Uluslararası haber ajanslarına, 2010 yılının son günlerinde Tunus kaynaklı protesto haberleri düştüğünde kimsenin aklına 30 yıllık Hüsnü Mübarek'in devrileceği, 40 yıllık Kaddafi'nin linç edileceği, Suriye'de iç savaş çıkacağı gibi inanması güç olaylar gelmiyordu. Tunus'ta bir işportacı kendisini yakmış, iktidar karşıtı küçük çaplı gösteriler başlamıştı.
Ne zaman ki benzer protesto eylemleri Mısır'da da cereyan etti işte o zaman dünya gözünü Ortadoğu'ya çevirdi. Tunus'ta Zeynel bin Abidin Ali koltuğunu terk etti, 2011'in ilk günlerinde herkes Tahrir Meydanı'yla yatıp kalkar oldu. Kısacası Ortadoğu'da hiç de alışık olunmayan bir manzara vardı. Ortadoğu aslında her zaman çatışmalarıyla gündemdeydi ancak bu kez fark o çatışmaların, diktatör devirir özellikte olmasıydı.
Suriye'deki ilk kıvılcım
Tunus, Mısır, Libya derken 26 Ocak 2011'de Suriye'de ilk ayaklanma başladı. 15 Mart'ta ülkenin güneyindeki Dera kentinde sokağa dökülen kalabalığın üzerine ateş açıldı. Ölüler vardı. Suriye Enformasyon Bakanlığı'ndan bir yetkili "bu olay ülke genelini değil sadece Dera kentini ilgilendiriyor, oradaki valiye karşı bir protesto" diyordu. 15 Mart tarihi Suriye'deki iç savaşın başlangıcı olarak kayıtlardaki yerini aldı. Açıklamadaki gibi olmadığı birkaç hafta içinde anlaşıldı. Suriye bir anda kan gölüne dönmeye başladı.
Cuma namazı çıkışında protesto
Mart-Nisan ve Mayıs ayları iktidar karşıtı sokak gösterilerine sahne oldu. İnsanlar özellikle de cuma namazlarının ardından Esad yönetimini protesto ediyordu. Sosyal paylaşım siteleri üzerinden haberleşen kalabalıklar, hep bir ağızdan Beşar Esat'ı istifaya davet ediyordu. Sokağa çıkanların üzerine keskin nişancılar tarafından ateş açılıyor ve kitleler halinde ölüm haberleri geliyordu. Dünya bu görüntüleri, aktivistlerin cep telefonu ile çektikleri video görüntüleriyle izliyordu. Zira Suriye'deki Baas rejimi ülke içerisinde herhangi bir uluslararası haber ajansının kamerasının görüntü almasına asla izin vermezdi.
İsrail ajanı iddiası
Ölümler çoğalınca Suriye yönetiminin tepkisi barışçıl gösterilere kimliği belirsiz keskin nişancılar tarafından ateş edildiği yönündeydi. Bunu yapanların İsrail ajanları olduğu iddiası da gündeme geliyordu.
Türkiye sınırına akın
2011 yazına gelindiğinde farklı bir tablo ortaya çıktı. Haziran ayında çatışmalardan kaçan ilk mülteci grupları Türkiye sınırına akın etmeye başladı. Rejim bu insanların Türkiye'ye sığınmasını engellemek için sınır kasabalarında mültecilerin yolunu kesiyor, Türkiye'ye "geri verin" çağrısı yapıyordu.
Dostluk bozuldu
Türkiye-Suriye arasındaki ilişkilerin resmen bozulmaya başladığı dönem de bu günlere denk geliyordu. Beşar Esad ile Başbakan Erdoğan arasındaki dostluk eski günlerde kalmıştı. Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu sık sık Suriye yönetimine "ateş açmayın, reform yapın" uyarılarında bulunuyor, bu çağrılara Suriye'nin yanıtı silahlarla oluyordu.
Kuşatma takvimi
Nisan 2011'de ayaklanmanın ilk başladığı kent olan Dera kuşatıldı. 7 Mayıs'ta Banyas ile Humus, Temmuz ayı başlarında Deyruzzor ve Hama tanklarla ablukaya alındı. Tüm bu kentler aylarca ateş altında kaldı.
2011 yazında silahlı direniş başladı
2011 yazı Suriye'deki sivil ayaklanma sürecinin artan katliamların ardından silahlı direnişe dönüştüğü tarih oldu. Rejimin ordusundan ayrılan subaylar Özgür Suriye Ordusu'nu kurdu. Ordunun başına Albay Riyad al Assad geçti. 23 Ağustos'ta ise muhalifler siyasi kanadı oluşturarak, daha sonraları uluslararası arenada Suriye halkının meşru temsilcisi ilan edilen Suriye Ulusal Konseyi'ni kurdu. Merkezi İstanbul olan konseyin başına Burhan Galyun getirildi.
