Adalet Bakanı Sadullah Ergin geçen yıl yaptığı bir açıklamada bazı yazarların "Yargıtay üye sayısı 250'den 150'ye indirilecekti oysa 387'ye çıktı" eleştirilerini yanıtlıyordu ve çok önemli bir bilgiyi paylaşıyordu bu arada. 2010 yılında Yargıtay'da 20 bine yakın dosya zamanaşımından düşmüştü. Biriken dosya sayısı öylesine büyük bir hızla artıyordu ki eğer tedbir alınmazsa 2014 yılına dek 150 bin dosya incelenemediği için zamanaşımından düşecek ve on binlerce insanın adalet beklentisi de boşa çıkacaktı.
Aslında bu noktaya gelmeden soruna neşter vurulmalıydı ama çeşitli sebeplerle Yargıtay, biriken dosyalarıyla adeta bir kördüğüm olmuştu. Dosyalar sadece zamanaşımına uğramıyor, aynı zamanda kararlar en az 2-3 yıl sonra çıkıyordu. Yargıtay ile birlikte "Geciken adalet, adalet değildir" mottosu daha bir ete kemiğe bürünüyordu.
İki ay önce yarı resmi bir toplantıda karşılaştığım Yargıtay Genel Sekreter Yardımcısı Aydın Karabıyık ile aynı masaya düşünce tipik bir gazeteci refleksiyle hemen sordum aklımdakini: "Ne olacak bu Yargıtay'ın hali?" Güldü, "eskisi gibi değil artık işler, çok değişti ama siz de sorduğunuza göre yapılanlardan kimse haberdar değil. Artık o biriken dosyalar geride kaldı çünkü hızla eritiyoruz" dedi. Bu sözün üzerinden iki ay kadar sonra Yargıtay'da randevum vardı. Yargıtay Genel Sekreteri Aydın Boşgelmez ve yardımcıları ile Yargıtay idari işler savcısı İsmail Hakkı Şentürk, Aktüel ekibi olarak bizleri ağırladı. Doğal olarak çok soru vardı sorulacak ama öncelikle öğrenmek istediğim şuydu: "2011 Haziran ayı itibariyle Yargıtay'da biriken toplam 1 milyon 200 bin dosya nasıl olmuş da bugün 880 bine inmişti?"
Bu rüya gibi haberin geri plânında müthiş bir çalışma ve emek olmalıydı. İşte bu hikâyeyi anlattırdık Aydın Boşgelmez ve İsmail Hakkı Şentürk'e.
Bir önceki Yargıtay Başkanı Nazım Kaynak ile çalışma arkadaşları Haziran 2011 tarihi itibariyle göreve başladığında hatırlanacağı üzere daire sayısı 38'e, üye sayısı da 387'ye yükselmişti. Ancak biriken dosyaların eritilmesi için asıl önemli olan, dosyaları okuyup rapor edecek olan tetkik hâkimi sayısıydı. Yargıtay'ın on yıllık istatistikleri, her hâkimin yılda ortalama 1000 dosyayı okuduğunu gösterdiğinden, eğer yeterli sayıda atama yapılırsa biriken dosyalar hızla tükenebilecekti. O sırada 560 tetkik hâkimi vardı oysa ve bu sayının hızla 1000'e çıkması gerekiyordu.
HSYK bu kadroyu nasıl verecekti? Taşradaki kadroyu boşaltmadan, zayıflatmadan bu yapılabilir miydi? Ayrıca taşradaki savcı ve hâkim, tetkik hâkimliğini ister miydi? Çünkü tetkik hâkimliği hakikaten zor zanaattı ve ağır iş koşulları vardı. Üstüne üstlük yasa gereği bir de 5 yıllık deneyim aranıyordu ki bu büsbütün eli kolu bağlıyordu.
