Çağrılınca bir an bile tereddüt etmedim, sunuş konuşmamda da orada olmaktan "şeref duyduğumu" söyledim. O toplantıdan birkaç gün sonra TV8'in konuya ilişkin sorularını cevapladım. Hürriyet Yazıişleri Müdürü Tufan Türenç de benim gibi telefonla katılmıştı programa.
Türenç, Gökmen Karadağ'ın, gazetecilerin 28 Şubat döneminde askerlerle ortak hareket etmiş olmaları hususunda ne düşündüğünü sorunca, Türenç de "Ne yapacaklardı yani, adamın elinde silah, bizim de evimizde çoluk çocuğumuz var" mealinde bir cevap verdi. Ben de kendisine Mehmet Ali Birand'ın "baskıya gerek yoktu ki, biz zaten gönüllüydük" sözlerini hatırlattım ve sorunun "baskıya diren(e)memek değil", "baskıcılarla
gönüllü ittifak" olduğunu vurguladım. Programın sonunda Türenç, oraya giden meslektaşlarını kınadı ve orada "sorguya çekilmelerini" neden kabul ettiklerini anlayamadığını söyledi. Benim söz hakkım bitmişti. 15-20 saniyem olsaydı, Gökmen Karadağ'dan izin isteyip Türenç'e iki soru soracaktım... Orada soramadım, bari burada sorayım: "Sayın Türenç, siz 28 Şubat'taki asker brifinglerine katılmış mıydınız? Katılmadıysanız, oraya giden meslektaşlarınızı hiç kınadınız mı?"