Sizlere bugün, Antalya'da turizmin ilk başladığı yer ve turizmin gözbebeği olan şirin ilçemiz Alanya'daki Selçuk Kalesi'nin Türkler tarafından fethinden söz etmek istiyorum. O zamanki adı Kalonoros olan Alanya, 800 yıl kadar önce sarp bir tepenin üzerinde Kir Fard isimli bir derebeyi tarafından idare ediliyordu. Bu sırada Selçuklu Devleti, en görkemli devrini yaşıyordu. Konya bir ilim ve irfan kenti olmuştu. Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubat da Antalya'dan sonra ikinci bir liman olarak Alanya'ya sahip olmak istiyordu. Bir gün Sultan Alaaddin Keykubat şöyle buyurdu: "Biz bu gönül okşayan, rahat hayattan Allah'ın emri üzerine savaş meydanlarına dönmeliyiz. Düşüncelerimizi Cihat Fethine adamalıyız ki, bizi ileride düşündürecek olan işleri bu günden düşünüp halletmeliyiz." Bunu duyan Deli Ayaz takma adı ile tanınan Kont İstabli Emir Esededdin Keyhusrev ile Antalya Valisi Emir Mübarezeddin Ertokuş Sultanın huzurunda diz çökerek dediler ki; "Ulu Sultanımız, Yunan mülkünün, İskender Saltanatının baştan başa sahibidir. Derya kenarında bir kentimiz var ki, kış ayları orada bahar gibi hoştur. Bütün ova yaban laleleri, gelinciklerri lal rengindedir. Onun bütün toprakları amberle yoğrulmuştur. Ancak gülleri dikenden şikâyetçidir. Kolonoros Kalesi ki, gökyüzü onun yanında bir ova gibidir. Dağlar küçük bir tepe gibi kalır. Deryadan hendeği mermerden kalesi vardır. Batı tarafından Mısır Hükümdarlığı'ndan ağır nakliye haracı alır. Böyle, kemerleri kervan kıranlara yükselen kale, ancak Sultanımıza başkent olabilir. Eski padişahlar, krallar bunun fethini hiç akla getirmemişlerdir. Sultanımız emir buyururlarsa onun ordusundaki her karınca bir ejderha; her ötleğen (Bir kuş cinsi) bir cennet kuşu; her üvez (Bir ağaç türü) bir fil kesilir. Çok ümit ederiz ki, kutlu otağınızın Kralı o taraflara kanat açsın; gök ile boy ölçüşen bu kale, kollarınızın kemendi ile beri çekilsin; o derya incisi de memleketlerinizin bir ucuna eklensin..." Bu sözler Sultan Alaaddin Keykubat'ı çok duygulandırdı, Kendilerini bu düşüncelerinden dolayı kutladı. Bağlı beyliklere fermanlar yazıldı, ordular toplandı. Alanya Kalesi karadan ve denizden kuşatılacak, ne pahasına olursa olsun alınacaktı. 1221 yılı ilkbaharında, Alanya Kalesi dört taraftan kuşatılmış, kalenin çevresi askerden geçilmiyordu. Kale burçları önüne sayısız
mancınıklar kurulmuştu. Sahil, beyaz atlas yelkenli gemilerle kordon altına alınmıştı. Hücum emri verildiği zaman, yer yerinden oynadı. Sultan I. Alaaddin Keykubat kır atının üzerinde, zırhlara bürünmüş, sağa sola emirler veriyor; yiğitler yalın kılıç kayalar üzerinde bir teke kıvraklığı ile sıçrıyorlardı. Hele mancınıklar kaleyi öyle hırpalıyordu ki, bunun karşısında dayanmak bir cesaret işiydi.
FETİH BAŞLIYOR
1221 yılı sonbaharında, Alanya Kalesi dört taraftan kuşatılmış, kalenin çevresi askerden geçilmiyordu. Kale burçları önünde sayısız mancınıklar kurulmuştu. Sahil, beyaz atlas yelkenli gemilerle kordon altına alınmıştı. Sultan Alaaddin Keykubat ordu kumandanlarını bir araya toplayarak şunları söyledi: "Asker üç bölümden oluşacak. Bir kısmı kaplanlar gibi yalçın kayalıklara yürüyecek, diğer bir kısmı timsahlar gibi, deniz yolu ile gidecek, üçüncü bölüm ise gemilerle kale önüne kadar varacaklar. 0, göklerle boy ölçen tepeye dağ gibi mancınıklar kuracaklardır..." Hücum emri verildiği zaman, yer yerinden oynadı. Yalçın kayaları yumu
yumuşak kumaşlar gibi çiğneyip geçen kahramanlar, büyük bir mancınığı tepeye yerleştirdiler. Her yönden askerler kaplanlar ve timsahlar gibi savaşa giriştiler. Sultan I. Alaaddin Keykubat, kır atının üzerinde zırhlara bürünmüş, sağa sola emirler veriyor; yiğitler yalın kılıç kayalar üzerinde bir teke kıvraklığı ile sıçrıyorlardı. Hele mancınıklar kaleyi öyle hırpalıyordu ki, bunun karşısında dayanmak bir cesaret işiydi Her ne kadar bu sarp kaleye karşı, mancınıklar iş görmüyor ve kaleye deliciler diş geçiremiyorlarsa da, yıldızlara ulaşan geçilecek ve koparılacak bir yeri olmayan bu çetin kalenin Allah'ın izin ve yardımlarıyla fethinin muhakkak gerçekleşeceğini buyurdu.
