Kimsenin gıkı çıkmadı. Yaz boyunca yemeğini iyot kokusu eşliğinde yemek isteyenler sıradan lezzetlere sıra dışı faturalar ödedi. Aslında bu konudaki ilk itiraz Türkiye'nin en zengin adamından gelmişti. Rahmi Koç Türkiye'de restoranların "anlaşılmaz bir şekilde pahalı" olduğundan şikâyet etmişti. Daha sonra tatil beldelerini ziyaret edenler Ege'de restoranların menülerinin bozulduğunu fiyatların ise ters istikamette seyrettiği gördü. Bodrum'da fırına verilen 50 TL'lik lahmacun ise bu konuda son noktayı koydu.
Medya günlerce bu lahmacunun kerametini araştırdı. Sonunda anlaşıldığı ki tüm bu faturaların kerameti kendinden menkuldü. Can Baba'da ıstakoz, Terzi Mustafa'da ahtapot, Asma Yaprağı'nda kabak çiçeği dolması, Çardaklı'da karidesin tadına bakıp masayı makul bir ücret ödeyerek terk edenler lahmacun karşısındaki şaşkınlıklarını uzun süre üzerlerinden atamadı. Tatil mekânı olmaktan çok eğlence mekânı olarak görüldüğü için Bodrum başka türlü bir çekim merkezi. Cunda, Ayvalık, Alaçatı gibi şahsına münhasır kasabalar ise tatilin yanı sıra yöresel lezzetleriyle de önde. Ancak 2012 yazında bu durum biraz değişti. Bu küçük kasabalar yöresel lezzetler sunduğunu iddia eden işletmelerin istilasına uğradı. "Uyanık girişimciler"in hayata geçirdiği bu işletmelerde Ege'ye has, yöre için sıradan denebilecek otlarla birlikte kabarık faturalar servis edildi. Üstelik nasıl becerdiler bilinmez, en basit yemeklerin bile kıvamını tutturamayıp lezzet kalitesini tamamen düşürdüler.
Serdar Turgut'un gidişata itirazı tam bu noktada gündeme düştü. Turgut "Herkesi boykota çağırıyorum" başlıklı yazısıyla gazetedeki köşesinden Türkiye'de hiçbir restoranda yemek yememeye karar verdiği ilan etti. Anadolu'da yöresel yemek yapan lokantaları boykotun dışında tutan Turgut'un şikâyeti deniz kıyısındaki mekânların uyguladığı yüksek fiyatlardı. Bodrum'da yerel bir işletmede sadece mezeden müteşekkil bir yemek karşılığında yüklüce hesap ödeyen Serdar Turgut "Hesap geldi. Baktım ki bu işletmede de Bodrum'un geneline hâkim olan fiyat politikası var. 'Yanımdaki işletme yüksek fiyat alıyor, ben niye aynısını almayayım ki' mantığı geçerli" diyerek boykotun sebebini açıkladı. "İstanbul'daki ve kıyı bölgelerindeki işletmeciler müşteriyi yolunacak kerizler olarak görüyor" diyen Turgut Yunan adalarında deniz ürünlerinin hem Türkiye'de ödenen fiyatın üçte birine sunulduğunu hem de çok daha lezzetli olduğunu belirtiyor ve bundan böyle dışarıda yemek yememe konusunda kararlı.
Nur Çintay (Gazeteci-Yazar) "KAZIKTAN KAÇAMAZ MIYIZ?
" Yeme-içme aleminde belli kurallar vardır: Bazı yerlere giderseniz, oralarda "yakalanırsınız". Ve bazı yerlere giderseniz, oralarda "kazıklanırsınız". Bir magazin figürü, Bebek-Nişantaşı civarındaki bütün mayınlı bölgelere basar da gazetelerde fotoğraflarını görürse nasıl itiraz hakkına sahip olmazsa, Bodrum'daki Maça Kızı'nın 50 TL'ye (aslında 34) bir lahmacunla (XXL) ayran satmasına da şaşırmamak gerekir. Maça Kızı yıllardır böyledir, beğenmeyen gitmez, tuhaftır ki müşterisi de azalmaz. Bu yaz dayak yiyen Maça Kızı oldu ama fiyat-kalite tahterevallisine koyduğunuzda bir tarafa küt diye vuran asıl başka yerler vardı. Bodrum; özellikle Yalıkavak Palmarina'daki Cipriani, Billionaire Club ve Balıkçı Sait başta olmak üzere, "Yok artık" dedirtecek hesaplara rağmen, yaz boyu anormal bir doluluktaydı. Çeşme ve Alaçatı'da da fiyatlar, hak ettiğinin çok üstündeydi. Fakat tam da başta dediğimiz gibi, zaten en piyasa zamanda Çeşme'ye, Bodrum'a giden, başına geleceklere razıdır, ağlamaz! Bu yaz asıl saçmalık, "normal" insanların gittiği kendi halindeki yerlerin de şirazeden çıkmasıydı. Kuzey Ege'nin, olabilecek en salaş, salaşlığı artık vurdumduymazlığa vardıran köy kahvesinin kalkıp da İstanbul fiyatı çekmesine birilerinin "Bi dakka!" demesi gerekmez mi? Kazıkçı işletmeciler kulaklarını tıkayabilir ama çanlar çalıyor!
