Bugün 'Kesik Minare' olarak bilinen yapı geçmişte, 'Korkut Camii', 'Cumain Camii' gibi isimlerle de tanınmıştır. Kesik Minare aynı zamanda Antalya'nın çekirdek kenti Kaleiçi'nin de bir simgesi durumundadır. Bugün kurumuş otların sardığı ve çevrenin çöplük olarak kullandığı, yerli ve yabancı turistlerin ancak kapısından bakabildiği bu tarihi mekân, çirkin bir görüntüye de neden oluyor.
KAZI YAPILMIŞTI
Son yıllarda bu bakımsız haliyle Kaleiçi'nin sevimsiz yüzü haline gelen Kesik Minare alanı, son günlerde "Müze mi olsun, cami mi olsun?" tartışmaları ile tekrar kentin gündemi haline geldi. 2007 yılında bu alanda ödeneği Vakıflar'ca karşılanarak Antalya Müzesi, Akdeniz Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi işbirliğiyle Prof. Burhan Varkıvanç başkanlığında kazı çalışmaları yapılmıştı. Kazı ve restorasyon çalışmaları sonunda Kesik Minare alanı, Antalya Açıkhava Müzesi olarak hizmete açılmış olacaktı. Ancak aradan geçen beş yıllık zaman içinde, bu konuda hiçbir adım atılmadığı gibi, alan tekrar bir çöplük alanına dönüştü. Geçtiğimiz günlerde birdenbire Kesik Minare alanının camiye çevrilme düşüncesi ortaya atılınca, tartışmalar da başladı. Ben bugün bu tartışmaları bir tarafa bırakarak, Kesik Minare hakkında tarihi bilgileri paylaşmak istiyorum.
AYA İRİNİ KİLİSESİ
Tıpkı Side ve Perge'de olduğu gibi Antalya'da da büyük bir olasılıkla yuvarlak planlı bir Tyche (Tüke) tapınağı agorada yer alıyordu. Dördüncü yüzyıldan itibaren Bizans'ın her yerinde olduğu gibi Antalya'daki eski Roma tapınakları kapatıldı; hatta tahrip edildi. 1974 yılında Kesik Minare Camii alanında yapılan kazı ve restorasyon çalışmaları sırasında bu Roma Agorası'nın yuvarlak kült podyumunun bir bölümüne ait parçalar, kuzey batı temellerinde ortaya çıkarılmıştır. Yapı elemanları incelendiğinde kalıntıların M.S. 2. yüzyıla kadar uzandığı görülür. Kesik Minare'nin mimari verileri değerlendirildiğinde, antik Agora alanının M.S. 5. yüzyılda, Pamphylia'daki en önemli kilise yapısı için inşaat alanı olarak seçildiğini göstermektedir. Diğer bir kaynakta ise 6. yüzyılda Bizans İmparatoriçesi İrini'nin Agora alanında mevcut Roma malzemeleri kullanılarak, anıtsal haç planlı, ortada beşik tonozlu ve üç nefli bazilikayı kendi parası ile inşa ettirdiği yönündedir.
HANGİ TARİH DOĞRU?
Tarih kitapları, Yunanistan taraflarında asil ama fakir bir ailenin kızı olarak 752'de doğan ve büyüdüğünde İstanbul'a yerleşen İrene'nin, aşırı güzelliği sayesinde saraya alındığını ve Bizans İmparatoru 4. Leo ile evlendiğini yazar. İmparatoriçe İrene Veliahd Konstantin'i dünyaya getirir ama beş yıl sonra dul kalır. Bizans'ı oğlu Konstantin'in naibi olarak Eylül 780'den itibaren senelerce tek başına idare eder. Bu bilgilere göre, kiliseyi yaptıran eğer bu İmparatoriçe ise İrene Kilisesi'nin (bugünkü Kesik Minare) inşa tarihi de 8. yüzyıl olmalıdır. Kiliseyi inşa ettirenin İmparatoriçe İrene olmayıp; eğer 330'larda Bizans'ta yaşamış ve gerçek adı Penelope olan bir azizenin adı bu kiliseye verilmişse durum yine başkadır. Anlatılanlara göre Penelope, o yıllarda Hıristiyanlığı yaymaya çalışır. Putperestler tarafından yılanlarla dolu bir kuyuya atılır; ölmez. Taşlanır, atlara bağlanıp sürüklenir; yine de ölmez. Mucizelerin sonunda putperestler Hıristiyan olur; Penelope de bir azize. Bizans döneminde birçok kez onarım ve değişiklikler gören kiliseye, 11. yüzyılda Haçlılar da Antalya'yı ele geçirdikleri zaman kendi mimari üslupları ile ekler yaptılar. Bugün binanın güneyinde üç pencereli bir apsis dikkat çeker. İnşaatında çok sayıda Roma blok mermerleri kullanılmıştır.
16 AĞUSTOS 1895 GECESİNDE YANDI
Selçuklular devrinde onarım gören, Osmanlılar zamanında bir süre bir bölümü Mevlevihane olarak kullanıldığı bilinen bu yapının, camiye çevrilmesi Sultan II. Bayazid'in oğlu Şehzade Korkut'un Antalya Valiliği (1470-1509) zamanında olmuştur. Bu değişimde, batı kısmına bir portal ile "Erken Osmanlı Mimarisi"nin çok zarif ve güzel bir örneği olarak gösterilebilecek bir minare ilave edilmiştir. Alt kısımda kesme taştan yapılmış kare planlı büyük bir kaide üzerinde yükselen minarenin üst kısmına çıkıldıkça sekizgen biçimini alan ve pabuç kısmında tuğlalarla yapılmış bir bezeme görülür. Silindirik gövde üzerinde bir bilezik ve alt kısmı mukarnasa benzer bir biçimde yapılmış bir şerefe vardır. Şerefeden yukarısı, daha ince bir silindirik gövde olarak devam eder. 16 Ağustos 1895 gecesi çıkan bir yangın sonucunda minare ve cami Kaleiçi'deki 300 evle birlikte harap olmuş; minaresinin ahşap olan külah kısmı da yandığı için bu yapıya halk tarafından "Kesik Minare" adı verilmiştir.
ŞİMDİ NE OLACAK?..
Antalya'nın en görkemli camisi sayıldığı için 'Cami-i Kebir' de denilen bu camide devlet erkanı ve kentin ileri gelenleri 1895 yılına kadar cuma namazlarını kıldıkları için, aynı zamanda bu camiye 'Cumain Camisi'; önündeki alana da 'Cumaönü Meydanı' denilirdi. Her Cuma, resmi makamlar ve bunların arasında Mutasarrıf cemaatle birlikte gelir, Cuma namazını bu camide kılarlardı. Bütün bu bilgileri bir araya getirdiğimizde; kentin bu en büyük kilisesinin, Şehzade Sultan Korkud zamanına kadar Rum Cemaati tarafından kullanıldığı görülür. Yapı daha sonra 1895'teki Kaleiçi'ndeki büyük yangına kadar cami olarak kullanılmış, yangında tamamen harap olunca da bugünkü görünümüne terk edilmiştir. Şimdi tarihin bu tanığı ayağa kaldırılmak isteniyor. İster müze olsun, ister cami, bana göre kullanılan alan, aynı zamanda korunan alandır. Yılların bu yorgun tanığı, bu çalışma sonunda, bakalım nasıl bir görünüm alacak? İzleyip, göreceğiz.