Onca tetkik ve araştırmadan sonra doktorunuzun koyduğu teşhis "yanlış olmaz" diyorsanız, bir daha düşünün. Zira doktorunuz yanlış teşhis koymasa da teşhiste aşırıya kaçmış olabilir. Ve sizi erken tanı ve sağlıklı yaşam takıntınızdan "vurup", hastalık hastası olma durumuna getirebilir. Tıp dünyası şimdi "aşırı teşhis" kavramını tartışıyor ve çalıştığı kuruluşa bol para kazandırmaktan çok "insanı" düşünen bazı tıp adamları "dikkat edin tıp bazen sağlığa zararlı olabilir" diye uyarıyor.
ASLI ORTAKMAÇ
Son zamanlarda kalp atışlarınızı daha fazla hissediyorsunuz sanki. Çarpıntı, bazen öyle şiddetleniyor ki kalbinizin göğüs kafesinden fırlayacağından endişeleniyorsunuz. Tamam, bu çoğunlukla heyecanlandığınızda ya da aşırı stres altındayken yaşadığınız bir şey ama diğer taraftan son günlerde kalp rahatsızlıklarıyla ilgili öyle çok haber duydunuz ki… Hastaların hemen hepsi de sizin yaş grubunuzdaydı. Hem çevrenizdekiler de kalbinizde bir sorun olabileceğini söyleyip duruyor. Hatta bir kısmı böyle şikâyetleri olmadığı halde kalp hastalıklarına karşı ilaç kullanıyor.
Sonunda bir uzmana görünmeye karar veriyorsunuz. Doktor sizi muayene ediyor, ailenizin ve sizin tıbbi geçmişinizi öğreniyor ve "Çarpıntınız gerginliğinizden kaynaklanıyor, endişelenmeyin. İleri tetkik yapmaya hiç gerek yok" diyerek, sizi gönderiyor. İlk tepkiniz, benzer durumu yaşayan pek çok insanla aynı olmaz mı? "Bu nasıl doktor canım! Beni bir efor testine bile sokmadı" diye çıkışmaz mısınız? Hatta bu uzmanla yetinmeyip, belki de anjiyo yapılana kadar başka doktorlara da danışırsınız. Oysa kalp ve iç hastalıkları uzmanı Dr. Murat Kınıkoğlu, bu örnekteki doktorun, "kendi menfaatlerini bir kenara bırakabilen iyi bir hekim olduğunu" söylüyor ve ekliyor: "Ama bu çok zordur. Bir tezgahtarın takım elbise almak için mağazaya giren müşteriye 'elbiseniz gayet iyi, sizi birkaç yıl daha idare eder' demesine benzer.
İşte hekimlik mesleğinin farkı burada. Dizleri ağrıyan bir kadına 'sizde kemik erimesi olabilir, bir ölçüm yapalım' der, sonra da hiçbir işe yaramayan bazı ilaçlar önerirseniz, teşhis koyduğunuz için (teşhis yanlış olsa bile) aferin almakla kalmaz, hastanın altı ay sonra tekrar gelmesini de garantilersiniz." Sonuçta hem hasta memnun olur, hem uzman, hem hastane hem de ürünleri daha fazla satılan ilaç firmaları. Herkesin memnun kaldığı bir sistemde hangi uzman "teşhis koymama" hakkını kullanmak ister ki! Meme kanseri tanısı alanların üçte biri aşırı teşhis kurbanı Oysa son zamanlarda dünyada ve ülkemizdeki bazı rahatsız bilim insanları, sağlık sistemini pençeleri altına alan bir salgın tehdidini tartışıyor: Aşırı Teşhis Salgını. "Üstelik bu salgın hastaların beklentisi, toplumdaki önyargılar ve tabii ki ticari çıkarlarla beslenerek, gittikçe önüne geçilemez bir hâl alıyor" diyor araştırmacı yazar Ray Moynihan. Saygın tıp dergilerinden British Journal Of Medicine'de (BMJ) geçen aylarda "Aşırı Teşhisi Önlemek: Sağlığa zarar vermesini nasıl engelleriz?" başlıklı makalesi yayımlanan Moynihan, Aktüel'le verdiği söyleşide sözlerine şöyle devam ediyor: "Bütün tedavilerin yan etkileri olabileceğini biliyoruz.
