Aileden Trabzonlu Alper Kul, Karadeniz fıkralarının başkahramanı Temel'i canlandırdığı "Sümela'nın Şifresi" filmiyle, büyük çıkış yapmıştı. Film gişede beklenenin çok üzerinde başarılı olunca "Moskova'nın Şifresi" adlı ikinci bölüme de start verildi. Çekimleri Moskova, Trabzon ve Karadeniz'in çeşitli illerinde devam ederken Kul'la Trabzon'daki film setinde buluştuk. Önceleri dikkatli, kelimeleri özenle seçerek konuşmaya başlasa da sonradan bir açıldı, pir açıldı. Aslında hayatı da "açılmak" üzerine kurulu denebilir. Kompleksiz, iyi kalpli ve mütevazı görünüyor. İşte yıllarca dizilerin yan rollerde ağlayıp, gülmeye karar verdiğinde başrolde parlayan Alper Kul'un hikâyesi…
Oyunculuk hayatınıza nasıl girdi?
Babamın mesleği otobüs işletmeciliği… Ben de ona yardımcı oluyordum. Günün birinde Savaş Dinçel'in bir oyununu izledim. Bunu meslek olarak yapabilirim diye aklıma düştü… Sonra Savaş Dinçel'in hocalığını yaptığı Müjdat Gezen Sanat Merkezi'ne gittim. Savaş Dinçel beni tekrar yönlendirdi, yurtdışında okumamı tavsiye etti. İndiana Üniversitesi'ne gittim. Savaş Dinçel'le aynı oyunda oynama lüksüne eriştim o vefat etmeden önce… Hayatımın meleği oldu yani…
Yurtdışında eğitim almanın bir faydasını gördünüz mü Türkiye'ye döndüğünüzde; yoksa burada işler başka türlü mü dönüyor?
Okuldan ziyade orada oyunculuk da yaptım ben... Mesleği biraz orada öğrendim gibi oldu. Profesyonelliğin tanımı, ne işe yaradığını orada öğrendim. Burada en çok yaşadığım sıkıntılardan birisi o oluyor. Orada daha derli toplu çalışılıyor ve herkes kendi işini yapıyor. Onu çok iyi öğrendim orada ve çok işime yarıyor. Herkes sadece kendi işini yaparsa her şey tıkır tıkır işliyor. Tek kişilik gösteriyle çıkış yaptınız… O birden dilden dile yayıldı... Caveman... Bir Alman dizisinde oynuyordum o ara… Onun uygulayıcı yapımcısı Türktü ve bu projeyi Türkiye'de yapmayı önerdi. Adaptasyonunu ben yaptım ve BKM'de başladık. Oyun 27 ülkede oynanıyor. Zor bir işti, dikkatli davranmam gerekiyordu; başardık.
Şimdi nasıl gidiyor işler?
Caveman'i ik sene oynadım epey ilgi gördü. Sonrasında daha bize ait konuları dillendirmem gerektiğini düşündüm ve "Babamın Oğlu" diye bir oyunum var tek kişilik, onu yazdım, şu anda da onu oynuyorum. Ekim'de Avrupa turnesi var. Ondan sonra da "Moskova'nın Şifresi" vizyona girecek. Ocak'ta da yeni bir oyun olacak. "İnsanlar Âlemi"nin de proje tasarımını yaptım. Yazmaya meylettim bu aralar, onu seviyorum. Proje tasarımları yapıp yazarlık yapmayı tercih ediyorum.
Ağlamaktan sıkıldığım için komedi oynamaya başladım Komediye sanki daha mı yakın duruyorsunuz?
Türkiye'de şöyle oluyor işler. Size bir iş geliyor sonra yapımcılar benzer rolleri size teklif ediyorlar. Oyuncunun başına gelebilecek ilk talihsizlik bu oluyor. Ben ilk olarak Kınalı Kar'da oynadım. Ağalı-beyli bir diziydi... Üç sene ağladım. Ağlayınca ondan sonra yine benzer bir rol geldi. Sonra yine ona benzer… Ve burada tercihte bulunman gerekiyor… Ben ağlamaktan sıkıldığım için aslında komedi oynamaya başladım. Çünkü çok saçma bir meslek haline geliyor. Bir bakıyorsun ki 10 yılın ağlayarak geçmiş. Evden işe diye çıkıyorsun, bakıyorsun ki akşama kadar ağla ağla ağla eve dön. Olmaz… Çünkü zaman geçiyor, o zamanı da gülerek geçireyim ağlayarak değil. Ama arada bir dram oynarım, özledim ağlamayı…
Siz nasıl bir insansınız? Sizi merak edenlere nasıl tarif edersiniz?
Sıkıntılı bir insanım. Sürekli bir şey yapmam gerekiyor. Kendime iş çıkarıyorum devamlı. En son ne iş çıkardınız? Bir oyun yazmıştık şikeyle ilgili, geçen sene oynanmaya başladı, o sırada şike operasyonu çıktı. Zeki Demirkubuz izledi ve çok beğendi oyunu. Onu film olarak çekmeyi düşünüyor. Onun üzerine çalışıyoruz. Bir yazar olarak beni çok mutlu edecek. Metinlerim oyun olarak oynandı ama sinema filmi ilk kez olacak ve Zeki Demirkubuz'un çekiyor olması da benim için daha taçlandırıcı bir şey…
Oyuncuların içinde nerede duruyorsunuz?
