Her seçim önemlidir ancak önümüzdeki ay yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi gelmiş geçmiş tüm seçimlerden çok daha kritiktir. Çünkü Türkiye ilk kez bütünüyle siyasetinin şekilleneceği yeni bir döneme girecek bu seçim sonrası. Hem Köşk'te ilklerin yaşanacağı bir dönem başlayacak hem de iktidar ve muhalefet kadroları yenilenecek.
İsterseniz Köşk'teki ilkler neler olacak, ondan bahsedeyim biraz. Büyük ihtimalle ilk turda Çankaya'ya çıkış vizesi alacak Erdoğan'la birlikte, Türkiye başkanlık sistemi ile tanışmaya başlayacak. Erdoğan anayasal bir hak olmasına karşın bugüne kadar hiçbir cumhurbaşkanının kullanmadığı yetkileri kullanmaya başlayacak. Yani bugüne kadar sembolikvari bir değeri olan Cumhurbaşkanlığı makamı o görüntüden kurtulacak. 12 yıldır nasıl bir performans sergiliyorsa aynısını hatta daha fazlasını sergilemeye devam edecek.
Zaten tanıdığımız Erdoğan diğerleri gibi Köşk'e iki seksen serilip arada bir verilen resepsiyonlarda yüzlerce insanın elini sıkmak için kapıya dikilecek bir karaktere sahip değil. Durmaz. Durmadığı gibi halkın kendisine güvenini sarsmamak için de verilen yetkiyi dibine kadar kullanır.
Yeni Cumhurbaşkanı kim olursa olsun olması gereken de budur zaten. Köşk'e çıkacak kişi halktan aldığı yüzde 50'nin üzerindeki yetkinin hakkını vermek zorundadır. Diyelim ki bu kişi Demirtaş oldu... Onun da izlemesi gereken yol, çizmesi gereken profil budur.
Gelelim şimdi Türkiye siyasetinin yeni alacağı şekle... AK Parti'nin durumu malum. Genel başkanlarını Köşk'e uğurlamaya başladıkları anda yeni kadrolarının kimlerden oluşacağını tartışmaya giriştiler bile. Partinin yeni genel başkanının ve başbakanının kim olacağı konusunda kulisler birbirini kovalıyor ama açıkçası o kişi ya da kişiler şudur diyemiyorum. Var benim de duyduğum bir iki isim ama şu anda bunları deklare etmek çok doğru mu bilemiyorum.
Diğer partilerin durumuna gelirsek.
Lütfen not edin bir kenara! 10 Ağustos'un ertesi günü Erdoğan davul, zurnayla Köşk'e çıkarken Kılıçdaroğlu da partisinin genel merkezinden arkasından tava tencere çalınarak evine yollanacak. Allah var. CHP seçmeni çok sabır gösterdi kendisine. Göreve geldiği günden bu yana sergilediği başarısızlıklara çok fazla tahammül edildi.
Biliyor musunuz? Ben bazen Kılıçdaroğlu'nun gizli bir Erdoğan ya da AK Parti hayranı falan olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu kadar hata asla bilmeyerek yapılamaz. Sanki muhterem partisine değil de, el altından iktidara çalışıyor gibi bir manzara sergiliyor. Ama sona yaklaştı artık. Kimseye, partisindeki kurmaylarına dahi sormadan Pensilvanya'daki Sakalsız, Aydın Doğan, Demirel'in telkinleri ile elinden tutup çatıya çıkarttığı Ekmeleddin İhsanoğlu'nun seçimi kaybetmesinin bedelini ağır ödeyecek bu defa. Daha fazla tamah edileceğini kesinlikle zannetmiyorum.
Bahçeli'nin durumunun da pek farklı olacağını sanmıyorum. Aslına bakarsanız ben onun son nefesine kadar o koltukta oturmasını arzu ediyorum. Çünkü ülkücü ve milliyetçi camianın içinde Türkiye meselelerini ondan daha makul, daha sağduyulu okuyabilecek başka lider yok.
Evet Kürt Meselesi'nin çözümüne asla destek vermedi; "Biz de varız" diyerek ama en azından azgın bir ırkçı kimlikle politika yapmadı. Dönem dönem sokakları kışkırtıp Türk ve Kürtleri birbirine düşürmek isteyen provokatörlerin ne amaç güttüklerinin farkına vararak camiasını hep itidalli olmaya çağırdı. O yüzden gitmese daha iyi olur ama Devlet Bey de gider. Gönderirler yani. Çünkü Erdoğan'ın aktif siyasetten çekilmesi ile birlikte siyasette bambaşka bir yarış başlayacak.
Kabul edilsin edilmesin onların başa çıkamadıkları AK Parti değildi. Tayyip Erdoğan'dı. O artık bambaşka bir pozisyona geçiyor. Ondan sonrasını ben de çok merak ediyorum.
Bakalım o olmadan 12 yıl boyunca genel başkanlığını yaptığı partinin mensupları ve onun karşısında yenilgi üzerine yenilgi yaşamaktan bitap düşen muhalefet partileri ne yapacak?
