Sevgili okurlarım. Yukarıda anlatılan olay hayal mahsulü falan değil. Ne yazık ki bu trajikomik olayı yaşayan çocuk şu anda 13 yaşında olan benim oğlum Deniz.
Pekala, son derece basit gibi görünen bu olayı neden sizlere aktarma ihtiyacı hissettim acaba?
İki nedeni var.
Birincisi... Henüz 5 yıl evvel yaşanan bu olay ve benzeri olaylara bakılarak, Türkiye'nin demokratikleşme yolunda, nerelerden nerelere geldiğini somut olarak ortaya koyabilmek. Onların adlarını bile anamadığımız yılların artık çok geride kaldığını, Türkiye'nin geri dönülemez bir değişim sürecine girdiğini örnekleyerek anlatmak için. İkincisi... At izinin it izine karıştığı günümüz politik ortamında, bazı densiz ve kendini bilmezlerin, devrimci-demokrat idollerimiz olan Deniz Gezmiş ve arkadaşları Hüseyin İnan ile Yusuf Aslan adını pespayece kullanmalarına karşı tepki koymak için... Çünkü kabul edemiyorum. Çünkü midem kaldırmıyor. Çünkü onları okudukça, onları dinledikçe kusasım geliyor. Çünkü idama giderken dahi son sözleri, "Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği!" olan Deniz Gezmiş'i, statükocu ve kafatasçı zihniyetin sahiplenmesini hazmedemiyorum. Çünkü onların mücadelelerindeki en büyük arzuları olan bugünkü demokratik açılımı acımasızca yerden yere vuran, hain ve de gaddar bazı gazeteci-yazar taifesinin, arsızca bizim üç fidanımız üzerinden hâlâ prim sağlamaya çalışmalarına tahammül edemiyorum.
Kim mi bunlar?
Söyleyeyim. Girin arşive. Bakın Ergenekoncuların avukatı gibi kalem oynatanların son üç günde neler yazdıklarına. Anlayın kim olduklarını! Hepsi birbirinden sahtekâr. Hepsi birbirinden utanmaz!