Ne güzel demiş atalarımız; "Bir adamı 40 gün sırtında taşı, 1 gün indir senden daha kötüsü yoktur!"
Bugünlerde ben de böyle bir durum yaşıyorum sevgili okurlarım.
Çünkü, İstanbul İl Başkanı olduğu an itibarıyla demokrat duruşu, kişiliği nedeniyle destek verdiğim, parti içi statükoyla mücadelesinde hep yanında olduğum, her zaman bir ağabey gibi sevip saydığım Gürsel Tekin için artık ben bir "kötüyüm!" Önceki akşam Beyaz TV'de her hafta katıldığım programına tam girmek üzereyken CHP'li bir haber kaynağım aradı. Çıldırmış gibiydi. Çünkü Tekin, Fikri Sağlar ve Gürbüz Çapan'ın partiye geri dönüşünün bizzat onun tarafından kurulan bir oyunla engellendiğini anlattığım yazımdan hareketle şahsımla ilgili hakaret içeren ifadeler kullanmıştı bir televizyon programında.
Tekin'in benimle ilgili, "Cahil-cühela. İş olsun diye yazıyor. Ciddiye bile alıp aramıyorum. Gazeteci filan değil. Gazeteci bozuntusu!" hakaretlerini kendine yapılmış duygusu taşıyan kaynağım; "Cevap vermelisin bu hakaretlere! 'Çevir kazı yanmasın' mantığı ile yaptığı bu açıklamalarla belki kamuoyunu yanıltabilir ama o toplantıda bulunan ve yazdıklarına gözleri ve kulaklarıyla bizzat şahit olan 80 kişiyi aldatamaz!" şeklindeki gazlamalarına rağmen kötü bir cümle kuramadım canlı yayında Tekin hakkında.
Çünkü dedim ya! Severim kendisini. Saygı duyarım.
Sadece, "Valla inanamıyorum hakkımda kurmuş olduğu bu cümlelere. Canı sağ olsun!" demekle yetindim Çarşamba gecesindeki programda.
Fakat dün bazı gazetelerin Tekin'in, Kanal A'ya yapmış olduğu bu açıklamaları haberleştirdiğini görünce en azından yazdıklarımı şiddetle yalanlamasına ilişkin birkaç söz söylemem gerektiğine inandım.
Diyor ki mesela açıklamasında; "Başvuruyu parti meclisine indiren benim!"
Pardon ama ben aksini mi söylemiştim önceki günkü yazımda? "Sağlar ve Çapan'ın yeniden dönüş dosyasını Tekin değil, Kilimci Kör Hasan parti meclisi gündemine getirdi" falan mı demiştim?
Kaldı ki CHP'yi az biraz yakından takip eden bir gazeteci nasıl bilmez bu tür dosyaların mesuliyetinin örgütten sorumlu genel başkan yardımcısına ait olduğunu!
Ben de diyorum ki zaten; "Dosyayı getirdiler ama arkasında durmadılar! Bizanslılarınkini aratmayacak bir oyunla her iki ismi de harcadılar!"
Peki ne oldu?
O gün bizzat orada olan üyelerin anlatımlarından yola çıkarak, kurulan bu oyunu habercilik yapıp deşifre ettiğim için cahil oldum. Cühela oldum. Gazeteci bozuntusu oldum.
İzninizle sormak istiyorum Gürsel Tekin'e sevgili okurlarım.
Hadi diyelim ki bu deşifre seni sinirlendirdi, sıkıntıya soktu ve kameraları karşında görünce dayanamayıp alenen hakaret ettin bana.
Eyvallah! Ama bunu yaparken yanı sıra yazıdaki iddialarıma neden cevap vermedin?
Lütfen söyle bana toplantıda Sağlar'ın geri dönüşüne ilk itirazı başlatan, sonrasında da ısrarlıca devam eden Mahmut Tanal kimdir?
Bu kişi sen İl Başkanı iken partinin İstanbul'daki avukatı mıydı, değil miydi?
Sen bu arkadaşı kendi kontenjanından parti meclisine taşıdın mı taşımadın mı? Bu arkadaş halihazırda senin avukatlığını ve danışmanlığını yapıyor mu, yapmıyor mu?
Ne yani beni yalanlarken, yeni dönemde Şahin Mengü'nün yerini alan, senden ya da Sayın Kılıçdaroğlu' ndan habersiz bir dilekçeye imza bile atamayan Tanal'ın sizlerin bu konudaki fikrini almadan, sormadan parti meclisinde "hır" çıkarttığını mı söylemeye çalışıyorsun?
Öyle mi?
Sayın Tekin. Siz belki bu uyduruk teorinizi İklim Bayraktar gibi çakma gazetecilere falan yutturabilirsiniz ama CHP siyasetini çokkk derinden bilen bana ve benim gibilere asla yutturamazsınız!
Cümle âlem biliyor ki o partide, Tanal senin en yakın adamın ve o adamın senden habersiz işgüzarlığa falan soyunmuş olması da mümkün değil!
Bir kere bu hareketi siyasi jargona ters!
Madem ekip ruhuna ters düşecek duruşlar sergiliyor ve Sağlar gibi değerli bir ismin partiye yeniden dönüşünün önünde engel çıkararak durduk yerde partinin kamuoyunda tartışılmasına sebep oluyor...
O halde ne tutuyorsun yanında?
Gönder gitsin o zaman!
Ha bir de soranlara; "Meclis üyeleri kendi iradelerini kullanmışlar. Bizi takmadılar, telkinlerimize aldırış etmediler! Kazadır bu!" biçiminde falan yorumlar yapıyormuşsun.
İnan bana gerçek buysa zaten o zaman durum daha da vahim demektir.
Çünkü bu şu demektir; Demek ki, sen de, Kılıçdaroğlu da, örgütçülükten, liderlikten filan zerre kadar çakmıyor, kendi ellerinizle parti meclisine taşıdığınız adamlarınızın bile gözünüzün içine baka baka altınızı oyuşlarını öylece seyrediyorsunuz!
Eee valla böyleyse zaten geçmiş ola! Hayırlara vesile ola! Sağlık ola!