Taksim olaylarının ardından beyaz Türklerin Başbakan Erdoğan'ı hedef aldığı görülüyor. Daha önce de aynı şekilde beyaz Türkler Turgut Özal'ı hedef almıştı. Kamyonlara bindirdikleri eli sopalı kişileri Çankaya'ya çıkartıp "Çankaya'nın şişmanı, işçi düşmanı" diye bağırtmışlardı.
Sonra ne oldu? Özal öldürüldü. Yerine gelen Demirel-İnönü Hükümeti "kim ne veriyorsa beş lira fazlasını" verdi. Kadınları 38, erkekleri 42 yaşında emekli etti. Böylece bütçe açığı milli gelirin yüzde 24'üne ulaştı, kamu borç yükü milli gelirin yüzde 94'üne yükseldi, enflasyon yüzde 125 oldu. Hazinenin iki aylık borçlanması yüzde 200 faiz oranıyla yapılabildi. Kamu bankaları yağma edildi. Kredi karşılığı kamu bankalarına teminat olarak verilen arsa tapularının Türkiye yüzölçümünün üç katı olduğu görüldü. Hatta kredi kartı alamayacak kişilere banka kurma izinleri verildi. Bu kişiler kendi bankalarını soydular. Kısaca Özal'ın disiplinli maliye politikasının ardından, uygulanan popülist politikalar kimin işçi düşmanı olduğunu gösterdi. Özal'ı devirmek için iki anahtar vereceklerini söyleyenler, bırakın anahtar vermeyi işçinin elindeki anahtarları aldı. Çünkü uygulanan popülizm sonucu çıkan 2001 kriziyle 2 milyon işçi işinden oldu. İşçiler geçinebilmek için elinde ne var ne yok hepsini sattı.
İşte Özal'ın ölümünün ardından yapılan yağma tüm emekçileri zora sokunca bu defa siyaset 2002'de tümüyle yenilendi, AK Parti hükümet görevini üstlendi. Ve krizin Hazine'ye maliyeti olan 382 milyar lirayı kuruşuna kadar ödedi. Özellikle emekçiler devletten alamadıkları 13.5 milyar liralık tasarruf teşvik hesabında bekleyen alacaklarını aldılar. Ödenmeyen 3.5 milyar liralık konut edindirme yardımlarını tahsil ettiler. Kapılarında sabahın beşinde tek kol hizaya girdikleri hastanelere saygı gösterilerek kabul edildiler. 18 yaş altındaki tüm çocuklar bedelsiz sağlık hizmetine erişti. Fakir çocuklar için okul parası verildi. Kız çocuklarının okullaşma oranı yüzde yüze yükseldi. Her ile üniversite kuruldu. Evde hastası olana ayda 730 lira bakım parası ödenmeye başlandı. Ayda 100 lira taksitle emekçiler konut sahibi oldu. Alay konusu olan Türk parasındaki sıfırlar atıldı. Devletin net borç yükü yüzde 16'ya geriledi. Son on yılda fert başına gelir üç kat çoğaldı. Milli gelir 180 milyar dolardan 786 milyar dolara yükseldi. Dünya yolsuzluk algılama sıralamasında on yıl önce bu ülke 77'ncü sıradaydı şimdi 54'e geriledi. Son on yılda herkesin malının değeri arttı, özellikle beyaz Türklerin hisse senedi varlıkları çoğaldı. Tüpraş'ın değeri 2 milyar dolardan 6 milyar dolara, Akbank'ın değeri 2.3 milyar dolardan 17 milyar dolara yükseldi.
Peki bütün bunların ardından şimdi ne isteniyor? "Üslubu sert Erdoğan gitsin" diyorlar. Varsayalım, Başbakan Erdoğan "madem benden rahatsızsınız, köşeme çekiliyorum, ne haliniz varsa görün" dedi. İşte kriz o zaman çıkar. Çünkü ekonomi her ne kadar şoklara karşı dayanıklı hale gelse bile popülist politikalar devreye gireceğinden bir yıl içinde vatandaşın Erdoğan'a gidip "aman gel bizi kurtar battık" diyeceği kesin. Kısaca herkesin sağlıklı düşünmesinde fayda var.