Bu bir kâr-zarar muhasebesi. Ancak aşırı teşhis sebebiyle aldığımız tedaviler bize sadece zarar veriyor." Aşırı teşhis meselesi şüphesiz, son günlerde tıp dünyasının en popüler "trendtopic"lerinin başında yer alıyor. Öyle ki kanser taramalarından, kolesterol testlerine hemen her konuda "aşırı teşhis" riskini inceleyen makalelerin ardı arkası kesilmiyor. Örneğin geçen hafta yine BMJ'de yayımlanan bir makalede meme kanseri taramalarında erken tanı aldığı için hayatı kurtulan kadınlarla, aşırı teşhis sebebiyle hayatı mahvolan kadınlar tartışılıyordu. Sonuç; taramaya katılan bin kadından yedi ile dokuzu erken tanı alırken, dördü de aşırı teşhis sebebiyle aşırı tedavi görüyor. Meme kanseri taramalarını inceleyen diğer bir araştırmaya göreyse, tanı alanların üçte biri aslında aşırı teşhise maruz kalıyor.
Her yıl 200 milyar dolar çöpe gidiyor Dilerseniz detaylara geçmeden önce aşırı teşhisin ne anlama geldiğini, Dr. Kınıkoğlu'ndan öğrenelim: "Bir insana kendisinde olmayan ve gelecekte kendisi için sağlık sorunu olmayacak bir rahatsızlıkla ilgili uyarıda bulunulması, takibe alması, olmayan hastalığıyla ilgili tedaviler önermesi 'aşırı teşhistir." Konuyla ilgili pek çok yazı kaleme alan göğüs hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Ahmet Küçükusta ise nasıl aşırı teşhis konduğunu şu sözlerle anlatıyor: "Modern veya diğer adıyla ticari tıp, aşırı teşhis için başlıca üç enstrüman kullanıyor: Tarama testleri, hastalık tariflerinin genişletilmesi ve sınır değerlerin daraltılması. Bu sayede hasta olmayan insanlar hasta edilip, tedaviye başlıyor." Zaten, aşırı teşhisle birlikte tıp literatürüne giren diğer terimler de bu döngüyü tamamlar nitelikte: Aşırı tedavi ve aşırı ilaç kullanımı.
Maalesef, pek çok alanda olduğu gibi Türkiye'de bu "aşırı" ifadesinin tam olarak neye tekabül ettiğini gösteren bir araştırma bulmak imkansız. Ama Moynihan ve arkadaşlarının makalesine göre örneğin ABD'de aşırı teşhisin yol açtığı gereksiz tedaviler nedeniyle her yıl 200 milyar doların çöpe gittiği tahmin ediliyor. Sağlığımızı korumak adına hem kendi hem de devlet bütçesinden harcanan miktarları bir kenara, aşırı teşhis, aslında en çok sağlığımıza zarar veriyor. Zira bilim insanlarına göre teşhis için kullanılan tomografi, anjiyografi, X- ışınlarıyla yapılan tetkikler gibi gereksiz uygulamaların, ölüme kadar gidebilen riskleri var. Prof. Dr. Küçükusta aşırı teşhis ardından gelen tedavilerinse başlı başına büyük birer sorun olduğunu şöyle dile getiriyor: "Farkında bile olmayacağınız bir hastalık için ilaç kullanmanız, radyoterapi olmanız veya ameliyat edilmeniz gerekebilir." Tabii artan stres, kaçan uykular nedeniyle gerçekten hasta olma riski de yükseliyor haliyle. İşte bilim insanları da bu noktada artık şu soruyu tartışıyor: Modern tıbbın en büyük düşmanı kendisi olabilir mi? Çünkü Avustralya'daki Bond Üniversitesi bünyesinde yaptığı araştırmalarla bu soruya cevap arayan Moynihan'a göre gelişen tıp teknolojileri, hastalıkları daha var olmadan teşhis etmeyi amaçlayan modern uygulamalar ve bilhassa erken tanı saplantısı, aşırı teşhise yol açan en önemli sebeplerin başında yer alıyor.
Nitekim BMJ'de yayımlanan makalesinde de özellikle en son teknolojiler kullanılarak yapılan taramalar sonucunda tesadüfen tespit edilen kimi küçük belirtilerin, gereğinden fazla önemsendiğinden söz ediyor. "Bu uygulamalar sırasında örneğin size hiç zarar vermeyecek ve asla bir hastalığa yol açmayacak iyi huylu bir tümör saptanabiliyor. Ardından biyopsi yapılması ve hatta radyoterapi almanız gerekebiliyor. Oysa belki de bu tümörle hayatınız boyunca sağlıklı bir şekilde yaşayacaksınız."
