Antalya Selçukluların eline geçtikten sonra ticari gelişmesi yönünden çeşitli çalışmalar ve Venediklilerle ilk ticari anlaşma yapıldı. Kentte kültürel tesislerin, camilerin inşasına başlandı. Önce kaleler restore edilmiş ve bazılarına ekler yapılmış; ayrıca bazı bölümlerde yeniden kaleler, köşkler, köprüler, camiler, türbeler, medreseler, imaretler ve hanların yanısıra Hadrianus Kapısı'nın kuzey tarafındaki kule Selçuklular tarafından yeniden inşa edilmiştir. Bu arada rıhtım ve mendirekler yapılmış ve bir de tersane kurulmuştur. 40 yıla yakın Emir-üs-sevahillik ve Atabeylik yapan Ertokuş'tan sonra bu göreve Bahaddin Mehmet Bey tayin edildi. 1276 yılında bunun ölümünden sonra Ebülmeali Bedreddin Ömer onun yerine geçti.
İHRACAT LİMANIYDI
Bizans imparatorları, Antalya'da Venedikli ve Cenevizli tüccarlara ticari olanaklar sağlamışlardı. Selçuklular, batılı tüccarlarla kendilerinden önce kurulmuş olan bu ilişkileri devam ettirdi. Bu devirlerde Antalya çevresinin çeşitli ürünlerinden başka, Anadolu'nun yünlü, ipekli ve sırma işlemeli dokumaları, değerli halı ve kilimleri, Konya'nın şarapları, özellikle Isparta taraflarındaki ağaçlardan elde edilen ve Avrupa pazarlarında boyama ve yaldızlama işlerinde kullanılan adragan zamkı gibi birçok aranılan orman ürünü ve buna karşılık Doğu'nun baharat ve buna benzer malları hep Antalya limanından geçiyordu. Hatta Konya'ya demiryolu yapılıncaya kadar Antalya, Orta Anadolu'nun Mısır ve Suriye ile ticaretine aracılık ediyor; limana yüzlerce gemi, kente binlerce deve kervanı birbiri ardı sıra girip çıkıyordu. Artık bir donanma üssü olan Antalya, ayrıca Selçukluların Akdeniz donanmasının merkezidir. Bölge, "Melik'üs-sevahil" veya "Amir'üs-sevahil" adıyla anılan bir valinin idaresindedir. Halk bunlara, sadece "Sahil Beyi" demekle yetinmiş, bu kelime Bizans kaynaklarına "Salbeg" şeklinde geçmiştir. Antalya ve Alanya, Selçuklu Devleti ayakta durduğu sürece çok önemli birer liman görevi görmekte devam etmiştir. Alaeddin Keykubat Alaiye'yi (Alanya) fethedince, Antalya bu önemli limanın yanında ikinci dereceye düşmedi; aynı parlaklığını sürdürdü. Sultan Keykubat ve oğulları, Alaiye'de olduğu kadar, Antalya'daki saraylarında da kışı geçirmekten hoşlanırlardı.
TÜRKLERE YAPILAN KATLİAM
1700'lerin başlarında şehre gelen Paul Lucas adlı Fransız gezgin, "Antalya halkının bir geleneği vardır: Cuma namazı vaktinde, Hıristiyanların oturduğu bölümün kapılarını yaklaşık iki saat kadar kapatırlar. Çünkü, Antalyalı Müslümanlar çok kötü bir katliam yaşamışlardır. Antalya'nın Hıristiyanları, yüzyıllar önce, dışarıdan kenti feth etmeye gelenlerle birleşmiş ve Cuma namazı vakti camilerin kapılarını tutarak buradaki bütün erkekleri öldürmüşler ve kenti almışlardır" der.
AFFEDİLEN KOMUTAN YAPTI
Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, 5 Mart 1207'de Antalya'yı fethettiği zaman, Kıbrıs'tan gelen kuvvetlerin başındaki Gautier de Montbeliard'ı da esir etmişti. Ancak sonradan onu affedip serbest bıraktı. Bunun üzerine bu kumandan, 1212 yılında Kıbrıslıların yardımıyla Hıristiyan halkı isyana teşvik ederek, Antalya üzerine yeni bir sefer düzenledi ve kenti zapt ederek, bütün Türkleri kılıçtan geçirdi ve kenti 4 yıl daha bağımsız yaptı. Ancak düşmanın bu istilası uzun sürmedi. Sultan Selçuk Sultanı İzzeddin Keykavus, kenti savaşarak 23 Ocak 1216 yılında kalıcı olarak geri aldı ve başta Gautier de Montbeliard da olduğu halde bütün Hıristiyanları öldürdü. Kentin Bizans tarihi böylece son buldu. Buraya denizcilikten iyi anlayan Ertokuş Bey, tekrar vali olarak atandı. Bu tarihten itibaren Antalya kentine ve çevresine çok sayıda Teke Türkmen aşireti yerleştirildi.