FETHİN RÜYASINI GÖRDÜ
Bir gece Sultan I. Alaaddin Keykubat her zaman olduğu gibi yatsı namazını kılıyordu. Allah'a, kalenin fethini başarması için yalvardı. Aynı gece rüyasında, melek yüzlü bir kişi şu sözlerle kendisine göründü. "Bir kale ki, oraya girmek için izin yoktur. Hiç kimse onunla savaşamaz. Ancak Allah senin yardımcındır. Böyle bir kaleyi ele geçirmek ancak senin işindir. Senin askerin gökyüzünü niyet etse Almak istese), güneşin başından beynini çıkarabilir. Eğer deryaya yürüseler timsahlar korkusundan karaya kaçarlar. Böyle bir taht yerini açmak, almak, Allahın yardımı ile yalnız sana vergidir." Sultan uykusundan sevinçle uyandı, Hemen hokka ve kalem istedi ve bu beyitleri bir kağıt üzerine geçirdi. Ertesi gün akşamı, devletin
ileri gelenleri ile ordu subayları otağına geldiklerinde Sultan rüyasını anlattı ve yazdığı beyitleri onlara okudu. Ortalığı bir sevinç kapladı. Kalplerine ümit ve zafer etkisi yaptı. Ardından Sultan, yüz baş öküz, bin baş koyun ve on bin dirhem para fakirler ve askerlere dağıtılmasını buyurdu. Kale Beyi Kir Fard yüksek bir burun üzerinde, durumu yakından izliyor, kurtuluş çareleri arıyordu. Kale içinde yaşayan halk, beyleri Kir Fard'a giderek: "Boşuna kan dökeceğiz. Türklerin karşısında dayanmak olanaksız. Kadere boyun eğmekten başka çaremiz yok teslim olalım" dediler. Ancak Kir Fard bunu kabul etmedi. Bunun üzerine kale içinde yaşayan halk, Sultan I. Alaaddin Keykubat'a giderek, kalenin anahtarlarını teslim ettiler. Halk sultana: "İnandık ki, şimdiye kadar hiçbir kuvvetin fethedemediği bu sağlam kaleyi fethedeceksiniz. Bunu gözlerimizle görüyor ve takdir ediyoruz. Boşuna kan akıtılmasını istemiyoruz. Merhamet buyurursanız, bayrağınız altında yaşamak istiyoruz" dediler. Kir Fard çaresiz kalmıştı. Halkının isteğine boyun eğmek zorunda kaldı. Sultana giderek merhamet diledi. I. Alaaddin Keykubat, bunun üzerine hücumu durdurdu. Kir Fard'ın ve ailesinin Akşehir'de oturmaları için bir emir yazdırdı. Ertesi gün, kalenin kapıları ardına kadar açılıyor, Sultan I. Alaaddin Keykubat, alkış ve sevinç gösterileri arasında Kalonoros'a giriyordu. O gün de şehre Alaaddin Keykubat'a izafeten "Alaiye" adı verildi.
MAHPERİ SULTAN
Alaiye şehrinde, fetih şenlikleriyle birlikte düğün şenlikleri de başlamıştı. Sultan I. Alaaddin Keykubat, yenik Tekfur Kir Fard'ın güzel kızı Mahıpeyker Hatun'la evleniyor ve ona "Mahperi" ismini veriyordu. Sultan ayrıca, Alanya'da bir saray bir cami ve medrese yaptırılmasını da emretti. Birçok Türk ailesini Alaiye'ye yerleştirdi. Artık Alaiye, Sultan'ın kışlık başkenti olunca; kale surları adeta dantel gibi işlenircesine genişletip yeniden inşa edildi. Büyük bir tersane kurularak, Selçuklu sultanlarının bir donanma üssü haline geldi. Böylece şehir hem büyüdü. hem de çok güzelleşti. İşte o Alanya, yarım yüzyıldır modern konaklama tesislerinde yüz binlerce konuğu ağırlıyor.
alanya Kalesi'nde bütün surların uzunluğu yaklaşık 6,5 km'dir. Dış Surlar Kızılkule'den başlayarak arazinin yüzey şekilleri ve savunma durumu da göz önüne alınarak plânlı bir şekilde Ehmedek, İçkale, Adam atacağı, Dilvarda Burnu üstü, Deniz Feneri altı, Arap Evliyası Burcu, Esat Burcu'na inerek kuzey istikametinde Tophane ve Tersaneyi geçerek başladığı yer olan Kızılkule'de son bulur.