Geçtiğimiz cuma günü, Kepez İlçe Belediyesi'nin görkemli bir açılışla, Dokuma Park'ta ilkini başlattığı '1. Antalya Coffee Festivali' de, Antalya Festivalleri arasında yerini aldı. Festivalin açılışında Türkiye de iki şehirde kahve festivali yapıldığını ve bunlardan birinin de Kepez olduğunu belirten Kepez Belediye Başkanı Hakan Tütüncü, "Bu kahve festivallerinin çok farklı bir hayran kitlesi var. Özellikle genç kardeşlerimizden oluşan bu hayran kitlesini Dokuma Park'ta bir araya getirelim. Onlarla güzel bir hafta sonunu paylaşalım istedik. Bu festival farklı güzellikleri bir araya getirecek. Kahve kültürümüze yeni dağarcıklar ekleyecek. Dünya'da kahveye dair ne varsa işte bunları bu festivalde göreceğiz" diye konuştu. Açılıştan sonra her ziyaretçi gibi, ben de birçok stantta çeşitli markalara ait kahvenin hazırlanışını ve sunumunu büyük bir ilgi ile izledim, birkaçını da tattım. Doğrusunu söylemek gerekirse, bütün hayatımız boyunca kendi kahvemizin hazırlanış ve tadına alışkın olan biz 'eski toprak' lara, bu kahvelerin tadı, biraz yavan gelmiş olabilir. Yalnız bir stantta, bizim 'Dibek Kahve'sini gördüm. Gözümün önünde birden eski kahvehane günleri canlandı.
TÜRK KAHVESİ SUNUMU
'Türk Kahvesinin hazırlanması ve sunulması da Türk kültürünün bir özelliğidir. Eski kahvehanelerde kahvenin sunulması bir tepsiye konmuş fincan ve bir bardak su ile birlikte olurdu. Günümüzde kahveciden su istediniz mi, size dövecekmiş gibi bakar. Sonra da gider bir pet şişe su getirir. Fakat eskiden insanlar kahve içerken, bunu bir zevke dönüştürürlerdi. Örneğin kahve tiryakileri, kahvesini içmeye başlamadan önce boğazını ve ağzını temizleyip kahvenin tadını tam olarak alabilmek için, birkaç yudum soğuk su içer ve kahveyi biraz üfler, kahveden bir yudum aldıktan sonra "Oh!" diye derin bir iç geçirerek hemen bir sigara yakardı. Bütün bunlar bir törenmiş gibi yapılırdı. Bazen de müşterinin, olağanüstü bir durum nedeniyle, ya da yalnız kaprisi yüzünden siparişini iptal ettiği de olurdu. O zaman garson bağırırdı: "Kalsın o orta şekerli!" Böyle durumlarda, ocakçı kahveleri yetiştirmek için tahta kaşığını sulandırılmış soda dolu bir bardağa daldırır ve kahveyi karıştırıp ateşe sürerdi. Bu şekilde kahve hemen şişer, ama tadı iyi olmazdı. Bu numarayı tiryakiler yutmaz, bu kez ocakçıya veryansın ederlerdi. Bu nedenle içerdeki ocakçı hiçbir siparişin aksamaması için, kahveleri pişirirken veya bardaklara çay doldururken, garsonların siparişlerini de kaçırmamak için kulaklarını müşterilerin yoğun oturdukları bölüme dikerdi. Garson kirli fincanları ve su bardaklarını tezgâha geri getirir yeni siparişleri alırdı. O an ocakçı pişirdiği kahvelerin hangisinin şekerli, hangisinin orta şekerli kahve olduğunu garsona söylerdi. Garson siparişleri karıştırmamak için kahveleri şekerli, şekersiz, orta olarak tepsisinin belli yerlerine dizerdi. Antalya Kahve Festivali'ni gezerken, aklıma eski kahvehane günleri geldi. Sizlerle paylaşmak istedim.
KAHVE HAZIRLAMAK HÜNERDİ
KAHVE, eskiden yedeğin önünde cezve içinde hazırlanır; yedeğin altındaki kömürde pişirilirdi. Cezveler tenekedendi ve uzun tahtadan sapları vardı. Kahve kutusu yedeğin sağında; fincanlar ve çay bardakları solunda bulunurdu. Kahve kutusunun yanında bir bardak içinde ise kahveyi karıştırmaya yarayan tahta parçası ve kahve kutusunun içinde kahve ve şekeri koymak için yatık bir biçimde küçük bir kaşık dururdu. Kahvesinin tadının iyi olması için ağır bir ateşte, hemen hemen yirmi dakikada pişmesi gerekir. Bu çok önemlidir. Kahvenin pişirilmesi şu sırayı izlerdi: Ocakçı cezveyi alır, sağa döner ve kaşıkla gereken kahve ve şekeri cezveye koyar, yedeğe döner, musluğu açar ve cezveye gerekli suyu koyar, cezveyi kaşıkla karıştırır, cezveyi ateşe sürer, kaynamasını izler, kahve kaynar kaynamaz (kabarınca) sola dönüp kahveyi fincana boşaltırdı. Eğer fincanlar birden çoksa cezvedeki kahveyi fincanlara, köpüğü eşit dağıtmak için ayrı ayrı iki ya da üç postada aktarırdı. Ocakçı kahveyi fincanlara koyduktan sonra cezveyi yıkar ve bir sonraki siparişi hazırlamaya başlardı.