Yargıtay ile HSYK ve Adalet Bakanlığı yetkilileri toplantılar yapıyor ve orada "eğer böyle giderse biriken dosya sayısı 1 milyon 800 bini bulabilir. Neşteri vurmazsak sorun daha da büyüyecek, teker patlayacak" deniliyordu. Neyse ki korktukları başlarına gelmemişti. Çünkü hem Adalet Bakanı hem de HSYK Başkanı tüm desteği vereceklerini söylemişlerdi. Önce tetkik hâkimlerinde aranacak 5 yıllık deneyim şartı çok kısa sürede bir Kanun Hükmünde Kararname(KHK) ile kaldırıldı. Ardından duyurular yapıldı. İstenen 430 hâkimdi ama başvuru sayısı az olduğu için 190 tetkik hâkimi göreve başlamıştı. İş bununla bitmiyordu tabii. Kurumun elindeki hizmetli ve zabıt kâtibi sayısı çok azdı. Yargıtay kanunundaki değişikliklerle 582 kişilik bir kadro tahsis edilmişti ama memur almak için bir türlü izin çıkmıyordu. Yine bir KHK ve tüm kısıtlamalar kaldırıldı 582 hizmetli ve zabıt kâtibi de istihdam edildi. Yani toplam 772 kişi.
Her şey iyi gidiyordu. Gelgelelim ortada bırakın oturacak odayı, masa bile yoktu. Yargıtay'ın 1 milyon 200 bine vardığı bilinen dosyaları ise Ankara'nın tam 22 ayrı yerindeki çeşitli binalardaydı ve artık oralara arşiv demek imkânsızdı çünkü depo olarak kullanılıyordu.
Kısacası bina gerekiyordu.
Yargıtay'ın yeni kadrosu işe hızlı başladı. Eski bürokratik alışkanlıklara takılı kalınması zaman kaybettirecekti. Kendileri aramaya başladılar binayı. Ve sonunda kiralık bir bina bulundu. Balgat'ta, camları, çerçeveleri tamam ama içi tümüyle natamam bir bina. Mal sahibi ise ilginç bir adamdı. Onlara "Ben bu binayı 2 ay içinde bitirir size teslim ederim" diyordu. İnanılır gibi değildi, sözü edilen bina 22 katlı ve tam 23 bin 500 metrekareydi.
Başbakanlık'tan 15 günde onay çıktı
Mal sahibine güvendiler hepsi. Belki risk alıyorlardı ama güvendiler işte. Ama bina hangi parayla kiralanacaktı? Asıl yanıtlanması gereken soru buydu. Çünkü kiralama yapılması için bizzat Başbakan'ın onay vermesi gerekiyordu. Bütçede bu konuda para yoktu. Kasalarında zaten yoktu.
Ve artık mucize mi değil mi siz karar verin, Başbakanlık'tan 15 gün içinde onay çıkmıştı.
Şöyle düşünün; arşiv sıkıntısı o sırada artık had safhada. Dahası bu yüzden inanılmaz hak mağduriyetleri olmakta. 2011 Eylülüne kadar, son 8 aylık dosyalar kayda girmemiş. Örneğin bir mahkûmun tahliyesi söz konusu ve bu bilinmiyor. Sonuçta mal sahibi ile pazarlığa oturuldu ve 22 katlı, 23 bin 500 metrekarelik bina, kirası içi tamamlandıktan sonra başlamak üzere aylık 193 bin TL+KDV'ye kiralandı.
Yüzlerce işçi işe giriştiği sırada alarm veren arşiv meselesinin çözülmesi gerekiyordu ve binanın eksi 3. katı daha toz toprak içindeyken ayrıldı ve arşiv haline getirildi. Ankara'daki tüm dosyalar oraya getirildi ve yeni göreve alınan 150 zabıt kâtibi hemen orada, çalışmaya başladı. Masa sandalye bile yoktu. Profillerden masa yaptırılmıştı. Kışa giriliyordu elektrikli sobalar konuldu. Belediyenin toz emme cihazlarıyla tozlar aldırılıyordu zaman zaman.
