Bir zamanlar Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AK Parti) ülkenin gelmiş geçmiş en demokrat partisi olduğuna inanmış, hatta 2007'de Yeni Şafak'taki bir yazısında bunu açıkça dile getirmişti. Fakat şimdi pişmandı, çünkü AK Parti kendisi gibi "İfade özgürlüğüne doğrudan bağlı birini bile" tutuklamıştı. Ersanlı gibi zamanında AK Parti'yi onun gibi değerlendirmiş olan ve şimdi pişmanlığını ilan eden başkaları da var. Ben de 2002-2010 arasında AK Parti'yi Büşra Ersanlı gibi değerlendirenler arasındayım, ben de Ersanlı'nın AK Parti'ye şimdi yönelttiği eleştirilere katılıyorum, fakat ben bir zamanlar öyle değerlendirdiğim AK Parti'yi bir zamanlar desteklediğim için şimdi hiç pişman değilim. Bu ruh hali bana çok tuhaf geliyor... Bir siyasi parti, programı ve yapıp ettikleri dışında başka hangi ölçüyle değerlendirilebilir ki?
Programını ve yapıp ettiklerini esasen doğru bulduğunuz bir partiyi hangi gerekçeyle desteklemeyeceksiniz? AK Parti bugün yeniden "fabrika ayarları"na dönse ve siz buna samimiyetle inansanız onu desteklemeyecek misiniz? Bence bu konudaki en ikna edici yazıyı AGOS'tan Ohannes Kılıçdağı yazdı. Kılıçdağı "'Yetmez ama evet' takıntısı" başlıklı yazısında şöyle dedi: "Bazılarının anlamak istemediği şu: Kimse AKP'yi, 'demokrasi havarisi' veya AKP yöneticileri 'demokrasi aşığı mübarek insanlar' olduğu için desteklemedi; söyledikleri ve yaptıkları siyaset ve söz söyleme alanını genişlettiği için destekledi. (...) Bugün yapılması gereken ise, demokrasinin kurum ve kuralları içinde herkesin inandığı fikrin mücadelesini vermesidir. Onun için, hepimizin enerjisini boşa harcatan 'yetmez ama evet' (veya 'liboş') takıntısını bir kenara bırakın, hükümeti hak ettiği biçimde etkili eleştirebilmek için, temelinde ilkokul Kemalizminin değil bütünlüklü bir özgürlük anlayışının yattığı bir muhalafet geliştirin. 'Yetmez ama evet'çiler sizi aralarında görmekten memnun olacaklardır."