"Yıllarca bunu söyledim. Türk ve Kürt halkları kardeştir ve yıllarca da böyle kalacaktır. Ve yıllarca Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünü savunduğumu söyledim. Binlerce yıl da bölünmeyeceğini savunuyorum ama Kürt realitesini kabul etmek zorundadır bu ülke! Bu kadar! Bunu söylüyorum!"
Sadece bunu söylüyordu. Bugün doğusuyla, batısıyla herkesin kabul ettiği bir gerçeği haykırıyordu Ahmet Kaya. Düşünün, yüz yıl falan evvel değil bu söyledikleri, topu topu 14 yıl önce! İşte dün "Fazla şey istemiyoruz. Bizi de, biz Kürtleri de görün" dediği o gece ve sonrasında, ölümüne kadar geçen sürede yaşadıklarının filmini izledim. Keşke o rezil gece ve sonrasında yaşanan alçaklıkları bir kez daha hatırlayabilmek adına "Yağmurlu Ülkenin Sürgünü" adlı belgeseli siz de izleyebilseniz. Başını Hürriyet gazetesinin çektiği büyük Türk basınının kalleşlikleri net biçimde gözler önüne serilmiş. Gerçekten de ülkesini böylesine seven ve sahiplenen bir sanatçıya yapılabilecek en büyük zulmü yapmış bu ülke!
Aslında söz konusu belgesel yıllar olmuş piyasaya çıkalı ancak satışı ve dağıtımı sadece Avrupa'da yapıldığı için yeni gördüm. Tabii önemli bir tarihi kayıt olan belgeseli bana ulaştıran Hayri Ayrav'la da uzun uzun sohbet imkânım oldu. Enteresan şeyler öğrendim. Mesela belgeselin piyasaya çıkmasının hemen öncesinde Hürriyet'in kendisiyle iletişime geçmesi gibi. Gazetenin ombudsmanı Faruk Bildirici tarafından arandığını söyledikten sonra gelişmeleri şöyle anlatıyor Ayrav:
"1993'te Berlin'deki o geceye ait ve sadece bende olan orijinal görüntüleri yayın kurulu ile birlikte izlemek istediklerini söyledi. Ben de Türkiye'ye gelme imkânım olmadığını ancak Almanya'ya gelmeleri halinde görüntüleri izleyebileceklerini söyledim. Bunun üzerine Avrupa'dan bir yetkiliyi gönderdiler. Birlikte izledik ve yetkili hem Ahmet Kaya'nın o gece yaptığı konuşmaların, hem de sahne arkasındaki fotoğrafın foto montajla nasıl çarpıtıldığını gözleriyle gördü ve gördüklerini de hemen gazetenin merkezine aktardı. Sonradan Bildirici ile bir kez daha görüştüm telefonda. O gün bana bu konuyla ilgili 40 sayfalık bir rapor hazırlandığını ve kamuoyuna açıklama yapılıp özür dileneceğini söyledi. Ancak nedense rapor yayımlanmadı ve Bildirici'nin söz ettiği özür de yapılmadı!"
Raporda yer aldı mı bilmiyorum ama Bildirici, Ayrav'a haberin Almanya'dan değil, Antalya bürodan servis edildiğini aktarmış. Ve işe bakın ki bu haber, olayın geçtiği Almanya'dan teyit alınmadan baskıya verilmiş.
Ayrav'ın söyledikleri üzerine bir küçük araştırma yaptım ve tabii duyduklarım karşısında da kalakaldım. Evet gerçekten de Hürriyet Yayın Kurulu Ahmet Kaya'nın vatan haini ilan edilip sürgününe ve sonrasında da ölümüne neden olan "Ayıp ettin gözüm!" başlıklı haber ile ilgili geniş bir çalışma yapmış. Yayın kurulu bu konuda açıklama yaparak özür dilemeyi kararlaştırmış ancak söz konusu kalleşlikten bizzat sorumlu olan Ertuğrul Özkök kurul üyelerinin bu kararına karşı çıkmış. "Hata benim hatam! Siz karışmayın! Ne yapılacaksa ben yaparım!" deyip sonra da kalkmış gitmiş Paris'e... Pere Lachaise Mezarlığı'na... Anlayacağınız muhterem yaptığının tam bir kalleşlik olduğuna gerçekten inandığından, ondan özür ya da af dilemek istediğinden filan gitmemiş Ahmet Kaya'nın mezarı başına! Meğer gitmesinin ve rahmetlinin başucunda o boy boy pozları vermesinin tek nedeni 20 yıl yönettiği ve hâlâ yazarı olduğu gazetenin manşetinden rezil edilmesini engellemek yani berbat haberciliği ile ilgili hazırlanan o 40 sayfalık raporu sumen altı etmekmiş!