Sonuçta kısa bir zaman zarfında dosyaların tamamı zarflara konuldu, tasnif edildi ve kayda girdi. Mal sahibi tam iki ay sonra binayı her şeyi bitmiş olarak teslim etti. Yeni istihdam edilen tetkik hâkimleri de derhal çalışmaya koyulunca biriken dosya sayısı da bundan sonra hızla azalmaya başladı. İşte bu tablo nedeniyle 2012 yaz kararnamesi ile 264 tetkik hâkiminin daha ataması yapıldı ve sayı 1005'e çıktı. Aktüel dergisine bu açıklamalar yapıldığında biriken dosya sayısı 1 milyon 200 binden 880 bine inmişti. Üstelik her yıl gelen dosya sayısı ortalama 650 binden bu yıl 760 bine çıktığı halde. Aydın Boşgelmez ve İsmail Hakkı Şentürk "Artık adalet gecikmeyecek" diyorlar şimdi, zorlu bir işten çıkmış olmanın verdiği güvenle.
***
Yargıtay Genel Sekreteri Aydın Boşgelmez
"25 dosya bir haftada okunuyor ve rapor hazırlanıyor"
*Yaptıklarınız bir başarı öyküsü izlenimi bıraktı bende. Aslında bürokratik mekanizmaların dışına çıkmışsınız. Bu bir cesaret de aynı zamanda…
O dönem itibariyle gerçekten cesaretli adımlar atmışız. Şimdi bakınca fark ediyorum ama bu yapılanların tümü 387 Yargıtay üyesi, 1240 hâkim ve savcı kadrosu ve 1500'e ulaşan personelimizle büyük bir kadroya uygun çalışma ortamları hazırlama niteliğinde, olağan şeylerdir. Yargı faaliyeti değerli başkanlarımız ve üyelerimizle kıymetli hâkim ve savcılarımız eliyle yürümektedir. Bu başarı öyküsünün gerçek kahramanları onlardır.
*Bu iş yükü nasıl birikti?
2007'den itibaren Yargıtay'a her yıl ortalama 650 bin dosya geliyor ve ortalama 550 bin dosya da karara bağlanıyordu. Ancak yaklaşık 100 bin dosya da okunamayarak gelecek yıllara devrediyordu. İşte dosyalar bu şekilde birikmişti. Tedbir alınmasaydı 2012 ortasında birikmiş dosya sayısı 1 milyon 800 bin olurdu.
* Ne bekliyor bizi 2014'ün sonunda?
Bu tarihten sonra Yargıtay'a gelen dosya iki ay sonra karara bağlanıp gönderilecek. Hedef bu. İki ya da üç ay. Yeni başkanımız Ali Alkan'ın da görev süreci içinde ve onun da destekleriyle bu noktaya geleceğiz.
*Siz bir hedef koydunuz, Adalet Bakanı ile görüştünüz Sayın Bakan size
* Nasıl baktı… Ne gözlemlediniz onu merak ediyorum…
Sayın Bakan yargının sorunlarına hâkim birisi. Bu yüzden götürdüğümüz önerilere çok ilgi gösterdi ve destek verdi. Söylediklerimizi ilk işittiğinde "Hay hay, arkadaşlara söyleyelim bu sorunları çözsünler" dedi. Gerek HSYK başkan vekili ve üyeleri ve gerekse Sayın Bakan hep olumlu yaklaştı.
*Şimdi bir başka konu ve eleştiri var. Dosyalar hızla erirken üye hâkimlerin hızlı karar verdiği ve bunun da yanlış kararlara sebep olabileceği eleştirisi. Bu adaleti tehlikeye sokar mı, hızlı mı karar veriliyor?
Yargıtay daha hızlı karar vermiyor, üye sayısı artınca müzakere yapacak heyet sayısı da artıyor. Tetkik hâkimi sayısı arttıkça müzakere edilen ve karar verilen dosya sayısı da artıyor. Şimdi bir tetkik hâkimi önceden yılda bin dosya okuyorsa yine bin dosya okuyor.
*Peki bir tetkik hâkimi dosyaları bir müzakere gününde kaç saatte anlatıyor.
Yirmi beş dosyayı ortalama üç dört saatte anlatıyor. İnce dosyalar da var çuval dosyalar da. Müzakerede bir dosya ortalama 10 dakika görüşülüyor. Ancak, tetkik hâkimi o dosyaya bir hafta emek veriyor. 25 dosyayı bir haftada okuyor ve raporunu hazırlıyor. Bu nedenle müzakere süresinin yeterli olduğunu düşünüyorum. Ancak yeri geldiğinde bir dosya saatler ve hatta günlerce müzakere edilmektedir.
