İki kadın, o yorgunlukla o anda uyursa, ancak gece yarısında uyanabileceklerini biliyorlardı. Otele gitmekten vazgeçtiler ve son bir gayretle kiralık araçlarını çağırıp randevulaştıkları kaşmir fabrikasına doğru yola çıktılar. İç Moğolistan'da bir yerdeler ve tek kelime İngilizce bilmeyen şoföre, birkaç sefer "Kingwao!" diye bağırdıktan sonra gidecekleri yeri anlatabildiler. Moğolistan bozkırlarında yayla, ağıl ve keçi manzaralı dekorları ağır aksak ilerleyen bir araçta, engebeli yollarda sallana sallana birkaç saatte geçtikten sonra, içeride birkaç kazağın eğri büğrü asıldığı bir odaya girdiler.
Kadınlardan biri o kadar yorgun ki, zira sabahtan beri bu gezdiği kim bilir kaçıncı atölye ya da fabrika; beş Çinli "bu iki kadının burada ne işi var" diye düşünürken başıöne düşüveriyor. Orada belki 20 dakika, belki yarım saat uyuyakalıyor Ayşen. Arkadaşı Selmin "kusura bakmayın günlerdir sabah erken saatlerden geç saatlere kadar çalışıyoruz, o çok yorgundu" diye durumu toparlayarak yaratmak istedikleri kaşmir markasını, vizyonlarını anlatmaya çalışıyor tercüman aracılığıyla… 11 yaşında Robert Koleji'ne yatılıverildiklerinden beri hep olduğu gibi birbirlerinin arkasını toparlamaya devam ediyorlar.
Demokratik kaşmir hayali
Yıl 1992, yaşları 34. Bir hayalleri var: Silk&Cashmere adında bir marka yaratmak. En genç kaşmir markası 50 yaşında; piyasa İngiliz, İtalyan ve İskoçların elinde. Kaşmirde sadece aristokratların ulaşabildiği, halka tepeden bakan markalar var o dönem. Yapmak istedikleri şey belki delilik ama kafaya koymuşlar bir kere. Daha ulaşılabilir, dokunulabilir ve erişilebilir "demokratik" bir kaşmir markası yaratmak. Ayşen Londra'ya gittiğinde girdiği kaşmir mağazaları tüm ukalalıklarıyla tepeden bakmıyorlar mıydı ona? Şu kazağa bir bakabilir miyim demeye bile çekinmiyor muydu? Bu kadar güzel bir malzemenin, dünyada bir avuç mutlu azınlığın avucunda kalması ne de sinir bozucuydu oysa. Kararlıydı kendi kaşmir markasını kurmaya, çocukluk arkadaşını da peşinden taa Çin'e, hem de İç Moğolistan'a kadar sürükledi bu hayallerin peşinde.
Ejderhanın suskunluğu
Başka bir gün, aylardan Ekim, başka bir fabrika, mekan yine İç Moğolistan… Batou'daki Luda Kaşmir şirketinde bir anlaşma imzalamayı bekliyorlar. Luda ile kurulacak yüzde 50 ortaklık fikri çok heyecan verici, zaten artık bu anlaşmanın, dünyada sadece bu bölgede üretilebilen kaşmir işi için tek seçenekleri olduğunu biliyorlar. Zira kaşmir elde edilen capra hircus türü keçi, sadece o bölgede, o iklimde, o rakımda yaşayabiliyor. Dünyanın başka bir bölgesine götürüldüğünde kaşmir yapmaya uygun olan tüyleri asla çıkmıyor. Ancak Luda kaşmir firması nedenini anlayamadıkları bir şekilde işleri birden yavaşlatıyor. Ne olduğunu sorduklarında ise geçiştiriyorlar sadece, ne olduğunu anlatmıyorlar. Ayşen Zamanpur Çinlilerin zaman içinde anladığı bu özelliklerini "Ejderhanın suskunluğu" diye adlandırıyor. Hayır demek kültürlerinde yok çünkü Çinlilerin, sadece işi yokuşa sürüyorlar. Onlar da susuyor ve küçük konforsuz otel odalarında günlerce, aslında tam 13 gün, sessiz ve telaşlı bekleyişleri sürüyor. Çünkü artık biliyorlar ki, ejderha sustuysa onlar da susmalı, yoksa kızabilir. Bir sabah, Chuan adında Luda'nın üst düzey müdürlerinden biri otel odasından arıyor onları, ortaklık imzasının atılabileceğini ve törenin ertesi gün yapılabileceğini haber veriyor. Ertesi sabah heyecan ve neşe içinde uyanıyorlar. Havai fişeğin mucidi olan Çinliler erkenden başlatıyorlar kıpkırmızı bayraklarla bezenmiş bahçedeki etkinlikleri. İncecik Çinli kızlar, cheongsam denilen ve vücudu tamamen saran, 1920'lerde Şanghay sosyetesininmeşhur ettiği upuzun, daracık, sarı kırmızı çiçekli giysileriyle neşeli şarkılar söylüyorlar. Saat tamı tamına 10'u 10 geçe imzalar atılıyor. Aylardan Ekim, yani 10'uncu ay. Ekim'in 10'u. Meğer 13 gündür boşu boşuna mide krampları içinde beklemişler. Çinliler için 10 rakamı uğurluymuş. Önemli anlaşmaları ve olayları bu sayıya göre ayarlıyorlarmış. Belki de bu rakamın uğuruna inanmakta haklılar, zira tam 20 yıl önce kurulan Silk&Cashmerebugün bir dünya markası ve toplam 25 ülkede mağaza ve satış noktaları var.
