün rahat bir nefes alıyor, cinayetin "faili meçhul"e yürüdüğünü düşünüyordu. Tahkikatı yürüten "Avcı 2" kod adlı Cinayet Masası Amiri Mehmet Fahrettin Gönbe'yi tanımıyordu. 35 yaşındaki Gönbe, geceleri rüyalarını başucu defterine not alan inatçı bir emniyet amiriydi. İnatçı ve baskın karakteri, İstanbul CinayetBüro'nun kapısından en uç noktasına kadar işlemişti.
Dedektifler, Altuntaş ve Kurşun'un sık sık ifadelerine başvurdular. Soruşturma tekniklerinde hız ve ısrar ilk maddelerdi. Cinayeti çözmelerinde yardımcı olacak çelişkileri aradılar. Şüphelinin tansiyonunu düşürdüler. Dedektiflerin sorularıyla başı dönen katil zanlısını, kendi vücudu ele verdi. Yürüyüşü dahi değişmişti. Polisin aradığı tüm çelişkiler, Ömer Kurşun'un ifadelerinde ortaya çıktı. 37 yaşındaki Ömer Kurşun ile İlona'nın internet üzerinden yazışmaları tespit edildi. Telefon dökümleri de ortaya çıkınca, saptamalar doğrultusunda şüphelerin yoğunlaştığı adres Ömer Kurşun oldu. Son durumu, soruşturmayı yürüten savcı ile paylaştılar. Mesleki deneyimlere dayanarak cinayet şüphelisinin Ömer Kurşun olduğunu söylediler fakat ellerinde net bir kanıt yoktu. Gerçekler ise kanıt isterdi. Bir kişiyi demir parmaklıkların ardına yerleştirecek o kanıt ile ilgili son söz, Adli Tıp Kurumu'nun hummalı çalışmaları sonucu söylenecekti. Polisin tahkikatı esnasında iki patrondan doku örnekleri istendi. Örnek talebinin perde arkasında "kepek" yatıyordu.
Laboratuvar dilinde kepek: Biyolojik delil
"Kepek" kelimesinin Türk Dil Kurumu'nun sözlüğündeki anlamını ezbere bilen katil, kriminal ve laboratuvar dillerine sahip değildi. O kelimenin Adli Tıp Lügatı'ndaki karşılığının "Biyolojik Delil" olduğunu nereden bilecekti? Bilemedi. Katil, cinayeti işlediği esnada kepek sorunu olduğunu unutmuştu. Kriminal Laboratuvarı'nın incelemesinde, kadının elbisesi üzerinde üç adet saç kepeği bulundu. Alınan kepekler incelendi. Dinlenmek için gittiği evinde öldürülen İlona'ya ait değillerdi.
Söz sırası artık dalının uzmanlarındaydı. Kepekler ve Ömer isimli iki adaş patrondan alınan doku örnekleri, Adli Tıp Kurumu'na gönderildi ve incelemeye alındı.
Ağustos ayında işlenen korkunç cinayetin ardından üç ay geçmişti. Tam 88 gün beklenen laboratuvar raporlarının sonucu, 7 Kasım 2010 tarihinde açıklandı. Vakti gelen son sözü, Kriminal Laboratuvarı'nın uzmanları söyledi. Cinayet Masası, sonunda şüphelerini kanıtlayacak delilleri eline almış, tespit ve analizlerinde haklı çıkmıştı. Laboratuvardan gelen raporları incelediler. Savcının karşısına, mesleki deneyimlerinin beraberinde getirdiği gururla çıktılar. O rapor, kanlar içerisindeki cesedi bulan patron Ömer Altuntaş'ın adını şüpheliler listesinden sildirdi, masumlar listesine yazdırdı.
Katil, ilk ifadesinde "Uyuyordum. Evini dahi bilmem" diyen ve polisin sorgularında çelişkili ifadelere imza atan ikinci patron Ömer Kurşun'du. Kepekler ile Kurşun'dan alınan doku örnekleri tuttu. DNA profilleri birebir örtüştü. 88 gün süren süreçte polisin gözetimi altında hayatını sürdüren Ömer Kurşun hemen gözaltına alındı. Korku etrafını sarmıştı. Asayiş Şube Müdürlüğü'ne götürülerek son defa sorgulandı. Saatine baktı; itiraf zamanı gelmişti. Karşısına geçerek "Game Over" dedikten sonra gülümseyen Başkomiser Necati'ye olayı bir bir anlattı: "İlona ile bir sırrımı paylaştım. Beş yıldır şirketimizin kasasından kendi hesabıma ortağımdan gizli olarak para aktardığımı dost muhabbeti esnasında anlattım. Sadece bir sırrımı vermiştim. Gitti; ortağıma anlattı. Aramız o günden sonra açılmıştı. Ömer'e olan borcumu zamanı geldiğinde ödeyecektim fakat ortağımı bana karşı doldurarak aramızı bozdu. Olay günü kendisi ile konuşmak için evine kadar takip ettim. Kapıyı çaldım. İçeri girdikten kısa bir süre sonra tartıştık. Çok sinirlenmiştim. Kendimi kaybettim."
Katil, ilk ifadesinde 'Uyuyordum. Evini dahi bilmem' diyen ve polisin sorgularında çelişkili ifadelere imza atan ikinci patron Ömer Kurşun'du.
Emir Somer