Yaklaşık 5 buçuk milyon nüfusu olan Danimarka'da nüfusun yüzde 10'unu göçmenler oluşturuyor. 2011 yılı itibariyle ülkede 60 binin üzerinde Türkiye kökenli göçmen yaşıyor. Bugün Danish-Turk olarak tanımlanan ikinci ve üçüncü jenerasyon Türkiye kökenliler çoğunlukta olsa da aile hekimleri, özellikle ilk kuşağın mensuplarıyla iletişim zorluğu yaşadıklarını dile getiriyor.
İşte hem bu iletişim zorluklarına bir çare aramak hem de göçmen ailelerin, asıl memleketlerinde hangi koşullarda sağlık hizmeti aldıklarını anlamak için 28 Danimarkalı aile hekimi, bu yılki eğitim programlarını Türkiye'de tamamlamaya karar vermiş. Eylül'ün son haftasında önce İstanbul'a gelen hekimlerin hastalarının yüzde 10 ila 60'ını göçmenler, çoğunlukla da Türkiye kökenliler oluşturuyor. Grubun ikinci durak olarak Konya'yı seçmelerinin sebebiyse, Danimarka'daki Türk nüfusunun büyük çoğunluğunun bu şehrin kırsalından göç eden aileler olması. Gerçekten de bilhassa Cihanbeyli ilçesindeki hemen her ailenin Danimarka'da yaşayan bir akrabası ya da tanıdığı var. Konya'nın bir başka ilçesi Kulu ise 60'lı yılların sonundan itibaren İsveç'e o kadar çok göçmen göndermiş ki bugün ilçenin enönemli parkının adı Olof Palme.
Yakında İsveç'ten de aile hekimleri ili ziyaret eder mi, bilemiyoruz; ama şüphesiz Danimarkalı doktorların bu eğitim seyahati Türkiye tarihine ilk olarak kaydedilecek. "Oradakiler daha muhafazakâr" Daha önce Küba'da da çeşitli çalışmalar yapan Dr. Allan Christensen, Türkiye'de geçirdikleri bir haftanın çok verimli geçtiğini söylüyor. "Hem ülkedeki sağlık sistemini yakından inceleme fırsatı bulduk hem de Türkiye kökenli hastalarımızın nasıl bir kültürden geldiğini gözlemledik" diyen Dr. Christensen sözlerine şöyle devam ediyor: "Belli ki Türkiye'de kısa sürede önemli gelişmeler kaydedilmiş. Bu gelişmeler haliyle sosyal yaşamı ve sağlık sistemini de etkilemiş. Oysa Danimarka'da Türkler çoğunlukla daha içe kapalı bir şekilde yaşıyor. Hatta oradakilerin buraya oranla daha gelenekçi ve muhafazakâr olduğunu söyleyebilirim." Göç eden ailelerin, kendi ülkelerine göre sosyal değişimlere daha kapalı olduğunu düşünen tek kişi o değil.
Uzun yıllardır tatillerini Alanya'da geçiren Dr. Lars Erik Lykkegaerd de özellikle Danimarka'ya göç eden ilk jenerasyonun, topluma kolay uyum sağlayamadığını söylüyor: "Aralarında hâlâ Danca konuşamayanlar var. Sağlıklarıyla ilgili şikâyetlerini bile anlatamıyorlar. Çoğu zaman ya dışarıdan bir tercüman aracılığıyla anlaşıyoruz ya da ailenin daha genç üyelerinden biri bize yardım ediyor." Uzmanları şaşkınlığa uğratan başka bir konuysa, kendi meslekleriyle ilgili Türkiye'deki uygulamalar. Grubun temsilcisi Dr. Soren Wichmand şu sözlerle özetliyor durumu: "Sağlıkta dönüşüm projesi kapsamında aile hekimliği hizmetlerini sağlayan çoğu doktor, aile hekimi değil. Oysa Danimarka'da hekimler tıp eğitimi sonrasında ortalama altı yıl süren ek bir eğitim aldıktan sonra ancak aile hekimi olabiliyor ve genel sağlık hizmetleri tamamen aile hekimleri üzerinden yürütülüyor." "Türk hastalarda sırt ve omuz problemlerine sık rastlanıyor" Dr. Lauristen'in yabancı kökenli hastalarında gözlemlediği bir başka farklılık daha var: Bu coğrafyada doğanlar, Danimarkalılar'a göre biraz daha yaygaracı.Uzman, Danimarkalıların genelde ağrı ya da acı karşısında daha metanetli olduğunu düşünüyor. "Oysa göçmen hastalarımdan bazıları ağrı ve acılarından öyle söz ediyor ki, bunu bir an önce kesebilmek ve onlara yardımcı olmak konusunda bazen zorlanıyordum.
