Geçtiğimiz hafta Antalya Kepez ilçesi, Varsak Mahallesi'ndeki Lyrboten Kome Antik yerleşkesini sevgili hocamız Prof. Dr. Nevzat Çevik rehberliğinde gezdik. Burası Varsak'ın kuzeyinde Antalya Ovası'nın panoramik izlendiği bir tepede yer alıyor ve Elai Baris (Yağ çiftliği) olarak bilinen Antik Perge uygarlığının iki bin yıl öncesine ait bir köyü idi.
2016'DA BAŞLADI
Lyrboton Kome Antik yerleşkesinde, Kültür bakanlığı ile Kepez Belediye Başkanı Hakan Tütüncü arasında yapılan protokol kapsamında Antalya Müzesi Müdürlüğü Başkanlığında, Müze Uzmanları ile Müze Arkeologlarının yer aldığı bilimsel kazı, 2016 yılında Akdeniz Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Nevzat Çevik'in danışmanlığında başlatılmıştı. 2016 yılından bugüne kadar süren arkeolojik kazıda, Antik Lyrboton Kome yerleşkesin çok sayıda binaları yanında kiliseleri, hamamı, nekropolu, onlarca zeytin işlikleri tamamen ortaya çıkarıldı. 20 Eylül 2018 günü kalabalık bir ziyaretçi topluluğu ile açılışı yapılan, Lyrboton Kome Antik yerleşkesi hakkında, Kazı Bilimsel Danışmanı Prof. Dr. Nevzat Çevik ziyaretçilere özetle şu bilgileri verdi: "Burası, antik adıyla Lyrboton Kome'dir. Elai Baris olarak da bilinir (Yağ Çiftliği). Büyük bir Antik zeytinyağı üretim köyüdür, Lyrbos Köyü, Perge'ye bağlıdır. Kadersizliği, bırakın turisti, Antalyalılarıın bile binde birinin ancak bildiği, özel ama küskün ve yetim yerlerden biri olmasıdır. Helenistik Dönem'de de burada yerleşim olması beklense de kalıntılar, büyük çoğunlukla Roma ve Bizans Dönemi'nden kalmadır. Bugünkü Varsak'ın adı 13. yy başında yöreye gelen Üçok boyundan Tatar Serdarı Baçu Han'ın 6 oğlundan biri olan Varsak Bey'den gelir. O gün bu gündür bölgenin adı 'Varsak'tır. Bölgenin her yanında keşfettiğimiz zeytinyağı işlikleri en çok buradadır. Bu üretimin ve yerleşimde yaşanmışlığın diğer izleri çok sayıda sarnıç, 80'in üzerinde mezar, 2 katlı korunmuş konutlar, 1 küçük hamam ve 3 de kilisedir. Döşemealtı'ndan gelip Perge'ye giden Via Sebaste (İmparator Yolu) da buradan geçer." Sonra da Prof Dr. Nevzat rehberliğinde kazı alanı gezildi.
ANTALYA'DA ZEYTİNCİLİK
Antalya ölçeğine geldiğimizde; İÖ 334 yılında Antalya civarında da zeytincilik yapıldığını o dönemi yazan kitaplardan öğreniyoruz. Antik çağ yazarlarından biri olan Arianos, Büyük İskender'in Asya Seferini anlattığı 'Anabasis' adlı kitabında yazdığına göre, Büyük İskender Perge'den Gordion'a giderken Termessos'u kuşatır. Termessos halkı Büyük İskender'le kararlı bir şekilde savaşır ve bu savaş O'na en seçme savaşçı askerleri ile iki kıymetli komutanını kaybettirir. Büyük İskender "Benim yolum çok uzun, ordumu bir kartal yuvası önünde harcayamam" diyerek kuşatmadan vazgeçer. Fakat Termessos'lular için, zaferin faturası çok ağır olur. Büyük İskender, Termessos'u zapt edemeyişinin intikamını, kent çevresindeki binlerce zeytin ağacını askerlerine kestirterek alır. Bütün bunlara rağmen, Antalya ovası ve dağ eteklerindeki köylerde zeytincilik, 1940'lı yıllara kadar âdeta bilinmiyor gibi bir duruma gelmişti. Tarımın her alanda gelişmesi, artan nüfusun zeytin talebi, etkisini göstermiş ve 1940'lı yıllardan itibaren Antalya zeytinciliğinde de gelişme yaşanmıştır. Devletin birtakım teşvik edici yardımları da bunda ayrıca etken olmuştur.
