Bazı bankacılar önümüzdeki yılın zor olacağını söylemeye başladılar.
Neden zor olacakmış gelecek yıl? Şundan zor olacakmış:
Hem ABD Merkez Bankası'nın çıkış stratejisinin yarattığı belirsizlik hem de toplam talebi dengelemek için tüketici kredilerine getirilen sınırlamalar bankaları zorlayacak, diyorlar. Bu söylem kolay kazancı azaltacağından kendi sektörleri için haklı olabilir. Ama bu söylem sanki Türkiye ekonomisinin olumsuzlukları olarak algılanıyor. Oysa tam aksine dolar basımının azalması ve tüketici kredilerinin kısıtlanıp fonların ticari kredilere yönlendirilmesi bu ülke ekonomisi için çok olumlu olacak. Niye olumlu olacak? Çünkü kısa vadeli para akımlarının azalması bu ülkenin rekabet gücünü artıracak.
Tüketici kredilerinin ticari kredilere kaydırılması Türkiye'de üretimi çoğaltacak. İşte bu nedenle belki de bankalar için kârlı olmayan ülke ekonomisi için iyi olacak.
Tabii bu arada iki farklı fayda arasında çatışma olduğunu görüyoruz. Ve bu çatışma dış basında hızla Türkiye ekonomisi için olumsuz beklentiye dönüştürülüyor.
Hemen bir örnek verelim: Financial Times gazetesinin 27 Aralık 2013 nüshasında Türkiye'nin tasarruf oranlarının diğer yükselen ülkelere göre düşük olduğu bu nedenle cari açığın risk oluşturduğu ileri sürülüyor. Ve Türkiye'de yüzde 15 olan iç tasarruf oranlarının Hindistan, Endonezya gibi ülkelerde yüzde 30'un üzerinde olduğu belirtiliyor. Aslında bu karşılaştırma doğru bir yöntemle yapılmıyor. Niçin yapılmıyor?
Çünkü Hindistan ve Endonezya'da uygulanan kambiyo rejiminde yurtdışına serbestçe para çıkartılması mümkün değil. Oysa Türkiye'de isteyen istediği anda parasını hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan yurtdışına çıkartabiliyor. Dolayısıyla farklı kambiyo rejimlerini dikkate almadan tasarruf oranları karşılaştırması yapmak doğru olmuyor. O halde Türkiye'nin cari açığının yüksek olmasında Türkiye'de kazanılan paraların ve kurumsal tasarrufların serbestçe yurtdışına çıkartılmasının önemli rol oynadığını söyleyebiliriz. Böylece cari açığın finansmanı bir cepten bir cebe borçlanma şekline dönüştüğünden cari açık iyi bir kazanç kapısı haline dönüşüyor. Tabii bu arada sürdürülebilir hale geliyor.
Gelelim kriz beklentisi olanlara... Tabii makro göstergeler tutarlı olsa da beklentileri olumsuza çevirerek kriz çıkarmak mümkün.
Paul Krugman'ın ikinci jenerasyon parasal kriz tezleri bunun olabileceğini ileri sürüyor.
Fakat Türkiye'de krizlerin hep kamu maliyesi açıklarının yurtdışından kısa vadeli borçlanmalarla finanse edilmesinden kaynaklandığını dikkate alırsak böyle bir kriz mümkün görünmüyor. Çünkü bütçe açığı ve kamu borç yükü oldukça düşük seviyede ve devletin kısa vadeli dış borcu yok.
"Peki döviz kurlarındaki yükselme krize neden olur mu?" sorusu akla gelebilir.
Hemen cevaplayalım; olmaz. Çünkü kurların seviyesi yatırımları lüks tüketimden dış ticaret konu olan malların üretimine yöneltiyor. Dolayısıyla Türkiye ekonomisi daha sağlıklı hale geliyor.
Sakın korkmayın.