KONTROLLÜ GEÇİŞLER
Sultan İzzeddin Keykavus, Antalya'nın bir kez daha elden çıkabileceği düşüncesiyle, Türk kesimiyle gayrimüslim kesimi arasında ayırıcı duvarlar inşa ettirdi. Böylece 1232 yılında (H. 612) inşa edilen bu duvardan başka, şehrin Rum kesiminin dışarıya açılan bütün kapıları kapatıldı ve giriş-çıkışlar tek bir kapıdan (büyük bir olasılıkla bugünkü Kalekapısı'ndan), yani Türk kesiminden yapılarak kontrol sağlandı. Bu iç sur inşaatı ile birlikte Kaleiçi'ndeki Rum, Yahudi ve Ermeni mahalleleri iç surlarla birbirinden ayrılmış oldu. Bu da gösteriyordu ki Hıristiyanlar, oturduğu kesimden dışarı çıkmak için, Türk denetimindeki ana kapıyı kullanmak zorundaydı. Antalya Kaleiçi'nin kent surlarını gösteren planlarda bu durumu açıkça görmek mümkündür.
KATLİAMI HİÇ UNUTMADILAR
Bu durum Selçuklular devrinde, Beylikler döneminde ve Antalya Osmanlıların eline geçtikten sonra da sürmüştür. Bunun anlamı şudur: Türkler kendilerine 1212 yılında ani baskınla yapılan katliamı hiçbir zaman unutmamış; şehrin ana giriş kısmını kendi kontrolleri altına alarak Rumları mahalle sınırlarına çektikleri bu iç kale surları arkasında tutmuşlardır. Mahalleler arasında geçişin buralarda bulunan kapılar aracılığıyla yapıldığına, bu kapıların akşam namazı vaktinde kapatıldığına, dolayısıyla, mahallenin akşam namazından sabaha kadar kapalı bir birim halinde tutulduğuna dair bazı bilgilere yabancı seyyahların anlatımlarında rastlayabiliyoruz. Nitekim 1332 yılında Antalya'yı ziyaret eden İbn Batuta, Antalya halkının, duvarlarla çevrilmiş kendi mahallelerinde oturduğunu söyler, "Yahudiler de kendi mahallelerinde oturmaktadır" der. Ne var ki yüzyıllar boyu süren bu durum 1856'da değişecektir. Şehir büyüdükçe, Kaleiçi dar geldiği için Yenikapı, Balbey gibi sur dışında Rumların, Yahudilerin, Türklerin oturdukları yeni semtler ve mahalleler kuruldukça, Osmanlı yönetimi Rumlara ve diğer azınlıklara Türk mahallerinden mülk satılmasına izin vermiştir. Büyük bir olasılıkla bundan sonra Rumların oturduğu bölümde, Antalya Kalesi'nin güneyinde "Yenikapı" adı ile bir kapı açılmıştır.
ANTALYA'DAKİ SELÇUKLU ESERLERİ
Antalya'nın simgesi Yivli Minare Camii
1936-1972 arasında Antalya'da arkeoloji ve 1976 yılına kadar da etnoğrafya müzesi olarak kullanılmış olan cami, eski bir Bizans kilisesi iken Selçuk Sultanı Alaeddin Keykubat tarafından (1219/38) bir minare eklenerek camiye çevrilmiştir. Yivlerinden dolayı "Yivli Minare" adı verilmiştir. Kare şeklinde taştan bir kaide üzerine inşa edilmiştir. Üst minare bölümü tuğladır ve açık mavi renkte dört köşe taşlarla mozaik tarzında süslenmiştir. Bir zamanlar çinilerle kaplı olan Yivli Minare 45 metre kadar bir yükseklikte olup, şerefesine 92 basamakla çıkılır. Minarenin yanındaki cami bilinmeyen bir nedenle harap olmuş, onun yerine bugünkü cami 1373 yılında inşa edilmiştir. Selçuklu Camisi ve Yivli Minare 1955'te 1973 ve 2011'de tekrar restore edilmiştir. Ayrıca Antalya'da; yine 13. yüzyılda inşa edilmiş Alaeddin (İmaret, Ulucami), Atabey Armağan ve Karatay Medresesi vardır. Yine aynı yüzyıla ait 1249 yılında inşa edilmiş Ahi Yusuf Camii ve Türbesi, Ahi Kızı Camii ve Türbesi, Şehy Şüca ve Camii ve Türbesi Selçuklular devrine ait eserlerdir.