İLK ÇALIŞMALAR
1939 yılı Eylül ayında Antalya'da, çalışma alanı Antalya ve İçel illerini kapsayan "Antalya Zeytincilik Mütehassıslığı Dairesi" adında resmi bir kurumun kurulduğunu görürüz. Dairenin amacı, yabani zeytinleri ıslah etmek ve köylüleri eğitmektir. Bu amaca yönelik Zeytin Mütehassısı Kadri Akçal, Ziraat Müdürü B. M. Şevki Ekim ve Orman Mühendisi Vecdi Bey'den oluşan bir komisyon kurulmuştur. Komisyonun ilk uygulaması, her girişimciye, yirmi hektara kadar parasız zeytinlik vermek olmuştur. Yabani zeytinliklerin ıslahı için harcanacak para, uzun vadelere bölünerek Ziraat Bankası'ndan alınacaktır. Komisyonun bir diğer görevi de, yabani zeytinlikleri orman alanlarından ayırarak sınırlama getirmektir. Bu iş için seçilen ilk yer Düzlerçamı civarı ve Vakıf Çifliği'dir. Bugün Serik ve Manavgat'ın bazı köylerinde, Çakırlar çukurunda, Bahtılı'da, Döşemealtı'ndaki en çok Karaveliler'de, hepsinden fazla Gebiz'de, Çatallar, Akçapınar'da, Gazipaşa çevresinde zeytincilik yapılmakta ise de, üretim yerel ihtiyaç içindir. Lyrboton Kome Antik yerleşkesi gezimizde, 2000 yıl öncesine ait zeytinyağı çıkarmaya yarayan çok sayıda işlikleri görünce, zeytinciliğin ve zeytinyağı üretiminin, 2.000 yıl sonra Antalya'da gelişememiş olması beni üzdü.
ANTİK DEVİRDE ZEYTİN
BUGÜN bile Mersin'den başlayarak batıya doğru Akdeniz'e paralel uzanan Toros dağlarının etekleri, delice denen sık yabani zeytin ormanları ile kaplıdır. Özellikle Ege Bölgesi'nde de kendi kendine bitmiş yabani zeytin ağaçlarının oluşu, Jose M. Blazquez'in bu coğrafyanın zeytinin anayurtlarından biri olduğu görüşünü kuvvetle desteklemektedir. Ünlü düşünür ve felsefeci Aristoteles (İÖ 384-322), zeytin ağacını daha geniş kapsamda ele alarak yetişmesini bir bilim olarak nitelendirmiştir. İzmir doğumlu Homeros ise, zeytinyağını "sıvı altın" olarak tanımlamıştır. Yaptığı reformlarla Atina demokrasisinin temellerini attığı kabul edilen, Atinalı devlet adamı ve şair Solon (İÖ 640-559) ise, zeytin ağacının korunması için ilk kanunları yapan kişidir. Helenistik çağda zeytin ağacı kutsal ve barış simgesi sayılıyor ve bu ağacı kesenler ya ölümle cezalandırılıyor ya da sürgüne gönderiliyorlardı. Tıp doktorlarının mezuniyet sonrası ettikleri yemine adını veren Hipokrates de (İÖ 460-370) zeytinyağını şifâ verici olarak önermiştir. Zeytinyağı Antik Çağda, kozmetik ürünleri yanında, aydınlatma malzemesi olarak da vazgeçilmez bir üründü.