Muhtelif zaman ve ortamlarda bir araya gelen "şehir yorgunları" hep aynı mevzudan bahseder: Mümkün mertebe en hızlısından şehri terk edip, sakin bir yerlere yerleşmek lazımdır… Güney'de bir sahil kasabası da olur, Karadeniz'de bir yayla evi de, bakir bir köy de olabilir hayali kurulan "kaçış" noktası. "Kendi domatesini yetiştirmek" bu kaçış planı sohbetlerinin jokeridir mesela… Zaten "buralarda" boşuna uğraşıp, ömrümüzü tüketiyoruzdur. Bir an önce doğaya, huzura, "sağlığa" doğru adım atmak gerekiyordur. Nitekim, bu hayali gerçekleştirebilecek asgari şartları oluşturan şanslı azınlık bu kaçışı dener… Kimi tutturur, kimi de "metropol" bağımlısı olduğunu tez zamanda kavrayıp, modern dünyanın tanımladığı standart "tatil"lerin kendisine yeteceğini hatta fazla bile olduğunu kabullenip yaşamaya devam eder. Ama ortada bir gerçek vardır ki en klişe ama doğru tabirle doğanın parçası olan insanın aradığı ve hatta aradığının farkında olmadığı pek çok şey yine doğada mevcuttur… Bütün bunları aklımıza, Can Yayınları'nın Behçet Necatigil ve Kamuran Şipal gibi iki büyük Türkçe ustasının çevirisiyle yayınladığı, Hermann Hesse öykülerinden oluşan "Gençlik Güzel Şey" kitabı düşürdü…
Dünya edebiyatının büyük ustası Hesse'nin ilk dönem öykülerinden oluşan "Gençlik Güzel Şey"de, kasabada geçen çocukluk yılları, gençlik maceraları, ilk aşk heyecanları var. Ama doğa hep başrolde… Otobiyografik unsurlar da içeren bu öyküler, "insanın öz benliğini bularak uygarlığın yerleşik biçimlerinden kurtulmaya çalışması" meselesini dert edinmiş yazarın, doğayla kurduğu ilişkiyi, doğanın dilini çözüşünü de anlatıyor aslında. Bir nehrin insanın acısını bölüşüp azaltabileceği gibi, coşkusunu, neşesini de artırabileceğini gösteriyor… Cırcırböceklerinin insan ruhuna fısıldayacağı, vereceği çok sır olduğunu da: "İlle de yazın işitilen o sesler! İnsanı neşelendiren, üzen, benim pek büyük bir sevgiyle kucakladığım sesler… Gece yarılarından sonra bile duyulan cırcırböceklerinin bitmez tükenmez ötüşü! Denizi seyrederken olduğu gibi, insanın dinlerken dalıp dalıp gittiği bu ötüşler! Dalga dalga eğilip kalkan ekinlerin doygun hışırtısı: Uzaktan uzağa alçak perdeden sesini duyurup, sürekli pusuda bekleyen gök gürlemeleri, akşamleyin havada dolaşan vızır vızır tatarcık sürüleri ve tırpanların uzaktan uzağa yankılanan duygulandırıcı gıcırtısı, geceleri şişip kabaran sıcak rüzgar ve ansızın bir sağanağın fırtınalı boşanışı…"
Göksan Göktaş