Vedat Milor (Gurme) "KALİTEYLE FİYAT ORANTISIZ"
Tatil yörelerindeki restoranların fahiş fiyat politikası şimdi ortaya çıkmadı. Ben bunu uzun zamandır söylüyorum; Türkiye'de fiyatlar kaliteye göre pahalı. Tarla domatesine, ısırgan otuyla yetiştirilmiş maydanoza elbette daha fazla para ödemeniz normaldir. Karakovan balının kilosunun 250 TL olması da normaldir. Birkaç yıl önce Türkbükü'nde bir çay, dört biraya 100 TL ödediğimden bu yana ülkemizde tatil yapmıyorum. Sunulan bira özellikli olsa yüksek fiyatı tabii ki anlarım. Harika Belçika biraları var mesela bunlara verdiğiniz paraya her zaman değer. Ama kalitesiz biraya o kadar para ödüyorsanız buna aptal yerine konmak denir. Bazen bir yemeğe gerçekten çok para öderim ama tadı üç sene aklımda kalır, verdiğim paraya değer. Aslında temel sorun tüketicinin bilinçsizliği... Tüketici sadece hava atmaya çalışıyor. Biraz süslü yemek, iyi muamele, etrafta üç güzel kız varsa alın size popüler mekân. Ondan sonra da elbette lahmacunu 50 TL'ye yiyorlar. Eğer lahmacunu Japonların Wagyu sığırından yapıyorsanız bu fiyatı kabul edebilirim. İmam Çağdaş'ın bıçakla hazırlanan kıyma kullandığı o çok güzel lahmacun sadece 6 TL. Çok para vermek bir yana bana bu kadar kötü yemekleri ve içecekleri sunmanız için üste para vermeniz lazım.
Haşmet Babaoğlu (Gazeteci-Yazar) "TATİLCİ ZİHNİYETİ YAZLIKÇILARI ACITIYOR"
Başka yerleri bilmiyorum ama Çeşme ve Alaçatı'nın suyu çıktı! Evet, buralarda sezon çok kısa ve bazı işletmeler çok büyük yatırım yaptı. Ancak bu yeme-içme ve servis için çıkarılan inanılmaz faturaları anlamak mümkün değil. Çeşme ve Alaçatı'da temel mesele üç günlüğüne gelen tatilcilerle üç ay kalan yazlıkçıların zihniyet farkı. Tatilciler o kısa zaman aralığında mutlu olmak ve her şeyi hızla tüketmek istiyor. Merkezde hoş yerlerde oturup çay kahve içmek, plajda denize girmek, güzel yemeklerin olduğu bir sofraya oturmak, akşam dışarı çıkınca çok da uzaklara gitmeden bir club'a uğramak gibi talepleri var. Kısacası tatilciler hızla, hazzı ve eğlenceyi tüketmeyi hedefliyor. Üç günlüğüne gelen tatilci faturayı umursamıyor. Aldığı haz karşısında buna değer diye düşünüyor. Oysa yazlıkçılar o kabarık faturaları üç ay boyunca ödüyor. Bir süre sonra da olay haz olmaktan çıkıp acıya dönüşüyor. Burada çay bahçeleri kafeye, plajlar beach club'a dönüştü. Saçma sapan bir tatilci tipi oluşuyor ve işletmeciler de onun üzerinden para kazanmaya çalışıyor. Her zaman gittiğim plajda Türk kahvesi istedim 'kaldırdık' dediler. Neden diye sorduğumda getirene kadar köpüğü kaçıyor diye dünyanın en saçma cevabını verdi garson. Mesele kahveyi değil, faturayı köpürtmek. Bir kahveye keseceği fatura 10 TL'yi geçerse yadırganır ama espresso'ya 20 TL derse kimse itiraz etmez. Ailece bir yere oturup iki kez üst üste çay kahve içmek 60 TL ödemek demek. Yerli turizmin genel sorunu bu; kitlesellikten kaçalım derken canavar işletmeler yarattık. Biz de her türlü palavrayı yutan enayi tüketici haline geldik. Sadece palavra meselesi değil bu doğru insan ilişkilerinin ortadan kalkması meselesi. 20 yıldır gittiğim salaş balıkçının dönüşümü inanılmaz mesela. Mekan hâlâ aynı tahta masaları muşamba örtüleri kullanıyor, salaşlığı duruyor ama kendini "fine dining" restoranı zannetmeye başladı. Edasında, kibrinde, yükselen faturasında fine dining havası var. Kumrucuda, midyecide, basit çay bahçesinde bile işler çığırından çıktı. Beğenilme hissi insanları mutlu etmiyor, canavara dönüştürüyor. Her biri medyada yer bulup beğenildikten sonra canavar esnaf oldular. İşletmeciler hızla tüketen tatilciyi önemsiyor, bir süre sonra yazlıkçıya kötü gözle bakmaya başlıyor. Kaybedilmiş bir dava bu, üslubunu adabını koruyan işletme sayısı yok denecek kadar azaldı. Yahu siz ne zaman kendinizi kaybettiniz? Türkiye'nin bütününden ayrılmış, dile getirilmemiş toplumsal farklılıklar yalan! Farklılık falan değil büyük bir uçurum bu; duyguların uçumu! Yazlıkçılar öfkeli ama bu işin kalıcı çözümü yok. Sadece yerel yönetimlerle kontrol altına alınabilir. Yerel yönetimler şimdilik ipin ucunu kaçırdılar. Plaja giriş Haziran ayında 10 TL ikenm Ağustos'ta 30 TL oluyorsa bunu kontrol etmek yerel yönetimin işidir. 30 TL giriş ücretinin yanında bir naneli ayrana 10 TL verip üzerine bir de şezlong şemsiye aldığınızda plajdan kişi başı 100 TL ödemeden çıkamıyorsunuz. Acıklı olan tatilcilerin bu duruma itiraz etmemesi. Tatil, yaz keyfi, kıyı kasabası diye bir şey kalmadı, yanlış yaptık, bedelini ödüyoruz. Yanlışlarımızla yüzleşmemiz lazım.
Sinem Barkın