Cumhuriyet'in ilan edilmesiyle de sefalet ve acıyla geçen sürgün yolu görünür. 1955'te ölen Mislimelek Hanım'ın kaleme aldığı hatıraları o günlere ışık tutuyor Sultan II. Abdülhamid'in gelini Mislimelek Hanım'ın, 1955'te Lübnan'da sürgünde ölmeden önce kaleme aldığı hatıraları, yeğeni Nemika Deryal Marşanoğlu tarafından "Haremden Sürgüne Bir Osmanlı Prensesi" başlığıyla derlendi. 1883'te dünyaya gelen ve II. Abdülhamid'in oğullarından Abdülkadir Efendi ile 15 yaşında evlendirilen Mislimelek Hanım, saray hayatını, padişahın düşmesini ve sürgünde yaşadığı acıları anlattı. Padişah gelininin hatıralarının ilk kez yayınlanması açısından önemli olan kitaptan önemli bölümler şöyle:
SARAYDA AÇIK, KENTTE YAŞMAK
Yıldız Sarayı'nda 1891-1909 arasında yaşadım. Şehzade Mehmet Abdülkadir Efendi'nin ilk haremiydim. Kendisi mükemmel keman ve viyola çalardı. Kardeşi Burhanettin Efendi ise mükemmel piyano çalar ve besteler yapardı. Hatta Alman İmparatoru II. Wilhelm için beste yapmıştı. İmparator geldiğinde kayınpederim odalarına, istavroz astırmış ibadetlerini ifa etme imkânı vermişti. Sultan Abdülhamid'in evhamı amcası Abdülaziz'in tahttan indirilmesine şahit olduğundandır. Ali Suavi olayı üzerine evhamı hastalık halini aldı. Yıldız Sarayı'nı da evhamdan inşa ettirdi. Yüksek duvarlar ardından hükmediyordu. Bir gün eşim bir evrakla odama geldi ve "Jön Türkler balonla saraya girip efendimizi hal' edeceklermiş," dedi. Osmanlı hareminde cariyeler kapanır, uzun etekli ve uzun kollu elbiseler giyerdi. Sarayda başlar açık gezilirdi, fakat süslü ve nakışlı örtüler de kullanılırdı. Şehre çıkıldığında ferace ve yaşmakla örtünülürdü. Cumhuriyet'le kadının çarşaftan kurtarılmasına gelince; ben ömrü hayatımda hiç çarşaf giymedim. Yaşmak ince tülden bir örtüdür ki bu kapamak için değil kadının çehresini güzel göstermek içindi. Ayrıca meşrutiyetle beraber zaten bu tür örtünme adeta yok olmuştu. Halk kadını başına örttüğü tülü arkadan bağlardı. Saçları ise her iki yandan görünür idi. Evlenmemden birkaç yıl sonra bir gece kalfam beni "Yangın var, acele edin" deyip uyandırdı. Sarayı duman sarmış. Feleksu Kalfa hünkârın ayaklarına kapanıp, yangını çıkardığını itiraf etmiş. Sultan Hamit gözdesi Seher Hanım'a iltifat ettiği için Feleksu da kıskançlığından deliye dönmüş ve ateşe vermişti.
ŞEHZADENİN KONYAK İLGİSİ
Abdülkadir Efendi, Avrupai hayattan hoşlanırdı. Sultan Abdülhamid içkiden hoşlanmazdı. Mahdumu ise bütün içki türlerini sevmekle beraber bilhassa konyak içerdi. Sarayda alkol bulundurulmadığından zevcim içkileri saklı getirtirdi. Özellikle Beyoğlu'nda gece yarılarına kadar içer, gönlünü hoş tutardı. Hatta ileriki yıllarda İstanbul, İngiliz işgali altındayken çıkmamıza yasak konduğunda zevcim papaz giysisiyle firar etti. Saray ablukadaydı. İsyandan sonra sarayı terk etme kararı aldık. Kapıda, "Hakkınızı helal edin lütfen," deyip kayınpederimin ellerine sarıldım. Saray'a bir daha dönmeyeceğimi bilmiyordum. O güzel köşkleri ve muazzam bahçeleri son defa görüyordum. Fransa'dan getirtilen Bohemya kristal avizeler, Louis Seize koleksiyonundan çalışma masam yağma edilmişti.
SU, İKİ DİLİM EKMEK VE YAĞ (...)
Kızıltoprak'taki köşke gelenler, "Şehzade ümerasına 24 saat, hanımlara 10 gün mühlet verilmiştir, yanınıza hafif eşya alın" dedi. Bizim efendiye bin Türk Lirası vereceklermiş. Yalnız elbise ve mücevher götürdük. Memleketimize veda ediyorduk. Gözlerimizden yaşlar boşanıyordu. Takvimler 6 Mart 1924'i gösteriyordu. Peşte'de otele yerleştik. Türkiye bankadaki paralarımızı çekmeye izin vermedi. Kalkıp mücevherlerimi muhafaza ettiğim mahfazayı açtım, içinden vaktiyle Yıldız Sarayı'nda bana hediye edilen yakut taşlı bir kolye çıkarıp efendiye verdim. Otele bile borçlu idik. 1933'te Sofya'ya geçtik. Sabah su, iki dilim ekmek, akşam su, ekmek, yağ yiyorduk. Tam o sırada Bulgar Kralı III. Boris, "Abdülkadir Efendi kantarcılık yapmaya yardım edebilir" diye haber gönderdi. İslam âleminin halifesi, Türklerin hakanı Sultan'ın oğlu kantarcılık yapacak! Tabii kabul ettik.
'TAÇ GİYİP OYUNCAK OLACAĞIM'
Bulgaristan'ın Almanya'yla harbe girdiğini haber aldık. Çocukların mektep masraflarını Almanlar karşılamış. Abdülkadir Efendi, Balkanlar'da tam hâkimiyeti ele geçirdikleri vakit muhtemelen kendisine bir taç verip oyuncak gibi kullanacaklarını söylüyordu. Bulgarlar'ın da bizi Almanlara kayıtsız şartsız teslim etmeyecekleri malumdu.
NAZİ KAMPINDA CENAZE
Hatıratımın en bedbaht kısmı Albanya'da geçirdiğim zamandır. Bir akşam İtalyan askerleri konağı bastı. Bizi Arnavut toprağını zapt eden Almanlara, namı diğer Naziler'e teslim ettiler. Izdıraplar Sultan'ın kızı Naime Sultan'ı hasta edip yatağa serdi. Çamur ve pislik içinde bulunan Nazi kampı muhtelif hastalıkların membası idi. Zavallı Naime Sultan da tifodan perişan hale düştü. Günden güne sararıp soldu ve söndü. Naziler cenazeyi hemen kaldırdılar. "Sultan Abdülhamid'in kızını bu şekilde götürmenize müsaade etmem, Allah'ının huzuruna yüzü pak halde çıkması lazım" dedim. Müsaade etti. Hemen cenazeyi yıkadık. Sultan efendinin kefenini de Nazi müdürünün o uğursuz köşkünden getirmişlerdi.