Saflar belirlendi
ABD ve Batı muhaliflerin yanında yer alıyor, Rusya, İran ve Çin ise rejimin safında duruyordu. Muhaliflere en büyük destek ise Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar'dan geliyordu.
Kandil gecesi katliam
Şiddet sürecinde çok ciddi katliamlar yaşandı. Hama, Humus, Hula gibi. En ağırı 3 Şubat 2012'deki Kandil gecesi yapılan Hama'daki saldırılardı. Bir gecede sadece Hama'da 200'den fazla insan hayatını kaybetti.
BM'den kınama ve veto
BM Güvenlik Konseyi o günlerde Suriye yönetimini kınayan karar almak için harekete geçti. Ancak daimi üyeler Rusya ve İran'ın vetosuyla Suriye rejimi katliamlarına devam etti.
Esad'a ağır yaptırımlar
BM ile birlikte AB de siyasi baskıyı arttırdı. Esad yönetimine ve ailesine ağır ekonomik yaptırımlar uygulandı. Suriye rejimi bu yaptırımları, İran'ın desteğiyle kırmayı başardı.
BM gözlemcisine ateş açıldı
2012 Mart ayında BM başka bir planla sahneye çıktı. Suriye'ye gözlemciler gönderildi Askeri güç olmasa da bu yöntemle rejimin durdurulması düşünülüyordu. Heyet gruplar halinde kentleri gezmeye başladı. Ancak onların bile üzerlerine ateş açıldı.
Kofi Annan da işe yaramadı
Aynı tarihlerde BM ve Arap Birliği Suriye Özel Temsilciliği adında bir görev tanzim edildi. Başına da eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan getirildi. Gözlemcilerle yaşanan başarısızlığın ardından Annan, taraflara ateşkes önerdi. 14 Nisan 2012'de ateşkes kabul edildi. İlk hafta günlük 100 olan ölü sayısı 10'ara düştü. Herkes "acaba mı" derken çatışmalar bir anda yeniden alevlendi. Başarısız ateşkes süreci Kofi Annan'ın istifasıyla son buldu.
Şiddet başkent Şam'a sıçradı
Bu süre içerisinde muhalifler giderek silahlanmaya başladı ve rejime karşı ciddi başarılar elde etti. Aynı günlerde çatışmalar ülkenin en büyük ikinci kenti olan Halep'te yoğunlaştı. Şiddet Halep ile birlikte başkent Şam'a da sıçradı. Rejim muhaliflerin kontrolünde olan semtlere havadan ağır bombardıman uyguluyor, sokaklarda ise kara savaşına giriyordu.
Sınırlar da tehdit altına girdi
Artık ülkenin kuzeyden güneye, doğudan batıya her yanı ateş altındaydı. Bununla sınırlı kalmadı, yangın sınırları aştı. Haziran ayında Türk uçağı düşürüldü, Eylül 2012'de Akçakale'ye top mermisi atıldı, beş vatandaş hayatını kaybetti. Türkiye sınırında bunlar olurken, Suriye'nin Ürdün ve Lübnan sınırlarında da saldırılar düzenleniyordu. Lübnan'da bombalar patlarken, BM ve NATO toplu halde bir askeri operasyona yanaşmıyor, Türkiye'nin tek başına müdahalesi yönünde baskılar oluşturuluyordu.
3 milyon kişi ülkeyi terk etti Kan aktıkça evlerini terk edenlerin sayısı da çoğaldı. Türkiye'ye 110 binden fazla kayıtlı mülteci sığındı. Lübnan, Ürdün ve Irak'la birlikte resmi mülteci sayısı 500 bini geçti. Muhaliflerin verdiği rakamlara göre 3 milyon kişi ülkeyi terk etti.
Esad güçlendi
BM'nin başarısız girişimlerinin ardından Amerika ve Batı'nın Suriye halkı üzerindeki desteği azaldı. Muhalifler bir anda Türkiye ile baş başa kaldı. Suudi Arabistan ve Katar'ın ise maddi desteği muhalifleri ayakta tutuyordu. Batının geri adımı, İran ve Rusya'nın ikna edilememesi rejimi güçlendirdi. Emsalleri, Bin Ali, Mübarek ve Kaddafi aylar içerisinde devrilen Beşar Esad, bitti denilen ömrünü uzattıkça uzattı.
