Şimdi değil, ta en başından beri söylüyorum. "Bunlar... Devlet içinde kendilerine ayrı bir imparatorluk kuran bu paralellerin esas derdi çözüm sürecini baltalamak. Savaşın yeniden başlamasını sağlamak!" diye ama anlatamıyorum! İstemiyor kardeşim bu adamlar barış filan. Çünkü bu barış, kuyrukçuluğunu yaptıkları malum dış mihrakların işine gelmiyor. Çünkü o dış mihraklar biliyor ki, Türkler ve Kürtler el ele verdiğinde Türkiye bulunduğu bölgede en güçlü ülke olacak. Onun için de epey zamandır sinsi sinsi, el altından oyun üzerine oyun kuruyorlar!
Düşünün... Devlet bütün riskleri göze alıp, 40 yıldır süren ve kardeşin kardeşi öldürdüğü bir savaşı sonlandırmak için masaya oturuyor. Çözüm için türlü türlü öneriler getiriyor. Muhatabına "İnin dağdan artık... Gelin birlikte siyaset yapalım!" diyor. Ama bir bakıyorsunuz, aynı devletin polisi ve yargısı bir torba açıyor, adını KCK koyduğu ve dağa çıkmayıp düz ovada siyaset yapmayı tercih eden ne kadar Kürt varsa "terörist" diye yaftalayıp cezaevlerine tıkıyor!
Devlet ileri demokrasiyi getireceğini savunup sadece Kürtler'e değil, Türkiye'nin tüm yurttaşlarına özgürlükler, insan hakları konusunda güvence verdiğini söylüyor. Ama bir bakıyorsunuz aynı devletin yargısı Türkiye'nin girilmesi çok zor olan Galatasaray Üniversitesi'ne yüzde 1'lik dilimle giren zekâ küpü 20 yaşındaki Cihan Kırmızıgül adlı genci "puşi" taktığı için 11 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıyor!
Bakın verdiğim bu iki örnek çok önemli. Devletin politikalarına evvelden beri kafa tutan paralel bir devletin olduğunun bariz kanıtıdır. Daha o günlerde belliydi devlet içinde başka bir devlet olduğu. Hükümet de ve hükümet yanlısı bir kısım medya mensubu da göremedi ayrı konu ama bana göre çok netti o günlerde bu yapının fotoğrafı! Keşke o gün görülebilseydi ve daha o günlerde alenen ülkenin iç huzurunu, dinamiklerini bozmak isteyen bu paralel yapıya müdahale edilseydi.
Gerçi nasıl görecekti? Görse ne yapacaktı? Yeni yeni anlaşılıyor daha kimin kim olduğu, kimin millete hangi niyetlerle takla attırmaya kalktığı! Adamlar o kadar sinsi ve öyle bir maskelemiş ki kendilerini, devletin en mühim politikalarının hayata geçirilmesinde en hassas pozisyon alması gereken iki önemli bakanlığı bile ellerine geçirmişler.
Yani çoğunuz henüz tanıştınız bu paralel yapıyla ama bilin ki bu yapı ve Türkiye'nin birliğini, bütünlüğünü bozmak için gösterdikleri gayretkeşlik yeni değil. Çok üzülüyorum tabii... Çünkü binlerce gencin hayatı karartıldı göz göre. Binlerce insanın evine incir ağacı dikildi. Emin olunuz ki Gezi'de hayatını kaybeden o 6 gencin katili de bu paralel yapıdır. Hep Türkiye'nin düzenini bozmaya ve geleceğimizi bildikleri yöntemlerle hâkimiyet altına almaya çalıştılar.
Dün KCK soruşturmasıyla hayatı karartılan bir genç arkadaşımın yazdığı mektup üzerine kaleme aldım bu yazıyı. Mektubunda anlattıklarını okuyunca hem hıçkırarak ağladım hem de hatırıma geldi işte Cihan Kırmızıgül ile ilgili yazdığım o yazı. "Allah'tan da mı korkunuz yok sizin?" diyerek haykırmışım İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararına. Tekrar gözden geçirince ve söz konusu mahkemenin geçen hafta da eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ için savcı Zafer Koç'un tahliye talebini reddeden mahkeme olduğunu fark edince deliye döndüm tabii.
Biliyorum ki ne desem, ne yazsam boş! O nedenle izninizle sormak istiyorum ben bu mahkeme başkanına ve üyelerine: Sayın hâkimler... İzah eder misiniz nedir hukuktaki kriterleriniz? Kararları hangi hukuk diline göre veriyorsunuz? Evrensele göre mi, yoksa paralel evrene göre mi? Zahmet olacak ama bunun açıklamasını yapabilir misiniz bize?
(Bu arada girin arşive ve taktığı poşu nedeniyle 11 yıl 3 ay ceza alan Cihan'ın kararına verdiğim tepkiyi okuyun lütfen. http://www.sabah.com.tr/ Yazarlar/yukselir/ 2012/05/13/ allahtan-da-mi-korkunuz-yoksizin)