Tükürük kabı
Şirketin CEO'su Ayşen Zamanpur da üniversitelere gidip bir girişimcilik başarısı olan hayat hikayesini paylaşıyor gençlerle sık sık. Bu ay piyasaya çıkan "Kaşmir Yolu" adlı kitabında da işte bu İç Moğolistan bozkırlarından başlayan başarı hikayesini anlatıyor Zamanpur. Hem de belgesel tadında. Zira Çin her şeyiyle çok başka bir ülke. Üstelik 1992 yılında tamamen içe kapalı ve şimdikinden çok daha farklı ve neredeyse dünyanın geri kalanına göre ayrı bir gezegen. Zamanpur'un ve şirketin üretim-pazarlamasından sorumlu arkadaşı Selmin hanımın aşmak zorunda olduğu yollar sadece kültür farklılıkları ve kimseye güvenmeyen Çinlilerin güvenini kazanma çabası değil; mesafeleri de en eziyetli şekliyle aşmak zorunda kalmışlar. Pekin'den İç Moğolistan'a iyi ihtimalle bir gün süren bir yolculukla trenle geçmek zorunda kalıyorlarmış mesela; çünkü o zamanlar Sovyet yapımı uçaklar sık sık düştüğünden uçağa binmekten korkuyorlarmış. O yıllarda Çin trenlerini gözünüzde canlandırmak için Kaşmir Yolu'nu okumanız gerek. Örneğin Çinlilerin yemek yedikten sonra tükürme gibi bir alışkanlıkları varmış. Trenlerdeki kompartımanlarda da, bir gün Zamanpur'un baştan aşağı üzerine dökülen tükürük kapları bulunuyormuş. Garip adetler… Ama Zamanpur "garip" yerine "kendine özgü" demeyi tercih ediyor. Zaten bu evrensel bakış açısı onun bu kadar başarılı bir marka yaratmasına sebep olmuş olmalı.
Çin kaynıyor ama en büyük risk hiç risk almamaktır
Neyse, biz 10 Ekim 1992'ye geri dönelim. Anlaşma iyi güzel de, bu ortaklığı kurmak için Zamanpur'un nasıl bir risk aldığını biliyor musunuz? Tıkır tıkır işleyen beş Benetton mağazası var, hepsini devrediyor ve kimine çılgınca gelecek bu girişimi devir paralarıyla yapıyor. Üstelik iki küçük çocuğu da var, yani anneliğin sorumluluğu da omuzlarında. Ama o, "En büyük risk hayat boyu hiç risk almamaktır" diyor. Üstelik bu riski aldığı yıllarda Çin, yabancılara hiç alışık değil. Hatta yabancılar her otelde kalamıyor, yabancılar için izin verilen otellerde konaklayabiliyorlar. Kapalı bir sistemden yeni yeni çıkmaya çalışan bir ülke. Tek tük yabancı yatırımcı var ülkede. Bunlardan biri Ayşen Zamanpur. Kaşmir alanında 1910'larda dünya kaşmir endüstrisinin temellerini atan İngiliz Dawson Grup ve ABD'de 1940'larda pazara giren Forte Kaşmir'in bile Çin'de yatırımı yok. Üstelik o yıllarda Çin kaynıyor. Haziran 1989'da Tiananmen Meydanı olayları, Aralık 1991'de Sovyetler Birliği'nin yıkılması Çin'i oldukça etkilemiş. Ülke her an siyasi ve ekonomik bir kaosa sürüklenebilecek bir vaziyette. Demirel soruyor: "Kim bu Türk?" İşte tüm bu ahval ve şerait içinde dahi Çin'de bir Türk'ün yatırım yapması, bir Çin ziyareti sırasında bundan tesadüfen haberi olan Süleyman Demirel'in dikkatini çekmiş. Gazeteler "Demirel soruyor, kim bu yatırımcı?" diye haber yapınca Sabah gazetesini arayarak kendisini tanıtmış Zamanpur. Ertesi gün röportaj için gelen gazeteciye mütevazı bir şekilde çabalarını anlatırken, bir sonraki gün sürmanşetten haber olacağını bilmeyerek… İşte o günden bugüne gelmiş bir markanın heyecan dolu hikayesi özetle böyle… İşin daha markayı yurtdışına tanıtma bölümü var ki onun için kitabı okumanızı tavsiye ederiz. Çünkü İsviçre'nin, Londra'nın, ABD'nin en şık mağazalarında bir satış noktası elde edebilmek için nasıl aylarca kapı aşındırdığını, her kırılan umudunun onu ateşleyecek bir fitile dönüştüğünü anlatmak ayrı bir tez konusu bile olabilir… Belki de başarısının altındaki nedenlerden biri de Zamanpur'un, kaşmiri bir iş olarak değil, bir tutku olarak görmesi… Belki bu tutkudur, bir iş kadınının hayranlık uyandıracak akıcı bir anlatımla, ünlü romancılara taş çıkartacak bir üslupla hikayesini anlatabilmiş olması. Şunu da söylemeden geçmeyelim; Zamanpur'un yakın arkadaşı olan Yaşar Kemal kitabı okuduktan sonra, "Ayşen sen işi gücü bırak, yazar ol" demiş kendisine.
ÜRÜN DİRİER