Bir Cihangir tayfası var mesela... Anadolu yakasında oturuyorum, daha sakin ve planlı… Şehircilik anlamında daha avantajlı, daha huzurlu ve emniyetli bir yer. Eğleneceğim zaman içinde bulunuyorum. Asmalı'da falan… Cihangir'de de yaşadım, biraz yorucu geliyor. Sakinlik istiyorum zaten kendi içimde yeteri kadar dalgalanıyorum etrafım sakin olsun istiyorum. Ortaokulda dayak yerdim, lisede hiç kız arkadaşım yoktu Şöhret hayatınızı nasıl etkiledi? Anneannemin adı Şöhret. (gülüyor) Ayrıca hacı. İsmini değiştirmek istiyor mahkeme kararıyla. "Ünlü olmak" diyelim o zaman... Hayatınızda ne değiştirdi, etkiledi mi, rahatsız etti mi? Bilmiyorum ki... Niye rahatsız etsin. Bu işi insanlar yaptığın işi beğensin diye sunuyorsun. İnsanlar da seviyor…
Nasıl bir çocukluğunuz oldu?
Çok sünepe bir çocukluğum oldu. Çok eziktim ya… Sıfır karizma... Ortaokulda dayak yerdim, sürekli futbol oynamaya çalıştım beceremedim… "Biraz karizma yapayım, basketbol oynayayım" diyorum; boyum kısa olmuyor, sınıfın en kısa boylusuydum. Sınıfın en kısa kızından da kısaydım. Gizli gizli hormon aldım. Nasıl yani? Almanya'dan yeğenim geldi, ondan aldım. Hormon ilaçları alınca boynumdan kıllar çıktı… Bu sefer sınıfın hem en kısa boylusu hem de en kıllısıydım. Kısa boylu trol gibi bir şey oldum. Rezaletti ya ergenlik dönemim rezaletti. Çocukluk dönemim iyiydi, İstanbul Fatih'te doğup büyüdüm. Sokaklarda, tarihi yapıların içinde, cami avlusunda oynayarak büyüdüm. Fakat ergenlik, 12 yaş sonrası felaketti. 18 yaşına kadar… Lisede de kız arkadaşı olmayan hem dersleri kötü hem de sosyal hayatta da sıfır… O dönem tiyatroya tutunduk da Allah'tan yırttık, yoksa benim hiç tutar yanım yoktu.
Peki şimdi nasıl kadınlarla aranız?
Şifreyi çözdüm diyebilirim… İyi, neden iyi olmasın, çok iyi… Her şey güvenle ilgili. Hayatta seni özgüven sahibi yapabilecek birtakım temellerin olması gerekiyor. Bir yerden başlayacaksın. Oyunculuk yaparak insanlara kendini beğendirdiğin anda da özgüven sahibi oluyorsun. Özgüven sahibi olunca da hayatta bütün sıkıntıların, kadın-erkek ilişkileri de dâhil çözülmüş oluyor. Evlilik sistemine dahil olmak istiyorum Aşk, ilişkiler, evlilik ne ifade ediyor? Evlilik bir sisteme dahil olmak, bir söz vermek, bir insanla birlikte hayatını nihayetlendirmek… Tabii ki bu sisteme dahil olmak istiyorum ama bunu planlamıyorum. Bunun zamanı vardır kuvvetle muhtemel, bunu hissedersin olur.
İlişkilerinizi rahat yaşayabiliyor musunuz?
Dizilerde görülen tutkulu adamlardan değilim, mütevazı herkes gibi ilişkimi yaşıyorum. Ama böyle kavgalar, gürültüler, aşklar, gözyaşları, hüzünler, tutkulu şeyler bilmiyorum… Ben sakinliği seviyorum, ilişkiden tek beklentim güven ve sakinlik. Ama tabii ki durağan bir emeklilik hayatı da yaşamıyorum. "Sümela'nın Şifresi" çok sevildi…
Ne hissediyorsunuz, "Temel olmak" nasıl bir şey?
Komik, saf, temiz bir adam olması gerekiyor. Karadeniz insanını ifade etmesi gerekiyor, temelinden baktığında Temel'e… Zaten fıkralarda garip düşünen bir milletin ferdi, daha spesifik bakarsak Karadenizli… Orada da farklı düşünen bir adam... Biz ona bir hikâye yazdık; annesi, babası, ağabeyi olan normal bir insan fakat keskin zekalı, egosu olamayan organik bir adam. Olmayacak işler yapıyor. Etrafımızda çok var. Yolunuz Karadeniz'e düştüğünde görürsünüz. Ama çok riskliydi. Bir fıkra karakteriydi… Şimdiye kadar fıkraları anlatılmış, karikatürü çizilmiş ama herhangi bir bedende gösterilmemiş. Ve biz bunu kel yaptık. Ben kel olduğum için; zorunlu olarak... O riskliydi fakat bunu aştığımızı gördük. İkinci işler birinciden her zaman daha zordur. Çünkü beklentiler artar, çok daha fazla çalıştığımızı söyleyebilirim. Senaryoda da epey çalıştık. Ön hazırlığı daha uzun… Artık sona geldik. Her şey istediğimiz gibi gidiyor.
TOHUM BANKAM VAR
Çok hayal kurarım. Sürekli… Doğa sporlarını seviyorum, sağlığım iyi olsun, sürekli yapabileyim. Ağaç dikiyorum ve genetiği değiştirilmemiş Anadolu atalık tohumlarımızı toplayıp bankalıyorum, 70-80 çeşit tohumum var, onları serada fideleyip her yıl insanlara hediye ediyorum ki onlar da çoğalsın. Yani bir tohum bankam var Polonezköy'de… Dolayısıyla kendi yiyeceğimi de oradan çıkarmış oluyorum… Buğday Derneği üyesiyim. Orman vasfını yitirmiş yerleri ağaçlandırıyorum. O beni çok mutlu ediyor; hayal dediğim de aslında kendini idame ettiren bir vakıf olabilir. Ceviz, badem bahçeleri; oradan gelen kaynakla yeni bölgeleri ağaçlandırmak. Hayalim bu.
Gönül Özcan