İlk defa bir işadamları derneğinden adaletli gelir dağılımını konu alan bir film izledik. Cumartesi günü Anadolu Aslanları İşadamları Derneği'nin (ASKON) genel kurulu öncesinde izletilen bu filmde ekonominin adaletsiz yapısı tüm çıplaklığıyla gözler önüne serildi.
Sermayenin regüle edilmediği bir ekonomide güçsüzün nasıl ezildiği anlatıldı. Günümüz ekonomisinde adalete değil, finansal istatistiklere tapınılan bir dünya yaratıldığı belirtildi.
Filmin ardından konuşan ASKON Başkanı Mustafa Koca, "Biz ekonomiyle, parayla, kapitalle uğraşan insanlar olarak, alışılmışın aksine hak taksiminin doğru yapılmasından yanayız. Kamu, sermaye, akıl, emek hakkını doğru almalı. Rekabet adil, üretim doğaya uyumlu, tüketim israfsız olmalı" dedi.
Bu konuşmanın ardından kürsüye Başbakan Erdoğan geldi. "2008 krizinde, 'bu kriz, Türkiye'yi teğet geçecek' dedim. Bazıları dalgasını geçti. Kriz teğet bile geçmedi" diyerek başladığı konuşmasında önemli hatırlatmalar yaptı. Dört sene önce "IMF'den 35 milyar dolar alıp bize ver. Yoksa ekonomiyi batırırız" diyen, bu yolla kendi borçlarını vatandaşın sırtına yıkmaya çalışan İstanbul sermayesinin ve yandaşlarının o günlerde yaşattıklarını unutmadığını söyledi. Bugün Türkiye'nin IMF'ye 890 milyon dolar borcunun kaldığını, şimdi IMF'nin bizden borç istediğini belirtti.
Erdoğan konuşmasında şu hatırlatmaları da yaptı:
Devletin vergi gelirleri faiz giderlerini karşılamaz durumdayken Hazineyi devraldıklarını, çeteleri ve mafyayı bitirdiklerini, onların gasp ettiği paranın artık bütçeye gelir olduğunu söyledi. Eğitim, sağlık ve konut alanında kamu hizmetlerini yoğunlaştırarak yoksulların yanında yer aldıklarının altını çizdi. Doğu ve Güneydoğu'ya da 36 milyar liralık yatırım yaptıklarını açıkladı. Terörün büyümeye engel olduğunu, ayrıca büyük siyasi engellerle de karşılaşmalarına rağmen son on yılda 230 milyar dolar olan milli geliri üç kat büyüterek 800 milyar dolara çıkardıklarını, önümüzdeki on yılda da ekonomiyi üç kat büyüteceklerini duyurdu. Bu çok iddialı bir hedef.
Peki Başbakan Erdoğan ekonomiyi üç kat büyütebilir mi?
Bu soruya belli varsayımlarla "evet büyütebilir" cevabını verebiliriz.
Çünkü Erdoğan bütçe disiplini konusunda şahsına büyük bir güven yarattı.
Regülasyonu daima öne çıkardığı için modern finansın kahramanı sayılan Paul Volker gibi Erdoğan da son on yılda izlediği bütçe disipliniyle, dışlama etkisini (crowding out) en aza indirmesiyle ve bankacılığa verdiği çeki düzenle yeni bir finans kahramanı haline geldi. Türkiye'yi geçmişinde hiç yaşamadığı bir ekonomik sürece soktu.
Bugün Türkiye'de artık kamunun kaynak ihtiyacının en aza inmesi ucuz para kullanımına imkân sağladığı gibi, bankaların sermaye yeterliliğinin sıkı izlenmesi de sermaye piyasalarına güveni beraberinde getirdi.
Başbakan bu mali disiplini sürdürdüğü ve Kürt sorununu da çözdüğü takdirde Türkiye tam anlamıyla refah patlaması yapabilir ve ekonomi üç kat büyüyebilir. Çünkü Türkiye'de son on yılda eğitim, sağlık ve ulaştırma altyapısına yapılan yatırımlar önümüzdeki on yılda toplam faktor verimliliğini, sermaye birikimini ve emek kalitesini hızla çoğaltacak.
Buna bir de Kuzey Irak Kürt petrolü gibi değişkenler eklenirse, dış ticarete konu mal üretiminde Türkiye dünyada sayılı rekabetçi ülkelerden biri olacak. Böylece hızla büyüyen Afrika, Ortadoğu, ECO ve Rusya ekonomilerine ihracat ve bu ülkelerle doğrudan karşılıklı yatırımlar önümüzdeki on yılda Türkiye ekonomisini üç kat büyütebilecek.
Başbakan'ın son Afrika gezisini de bu gözle görmek gerekiyor işte.