* Zaman aşımından dolayı birçok hak kaybı yaşandı. Yargıtay'da dosyaların birikmesi de bu hak kayıplarına neden oldu öyle değil mi?
Bunları inkâr etmek mümkün değil. Bu sorun yasa koyucu tarafından da görüldüğü için yeni ceza kanununa göre zamanaşımı limiti de çok yükseltildi. En düşük zaman aşımı 12 yıla çıktı. Yargıtay'da da zamanaşımı yakın olan dosyalar tespit edilerek öncelikle incelenmektedir.
***
Yargıtay Cumhuriyet savcısı (idari işlerden sorumlu) İsmail Hakkı Şentürk
"Vatandaş tek butonla dosyasının akıbetini öğrenebiliyor"
*Nasıl bir tablo vardı başsavcılıkta evvelden?
Sayın Başsavcımız Hasan Erbil göreve başladığı 2011 Mayıs ayındaki durum şöyleydi. Ceza dosyaları 22 ayrı arşivde bulunuyordu. Bu arşivlerin bazıları lavabodan bozma merdiven altı, TRT stüdyolarının dolapları gibi yerlerdi. Bunun dışında da Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünden 200 bin dosyanın konacağı bir yer alınmıştı ve burası da tamamen dolmuştu. 2011 Haziran itibariyle dosya koyabileceğimiz hiç ama hiç yer yoktu. PTT'ye yazılar yazılıp "artık dosya getirmeyin koyacak yerimiz yok" deniyordu. Avukatların dosya incelemesi için ayrılmış bir yeri yoktu.
Bazen cezaevlerinden dilekçeler geliyordu "benim cezam onansa bile daha fazla yatma imkânım yok, temyizden vazgeçiyorum, açık cezaevine çıkma hakkım geldi ama dosyam olmadığı için geçemiyorum ne olur dosyamı geri gönderin" diye. Ama ne yazık ki dosyayı açamadığımız için bir cevap veremiyorduk.
*Bu tür karışık durumlar ve sıkışmışlıklar hep istismar edilir. Neler oluyordu?
Ve hizmet bu şekilde aksamaya başlayınca doğal olarak yeni sektörler doğuyordu. Ankara'da bu tür meselelerle ilgilenen avukatlar türemişti
*Ne yapıyorlardı?
Bu dosyalar taşradan bize geldiğinde, ilk önce savcılıkta önce kayda girmesi lazım. Kayda girdikten sonra da bize gelir. Biz de savcılık olarak dosyayı inceleyip bir "Tebliğnâme" yazarız. Dosya bizden Yargıtay'da müzakere edilmek üzere ilgili dairesine gider. Ama önceden bu süreç çok fazla uzun sürerdi. Avukat bunu bildiği için önce tebliğnâmesi yazılmış dosyayı bulur, eğer tebliğnâme taraflardan biri lehine ise avukat o tarafın adresini bulup ona ulaşır ve "senin işini çözerim" der. Çünkü bilirler ki tebliğnâmeler karar verecek Yargıtay üyeleri için bir ipucudur. Vatandaş nereden bilsin tebliğnâmenin ne istikâmette yazıldığını. Elinde avucundakini döker avukata.
*Bu hâlâ devam etmiyor herhalde yapılan bunca şeyden sonra.
Hepsi kesildi. Başsavcımız Hasan Erbil'in göreve başlamasıyla önce sorunlar tespit edildi. Size anlattığımız gibi tüm arşiv, tek merkezde, bu binada toplandı ve tasnif edildi. Bu birinci aşamaydı. İkinci aşamada; Yargıtay Başsavcılığının internet sitesi yenilendi. Vatandaşa yargitaycb.gov.tr adresine girip, dosyasının akıbetini, işleme girip girmediğini DOSYA SORGULAMA butonuna tıklayarak öğrenme imkânı sağlandı.Vatandaş eğer kendi dosyasının numara sırası geçtiği halde işleme girmediğini görüyorsa veya başka talebi varsa bu sitedeki İHBAR VE TALEPLER butonuna tıklayıp talebini iletme imkânı tanındı.
Yazı: FUAT UĞUR
Fotoğraflar: GÜVEN POLAT