Adana'dayım... Bir grup Arap Alevisi (Nusayri) yurttaşımızın bir araya gelip kurduğu Kerrariye Kültür ve Dayanışma Derneği'nin düzenlediği panele katılmak için. Size bu satırları yazdığım dakikalarda henüz panel kısmına geçiş yapmamıştık. Ancak sabah saatlerinden beri bir arada olduğum dernek yöneticileri ile yaptığım sohbetten hareketle size anlatmak istediğim bazı önemli şeyler var.
Nusayrilik hakkında az buçuk bir şeyler biliyordum ama Nusayriliği bir hayat felsefesi olarak kabul eden ve yaşayan insanlarla daha evvel hiç bu kadar yakın olmamıştım.
Öncelikle Nusayriliğin Anadolu Aleviliği ile benzerliklerini ya da farklarını anlamam konusunda bana yardımcı olan başta derneğin başkanı Murat Barbaros olmak üzere son derece sıcak konukseverlik gösteren herkese teşekkür ediyorum. Eğmeden, bükmeden, çarpıtmadan bütün sorularıma tek tek cevap verdiler.
Bir kere şu gerçek ki; Anadolu Aleviliği ile Nusayrilik arasında 'dağlar kadar' diyebileceğimiz seviyede farklılık var. Gerek inançlarının sahip olduğu ritüeller, gerekse kültürleri bakımından bambaşka bir yaşam biçimine sahip olan Nusayri kardeşlerimizin Türkiye ve Suriye arasında başlayan gerilim sebebiyle sıkıntı yaşıyor olmalarını görmek inanın beni üzdü. Çok mutsuzlar...
Bu mutsuzlukların tek nedeni var; o da vaktinde sadece ona değil, babası Hafız Esad'a bile mesafeli duruş sergileyen Türkiyeli Nusayrilerin son süreçte yaşananlar dolayısıyla toplumun artık kendilerini bu toprakların değil, Suriye topraklarının bir parçası olarak görmesi ve Suriye lideri Beşar Esad ile Türkiye arasında yaşanan tatsız diyaloglara dahil edilmiş olmaları.
Daha evvel hiç görmedikleri bir öteki muamelesi ile karşı karşıya kaldıklarına inanan bu kardeşlerimizin bir an evvel gönül kırgınlığını gidermemiz gerektiğini söylemem lazım. Çünkü bu kırgınlık giderilmezse maalesef bu topraklarda onarılması çok güç derin yaralara dönüşeceğinin sinyallerini aldım bugün.
Bir gerçeğin altını bir kez daha çizmek istiyorum.
Bilindiği gibi Türkiye coğrafi konumu, sahip olduğu potansiyeli, siyasal ve ekonomik gücü bakımından bölgesinde lider olmaya aday bir ülke. İşte ülkemizin sahip olduğu potansiyelin kendileri için tehdit oluşturabileceğini düşünen iç ve dış odaklar, inanç ve etnik farklılıkları suiistimal ederek yarattıkları süni gündemle bir kardeş kavgası çıkarmaya çalışmakta. Daha önceleri Kürt coğrafyasını oyun parkına çeviren bu mihraklar son 1 yıldır işlerin yoluna girdiğini görünce rotayı bu kez Nusayri kardeşlerimizin yaşadığı bölgeye çevirmiş durumda. Yeni oyun alanları maalesef bu bölge. Bunların nasıl oyunlar oynadığını, neler yaptığını tek tek yazmayacağım. Ancak ta 1880'lerde hazırlanan raporda; "Türkiye, misyonerlik faaliyetleri için Ortadoğu'nun anahtarıdır!" ibaresini düşen Hıristiyan misyonerlerin şu aralar Adana, Mersin, Hatay ve civarındaki Nusayriler arasında dolaştıklarını ve yoğun bir biçimde faaliyette bulunduklarını önemle dikkatinize sunacağım.
Keşke imkan olsa da bugün duyduklarımın tümünü anlatabilsem sizlere. Anlatılanlar son dönemde bölgede çok can sıkıcı bir tablonun yaşandığını koyuyor ortaya. Bizim bu tabloyu bir an evvel değiştirmemiz lazım. Burada en büyük görev siyasal iktidara yani hükümete düşüyor. Siyasal iktidarların toplumun birlik ve beraberliğine yönelik projeler geliştirme sorumluluğu vardır. Toplumdaki hiç kimse inancından, sahip olduğu etnik kökeninden dolayı ötekileştirilmeyi ya da kendisini öteki olarak görmeyi hak etmez! Uygar toplumlarda herkes eşit ülke vatandaşıdır. Eğer bu bilinçten hareket edilebilirse de hiçbir mihrakın bu temel değerlerimizi istismar etmesi mümkün olmayacaktır.
Lütfen dün Kürtler bugün de Aleviler ve Nusayriler üzerinden oyun oynamak isteyenlere izin vermeyelim.
Bir an evvel Nusayri kardeşlerimize bu ülkenin gerçek sahiplerinden olduklarını hissettirelim ve en önemlisi bu kardeşlerimize ortak mezheplerinden dolayı Suriye Lideri Beşar Esad'la değil, bu ülkede yaşayanlarla, yani bizlerle akraba olduğunu anlatalım!