"Astım ilacı kullananların çoğunda astım yok" Ne Moynihan, ne Prof. Dr. Küçükusta ne de diğer uzmanlar, kanser başta olmak üzere tehlikeli hastalıklara yönelik yapılan taramaların ya da tetkik amaçlı kullanılan teknolojilerin tümünün zararlı ve aşırı teşhise yol açacak yöntemler olduğunu söylemiyor elbette. "Bu çok hassas bir denge. Her vaka için kâr-zarar muhasebesinin çok iyi yapılması ve gerçekten neyin gerekli olduğu nun doğru biçimde tespit edilmesi gerekiyor" cümleleriyle özetliyorlar durumu. Aslında Prof. Dr. Küçükusta'nın kendi uzmanlık alanından verdiği şu örnek tüm yazının özeti gibi:
"Astım hem aşırı teşhis edilen ve hem de aşırı tedavi edilen hastalıkların başında geliyor. Son senelerde ne hırıltısı ne nefes darlığı olmayan sadece öksürük şikâyetleri olan kişilere astım teşhisi konarak astım tedavisinde kullanılan ilaçlar yazılıyor. Astımlıların genel olarak yüzde 10 kadarının sürekli ilaç kullanması icap ederken artık astım teşhisi konan herkese ömür boyu astım ilaçları kullanmaları gerektiği bildiriliyor. Oysa bunların büyük bir kısmına ilaç bile vermeye gerek yok; sadece bir takım hayat tarzı düzenlemeleri ve tedbirlerle hastaları takip etmek mümkün.
Ömür boyu ilaç kullanması gerekir diye rapor verilenlerin çoğu astımlı bile değil." Hemen hatırlatalım; aşırı teşhis yoluyla görülme sıklığı artan tek hastalık astım değil; kalp ve damar hastalıklarından psikiyatrik sorunlara, bazı kanser türlerinden osteoporoza kadar hemen her rahatsızlıkta benzer vakalara rastlamak mümkün. Nitekim son zamanlarda artan depresyon mağdurlarına, peynir ekmek gibi satılan ilaçlara baktığımızda durumun vahameti ortaya çıkıyor. Meselenin bu boyutunu daha detaylı biçimde araştırmak isteyenlere Moynihan'ın "Satılık Hastalıklar" isimli kitabını ve Prof. Dr. Küçükusta'nın yazılarını önerebiliriz. Peki aşırı teşhis mağduru olmamak ve gereksiz tedavilerden kendimizi korumak için ne yapabiliriz? Uzmanlara göre öncelikle önerilen tetkik ve tedavilere biraz şüpheyle yaklaşmakta fayda var. Herhangi bir hastalıkla etiketlenmeden ve hemen ilaçlara sarılmadan önce kimi yaşam tarzı değişiklikleriyle sağlığımızı korumanın yollarını araştırmak da başka bir yol.
Ama asıl sorun belki de sağlıklı ve uzun yaşamak arzusunun ta kendisi. Nitekim "Overdiagnosed: Making People Sick in the Pursuit of Health" (Aşırı Teşhis: Sağlık Uğruna İnsanları Hasta Etmek) isimli kitabın yazarı Dr. Gilbert Welch'in şu sözleri durumu özetliyor: "Eskiden bir şikayetimiz olduğunda doktora giderdik. Oysa bugün hiçbir sorunumuz olmasa da gelecekte sağlığımızı tehdit edebilecek riskleri öğrenmek ve uzun yaşamak için doktora gider olduk."
AŞIRI TEŞHİS EDİLEN HASTALIKLAR
Saygın bilim dergilerden British Journal of Medicine'de yayımlanan makalede aşırı teşhise uğrama riskinin yüksek olduğu hastalıklar şöyle sıralıyor.
Astım: Kanada menşeli bir araştırmaya göre astım tanısı alan hastaların yüzde 30'u aslında astım olmayabilir. Tanı konanların yüzde 66'sı ise hiç gerekmediği halde ilaç kullanıyor.
Dikkat Eksikliği ve Hiperakitivite Bozukluğu (DEHB): Uzmanlar özellikle psikiyatrik rahatsızlıklarda tanımların giderek muğlâklaştığını ve aşırı teşhisin bu alanda yoğunlaştığına dikkat çekiyor. Yine Kanada'da bir milyon çocuk üzerinde yapılan bir araştırmaya göre ekim, kasım aylarında doğan okul çağı çocuklarının DEHB tanısı alma riski, diğerlerine göre yüzde 30 daha yüksek. Oysa uzmanlar, bu yaşlarda çocuklarda ay farkının bile önem kazandığını belirtiyor. Yani bu çocuklardaki problem DEHB değil, sınıflarındaki diğer çocuklara göre yaşlarının daha küçük olmasından kaynaklanabilir.
Meme kanseri: Meme kanseri taramalarına ilişkin yapılan araştırmalara bakılırsa tanı alan kadınların üçte biri aşırı teşhise maruz kalıyor.
Yüksek kolesterol: Ömür boyu ilaç almak zorunda kalan hastaların yaklaşık yüzde 80'inin kolesterol seviyelerinin normal değerlerde olduğu tahmin ediliyor.
Hamilelik Diyabeti: Hastalık tanımı öyle genişletildi ki bugün beş hamile kadından birine diyabet tanısı konuyor.
Osteoporoz: Kemik erimesi problemi yaşamayan kadınlara bile osteoporoz teşhisi konduğu belirtiliyor.