Reform mesajı
İlk zamanlarda amaç Esad'ın devrilmesiydi ancak sonraları Esad'ın başta kalacağı bir geçiş hükümeti kurulması fikri bile gündeme taşındı. Bu arada Esad yönetimi anayasa referandumu, ülke içindeki muhaliflere siyaset yapma hakkı, tutukluların serbest bırakılması gibi hamlelerle dünyaya reform mesajı veriyordu.
Suriye Ulusal Konseyi ve Kürt sorunu
10 Haziran 2012'de Suriye Kürtlerini tek çatı altında toplayamayan Burhan Galyun görevinden ayrıldı. Ulusal Konsey'in başına Kürt kökenli Abdülbasit Seyda getirildi. Kürtler Suriye içerisinde bir sorun teşkil ediyordu. Esad, ülkenin kuzeyinde, Türkiye sınırındaki Kürtlerin yaşadığı bölgelerin kontrolünü PKK uzantısı olan PYD'ye bırakmıştı. Rejim taraftarı olan PYD, Esat karşıtı olan ancak Suriye Ulusal Konseyi'nde yer almayan Suriye Ulusal Kürt Konseyi üyesi Kürtlere saldırıyor, bölgede federal bir yapı kurulması için faaliyet gösteriyordu.
Önemli isimler nasıl öldürüldü?
2012 yazı muhalifler için önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönem gibi görünse de, bu sadece kağıt üzerinde kaldı. 18 Temmuz 2012'de Şam'da Genelkurmay karargâhına saldırı düzenlendi. Esad'ın eniştesi Asıf Şevket ile beraber önemli isimler öldürüldü. 10 gün sonra Esad'ın sağ kolu olarak adlandırılan General Menaf Tlas muhaliflerin safına geçti. 6 Ağustos'ta ise Suriye'nin Başbakanı Riyad Hicab görevinden ayrılıp muhaliflere sığındı. Bu isimler yaz aylarında yüzlerce general ve subayın muhaliflere katılma sürecini beraberinde getirdi. Ancak Rusya ve İran'ın desteği, "Esad'ın sağ kolu öldürüldü, sol kolu onu terk etti" gibi gelişmelerin önünü tıkıyor, yaraları anında sarıyordu.
Kürt sorunu devam ediyor
Kürt sorunu Kürt kökenli Konsey Başkanı Seyda döneminde de aşılamadı. Ekim 2012'ye gelindiğinde Suriye'nin içlerinde, Halep kentinde bile Kürtlerle Araplar arasında çatışmalar patlak verdi. Kurban Bayramı katliamı Galyun-Seyda değişikliğinin benzeri Annan-Brahimi değişikliğiyle yaşandı. Suriye Özel Temsilciliği görevine Cezayirli diplomat Lahdar el Brahimi atandı. Brahimi Ortadoğu turuna çıkıp, taraflara
Kurban Bayramı için ateşkes önerdi. Yönetim ateşkes ilan etti ancak muhalifler buna hiçbir şekilde güvenmiyordu. Öyle de oldu; ilan edilen ateşkes Kurban Bayramı'nın birinci günü, üzerinden daha birkaç saat geçmeden bozuldu; yerini bayram katliamlarına bıraktı.
Rejim kontrolü kaybetmiyor
Muhalifler özellikle Türkiye sınırındaki bölgelerde rejime üstünlük kuruyor hatta çok sayıda askeri esir alıyordu. Ancak İran'dan gelen askerler ve Lübnan'dan gönderilen Hizbullah üyelerinin desteğiyle rejim her defasında asker sayısını yeterli düzeyde korumayı başarıyordu. Üstelik muhaliflerin elinde savaş uçağı ve helikopterle ağır silahlar yoktu. Bu nedenle karada kaybedilen kontrol, o bölgelerin havadan bombalanmasıyla yeniden rejime kazandırılabiliyordu.
Ve şu anki durum
Tunus'ta başlayan ve Arap Baharı adı verilen ayaklanmalar, Suriye'de tam dört baharı geride bıraktı. Ölü sayısı en az 40 bin. Suriye muhalifleri bölünmüş durumda. Ulusal Konsey çatırdıyor. Destek azaldı. Suriye Özgür Ordusu içeride savaşırken, ülke dışındaki siyasi kanatla aralarında çok ciddi sorunlar patlak verdi. Süreç, dışarıdan müdahale olmazsa ya da İran ile Rusya'dan en az biri desteğini çekmezse, Esad'ın uzun süre daha görevde kalacağını gösteriyor.
TAHA DAĞLI