Kitabın adı neden "Öteki Ya Da Değil Ne Fark Eder!"?
Çünkü kendimi hiçbir zaman öteki olarak hissetmedim. Kimse bana ötekiymişim gibi davranmadı. Sadece Varlık Vergisi ailemi etkiledi diyebilirim. Babam o gün eve gelip "Bizi temizlediler!" dedi. Çok varlıklı bir aileyken beş parasız kaldık. Babam züccaciyeciydi, işlerini 10 sene içinde toparladı, eski hayatımıza uzak olmayan bir şekilde yaşamaya başladık yine, ama mal varlığımız kalmadı. Artık yeni kıyafetler alınmıyordu bana. Ağabeyimin eskilerini giyiyordum.
Ama herkes bu kadar şanslı değildi, değil mi?
Teyzem ve eniştem vergiyi ödemeyi reddetti ve Filistin'e, oradan da New York'a gitti. Ben de kuzenim, en yakın arkadaşım Ned'i kaybetmiş oldum. Amcam Zeki Keribar ise Aşkale'ye taş kırmaya gönderildi. Maceracı biriydi, döndüğünde Müslüman olup Brezilya'ya taşındı. Uzun yıllar sonra kendisine, öldüğünde Müslüman mı Musevi mezarlığına mı gömülmek istediğini sordum. "Ben ölünce isterlerse çöpe atsınlar" dedi.Öldüğünde çekmecelerinde bulduğumuz birkaç evrak sayesinde tekrar Yahudi olduğunu öğrendik.
"Japonya'da alıştırma olsun diye sahte savaş raporları yayımlıyorduk"
Askerliğinizi nerede yaptınız?
1956'da Kore'ye gittim gönüllü olarak. Macera peşindeydim. Hem de belki oradan Japonya'ya da geçebilirim, oraları da fotoğraflarım umudu vardı içimde. Kore'de sürekli fotoğraf çekiyor ve onları tugayın duvarlarına asıp sergiliyordum. Bazı subaylara da özel fotoğraf albümleri hazırlıyordum. Muhabere bölüğünde bir karanlık oda ve fotoğraf laboratuvarı kurulmasını sağladım. Karargâhta üç-dört ay tercüme bürosunda çalıştım. Sonra fotoğrafçıyım diye beni North Star gazetesine aldılar. Teksir makinesiyle çıkartılan bu basit gazetede tugayın yerel haberleri yayımlanıyordu. Amerikalılardan aldığımız
birçok dünya haberini de tercüme ederek basıyorduk. Hatta bazen alıştırma olsun diye sahte savaş raporları bile yayımlanıyordu. Bu haberlerin doğru mu yanlış mı olduğunu bilmiyorduk. "Çinliler tekrar sınırı geçmiş, saldırı başladı" gibi şok haberler yayımlıyorduk. Ayrıca tugaya Seul'den haftada beş ayrı sinema filmi getirmek de benim görevimdi. Her gidişimde Seul'de de bir sürü fotoğraf çekerdim. Buradaki çocukların hemen hepsi hırsızdı. Aniden üzerimize atlayıp ceplerimizi boşaltırlar, ciplerimizin tentelerini kesip ne bulurlarsa alıp götürürlerdi.
Peki Japonya hayaliniz gerçekleşti mi?
Evet, Japonya İrtibat Bürosu görevinde de bulundum. Hayallerim gerçek oldu. Oradayken bir gün Amerikalı bir general helikopterle bizim karargâha indi. Bandomuz Amerikan milli marşının ardından İstiklal Marşı'nı çalmaya başladı. Bense marş çalarken kendimi kaptırmış, görevli olarak törenin fotoğrafını çekiyordum. İki gün sonra İstiklal Marşı'na saygısızlıktan mahkemeye verildiğimi öğrendim. Beni seven bir albay davayı geri çektirdi.
Askerden dönünce fotoğrafçı olarak mı çalışmaya başladınız?
Babam ile züccaciye işi yapıyorduk. Biz Osmanlı döneminden beri zücaciyeciydik. Ama babam 67'de ithalat kotalarından dolayı işi kapatmak zorunda kaldı. Yerli mal satmak artık iyice kârsızlaşmıştı çünkü. Askerden döndükten bir yıl sonra eşim Rozet ile tanıştım ve evlendik. Züccaciye işi bittikten sonra kayınpederim ile ortak tekstil işine girdik ve 97'deki büyük krize kadar da işlerimiz çok iyi gitti. Bu arada 90'larda artık profesyonel olmuştum fotoğrafçılıkta. Ve hayatıma fotoğrafçı olarak devam ettim.
"İsrail'e gitsek bizi Türk sayarlar, kendilerinden görmezler"
Türkiye'de herkes birbirini ötekileştiriyor. Sizin için kim öteki?
Biz Museviler olarak 1492 yılından beri İstanbul'dayız. Fatih döneminden beri neredeyse… Bence bizi öteki olarak görenler ötekidir. Musevi cemaatinin hiçbir zaman devlet makamlarıyla bir sorunu olmadı. En son Mavi Marmara olayında İsrail ile ilişkilerin bozulması bizi çok üzdü. İsrail'in özür dilemesi gerekir diye düşünüyoruz cemaat olarak.
İsrail'i protesto eden bazı kişilerin sizleri de onlardan biri olarak görmesi sizi üzüyor mu?
Bizi onların kuzenleri gibi görüyorlar. Ama biz çoğu zaman politikada hep Türkiye'nin tarafını tutarız, hatta İsrail de bize kızar. Ama biz gözümüzü burada açtığımız için hep kendi gözlüklerimizle bakarız. Aynı dinden olmamıza rağmen aynı dili konuşmayız onlarla. Biz İbranice bilmeyiz. İsrail'e gitsek bizi kendilerinden görmezler, Türk olarak görürler. İsrail'de doğmadıktan sonra İsrailli olamazsınız. Ne zihniyetlerini biliyoruz ne de dillerini.
6-7 Eylül Olayları'nı fotoğrafladınız mı o zamanlar?
Ben mutsuz olayları fotoğraflamayı sevmiyorum. Mesela dilencileri de fotoğraflamam ben. "Vatandaş Türkçe Konuş" kampanyasıyla hepimizin isimleri değişmiş zamanında. Salomon oldu Suat, Ari oldu Hayri, babam Rafael olmuş Rıfat. Dükkanın tabelasında Rıfat Keribar yazdığı için Türk dükkanı sanmışlar, bizim dükkanı ellememişler öylelikle. ? Eşinizle nasıl tanışmıştınız? Kore'ye gitmek cesaret işi görüldüğünden askerden dönüşümde büyük sükse sahibi olmuştum. Büyükada'da danslarda bütün kızlar etrafımdaydı. Yanak yanağa dans ediyor, eğleniyorduk. Bir gün arkadaşım Rudi "artık İstanbul'a gel de evlenecek bir kız bak" dedi. İstanbul'a gittiğimde de onun vasıtasıyla eşim Rozet ile tanıştım. Bir gün karşıdan karşıya geçerken koluma girdi ve aşkımız öyle başladı.
Yahudiler sizce el attıkları her işte neden hep başarılı oluyorlar?
En önemli sebep yeniliğe açık olmamız bence.
Sizin de 13 takıntınız var mı?
Annemin vardı öyle takıntıları. Merdiven altından geçme, gece tırnak kesme gibi… Bende yoktur.
Burcunuz ne?
Koç burcuyum. 20 Nisan doğumluyum. Hitler ile aynı gün