Mehmet İnanç'ın 50 yıldır uyumadığı haberlerini gazetelerde okumuş, kendisine televizyon programlarında denk gelmişsinizdir.
Öyle ki, Eskişehir'e gidip İnanç'ın evinin yolunu sorduğumuzda hiç zorlanmadık. Herkes onu "Uykusuz Mehmet" olarak biliyor. Eskişehir Sütlüce Mahallesi sakinleri de Mehmet Dede için gelen kameralara, fotoğraf makinelerine alışkın. Önceden telefonda yaptığımız kısa sohbet sırasında çekime pek gönüllü olmadığının sinyallerini vermiş, "Bu işi bu kadar büyütmeye gerek yok" demişti. Ama biz biraz ısrarcı davranıp, tanışmak için sözleşip telefonu kapatınca, birkaç gün sonra da evinin kapısını çalınca oturup bizimle uzun uzun sohbet etti.
Çekimlerimiz sırasında hiç sıkılmadı ve eşi Lütfiye Hanım'la birlikte bizleri evinde ağırlamaktan memnuniyet duydu. Mehmet İnanç'ın 35 yıl boyunca düzenli bir uyku düzeni olmuş, aslında. "Yataktan beni kazırlardı, derin uyku nedir bilirdim yani" diyor. İlk uyuyamadığı günü, kışın dereye düşen mahalleli bir kızı kurtarmak için suya atladığı, ancak kurtaramadığı, hastaneye yatıp 35 gün boyunca ayağını oynatamadığı gün olarak hatırlıyor. Sonrasında ise "uyku ona hiç uğramamış". Bunu bir hastalık olarak görmüyor, hatta böyle söylenirse de çok kızıyor. Durumu yüzünden pek çok doktorla hatta "üfürükçü"yle konuşmuş ama derdine kimse çare olmamış. Doktorları pek sevmiyor, ona verilen haplarla ilgilenmiyor. "Sürekli hap dayayıp duruyorlar bana. Hap, hap, hap… Ne gereği var ya, hayat bu kadar ucuz mu?" diyor. Uyku gıda değil, tiryakiliktir" "Uyku ruhun gıdası değil, tiryakiliktir" diyor, "Ben tiryaki değilim."
12 çocuğu, 15 torunu var ve onların da çocuklarını görmüş. Karşımızda 86 yaşında düşkün bir dede olmadığını telefonda anlamıştık, tanışınca da buna kesinlikle ikna olduk. Kendisi "Hafızam pek kuvvetli değil" dese de, anlattığı hikayelerdeki kişilerin isimlerini, soyadlarını, tarihlerini hatırlaması çok ilginç. Yani çivi gibi bir hafızası var, aslında. Zaten bugüne kadar safra kesesi ameliyatı ve son günlerde yaşadığı yüksek tansiyon nedeniyle atlattığı ufak tefek sağlık problemleri dışında hiçbir sorunu olmamış. Biraz da bu yüzden doktorlarla arası iyi değil. Ona safra kesesi ameliyatı olmasını söyleyen doktora bile ona tam açıklama yapılmadığı için "olmuyom len" diye posta koyduğunu anlatıyor, mesela. Ameliyat olması için verilen narkozun da onu tam olarak uyutmadığını, ameliyat sırasında olan biten bazı şeyleri hissettiğini anlatıyor. "Bir hışırtı duyuyordum, elimi oynatıyordum, bir şey koklatıyorlardı bana" diyor. Acı hissetmemiş ama narkoz altında bile tam olarak uykuya dalmamış. Uyuyamadığı için boş vakitlerini çalışarak geçirdiğini övünerek anlatıyor. "Ben zaten esprili, şen bir insanım" diyor.
Konuşmayı, anlatmayı çok seviyor: "Kalp kırmayı sevmem. Kem sözlerden hoşlanmam, ne söylerim, ne dinlerim." Peki, herkes uyurken Mehmet dede ne yaparak zaman geçiriyor? Eşi Lütfiye Hanım'ın söylediğine göre eskiden geçimini kaynakçılık yaparak sağlarmış. Gözleri halen çok keskin, gözlük kullanmıyor. İnşaat işlerine de yatkın bir eli var, 36 kişiyi inşaat işlerinde emrinde çalıştırdığını anlatıyor. Misina kullanarak şişe kapaklarından çeşitli işler yapıyor. "Bunları çocuklar çok seviyor" diyor, "Tuttukları takımların renklerinden istiyorlar, bazen aileler kendi isimlerine istiyorlar… Ben de yapıp veriyorum, gönüllerini alıyorum." "Uyumayan yorulmaz, yorulmayan da uyumaz. Ben yorulsam bu kadar saat nasıl çalışırım? Şimdi bile harıl harıl iş arıyorum yapacak. Kaldırımları söktüm, yeni baştan kaldırım yaptım. Ne iş yapacağım diye dolanıyorum ortada" diyen Mehmet Dede, bol bol okuyor, kaza namazlarını kılıyor. Çok güzel örgü örüyor ayrıca. Yaptığı yazlık ve kışlık patikleri, takkeleri gösteriyor bize. Eşinin yaptığı ev baklavalarını kesiyor, turşu kuruyor, makarnaları elinde kesmeyi seviyor. Yani hem küçük garajındaki işleri, hem de ev işlerini ayırmadan yapıyor. Yine de uyku molasının verilmediği bir hayat nasıl geçiyor, daha doğrusu, böyle geçiyor mu? Lütfiye Hanım, "ara sıra kestiriyor" diye fısıldıyor bize ama Mehmet Dede net: "Bazen öyle yatıyorum, uzanıyorum, Ahmet ne kazandı, Mehmet ne kazandı onu hesaplıyorum kafamda" diyor, Millet beni uyuyor zannediyor ama uyumuyorum." Uyuyamamaktan şikâyet etmeyen, hatta durumdan çok memnun olan İnanç, "Hissediyorum, uyku yine bana dönecek gibi bir hâl var" diyor ve ekliyor: "Bu, Allah vergisi bir şey. Gözlerim bakarken, 30 saniye hülyaya daldığım oluyor. Ama uyumuyorum. Ne yapayım yani?"
Prof. Dr. Zerrin Pelin
"VAKADA UYKUYU ALGILAMA BOZUKLUĞU OLABİLİR"
"Bugüne kadar rapor edilmiş en uzun uykusuzluk süresi biri 1964 yılında çalışma amacıyla 11 gün uykusuz tutulmuş bir kişi, diğeri 1977 yılında 18 gün 21 saat ve 40 dakika boyunca uykusuz kalmış bir kişidir. Kişiler bu süreç sırasında halüsinasyon, paranoya, görmede bulanıklık, konuşmada peltekleşme ve konsantrasyon bozukluğu gibi şikayetlere maruz kalmışlardır. Bu haberdeki vakada büyük olasılıkla 'sleep state misperception' adını verdiğimiz uykuyu algılama bozukluğu mevcut. Yani uyusa da uyuduğunu bilememe ve bunu algılayamama hali. Bu durumdaki hastalarda uyku kaydı yapmak ve gerçekten uyumadıkları ya da uyudukları süreyi belirlemek gerekir."
Sebla Koçan