Zamanla bu durumu biraz abarttıklarını fark ettim." Gerçi Dr. Lauristen böylesine abartılı davranan Türkiye kökenlilere, ilk jenerasyon arasında rastladığını, durumun bugün için çok geçerli olmadığını belirtiyor ve ekliyor: "Aslında bu küçük sitemim daha çok Arap kökenli hastalar için." Aile hekimlerinin hemen hepsi, Türk hastalarında sırt ve omuz problemlerinin daha fazla görüldüğünü dile getiriyor. Aslında bu şaşırılacak bir gözlem değil. Zira özellikle 60'lı yılların sonunda yurt dışına göçenlerin hemen hepsi fiziksel güç gerektiren ağır işlerde çalıştı. Çoğu Türkiye'de de bu tür işler yapıyordu. Dolayısıyla yıllar sonra bu bedenlerinde böyle sağlık sorunlarının görülmesi çok doğal. Diğer taraftan en çok Türk hastası olan uzmanlardan Dr. Koefoed, diyabet ve kalp rahatsızlıkları gibi genetik kökenli bir iki sağlık problemine, diğerlerine göre Türk hastalarında biraz sık rastladığını şöyle ifade ediyor: "Yine ilk dönemlerde Danimarka'da yaşayan Türk göçmenler arasında akraba evlilikleri yaygındı. Bu da genetik rahatsızlıkları tetikleyen bir durum." Peki Danimarkalılarda sık görüldüğü halde Türkiye kökenlilerde pek rastlanmayan rahatsızlıklar var mı? Bu sorumuza da hemen her aile hekimi aynı cevabı veriyor: "Depresyon ve psikolojik problemler."
Uzmanlara göre bunun sebebi, Türklerin hâlâ bir arada yaşaması ve daha paylaşımcı olması. "Danimarka'da aile ilişkileri Türkiye'deki kadar sıkı değildir. Modern hayat içinde bireyler artık kendilerini daha yalnız hissediyor. Bu da depresyona ve bazı psikolojik şikayetlere neden oluyor. Ama Türkler birbirlerine daha bağlı yaşadıkları ve problemlerini konuşabilecek yakın birini bulabildikleri için bize bu tür sorunlarla başvurmuyorlar"diyor Dr. Lauristen. Tüm bu program sonunda, sağlık hizmetleriyle ilgili kimi konularda, Türkiye'nin Danimarka'dan daha iyi durumda olduğu konusunda hepsi hemfikir.Diğer taraftan ülkedeki aile hekimi sayısının yetersizliği, aile hekimlerinin eğitimiyle ilgili eksiklikler, sevk sisteminin tam oturmaması gibi bazı başlıklar en çok tartışılan konular arasındaydı. Türkiye'nin tarihi güzellikleri, İstanbul'un eğlence hayatı gibi daha neşeli konular ise doktorlar için başka bir seyahate kaldı. Nitekim, hepsi döndüklerinde Türk hastalarıyla konuşacakları yeni bir konu daha bulmaktan dolayı mutlu görünüyor.