Türkiye ekonomisi son dört ayda beklenenden daha iyi performans gösterdi. Çünkü Avrupa ekonomisinin daralacağı ve bu nedenle de Türkiye'nin ihracatının azalacağı düşünülüyordu.
Oysa beklenen olmadı, yılın ilk dört ayında Türkiye'nin ihracatı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 5.9 çoğaldı. İhracatın, ithalatı karşılama oranı yılın ilk üç ayında 54.6'dan 64.3'e yükseldi. Böylece dış ticaret açığı azalmaya başladı. Bu süreçte ihracatın yapısında değişiklik oldu. İhracat, Avrupa ülkelerine azalırken Afrika, Ortadoğu ve Asya ülkelerine arttı. Böylece Türkiye'de değişikliklere çok çabuk uyum sağlayan bir girişimci grubunun var olduğuna yine şahit olduk.
Gelelim S&P kredi derecelendirme kuruluşunun bütün bu gerçeklere gözlerini kapatıp Türkiye'nin notunu pozitiften durağana çevirmesine... Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin notunda pozitiften durağana yapılan görünüm değişiminin ideolojik olduğunu söyledi. Haklı, çünkü Türkiye, bizim içeriden gördüğümüzden daha hızlı sıçrama yapan bir ülke dünyada.
Tanınmış iktisatçı Jeffrey Sachs'ın belirttiğine göre, Türkiye, ABD, AB, BRICS ve Nijerya ile birlikte dünyanın beş kutubundan biri oldu. Bölgesinde rehber ülke haline geldi.
İşte bu gelişmeyi durdurmak isteyenler var. Onlar, Türkiye'yi dibe çekmek için çalışıyorlar. Bunun icin The Economist dergisi bile soğukkanlılığını kaybedip Türkiye'nin iç siyasetine yön vermeye kalktı. Genel seçimlerde kime oy verilmesi konusunda doğrudan ideolojik tavsiyede bulundu.
Dolayısıyla kredi derecelendirme kuruluşlarının da aynı yoldan gittiklerini söylemek hiç yanlış olmaz. Onlar da Türkiye'nin not görünümünü değiştirerek sıçramasına engel olmak istiyorlar. Çünkü Türkiye'nin notu yatırım yapılabilir seviyeye gelirse, ülkeye hemen 50 milyar dolar tutarında yabancı sermaye girişi olacak. Bu tutarda bir yabancı sermaye girişi, faizleri azaltıp yatırımları çoğaltacağından ekonominin büyümesine katkı yapacak. Hızlı büyüyen ekonomi, Türkiye'nin politik gücünü de artıracağı için dünya politikasına yön veren şahinler bunu istemiyor. Ve eski düzenin devamı tercih ediliyor. Diğer bir deyişle Türkiye'nin faiz yoluyla kolay para kazanılan ve bölgesel etkinliği olmayan bir ülke olarak kalması tercih ediliyor.
Tekrar Türkiye'nin notuna dönersek... Türkiye, geçtiğimiz iki yıl üst üste mali disiplin içinde hızlı büyüme sağlayan bir ülke oldu. 2010'da yüzde 9.2, 2011'de yüzde 8.5 büyüdü. Bu iki yılda, bütçe açığı yüzde 2'nin altına, kamu borç yükü ise yüzde 40'ın altına geriledi.
Böyle bir performansı son iki yılda gerçekleştiren bir ülke pek yok dünyada. Bu yıl da Türkiye beklenenin üzerinde büyüyecek. Çünkü mütekabiliyetin kaldırılması ve 2B olarak bilinen arazilerin satışı yasası ekonomiye gayrimenkul sektörü aracılığıyla yeni bir ivme kazandıracak.
Bir de 1 Temmuz'da uygulanmasına başlanacak olan Yeni Ticaret Kanunu (TTK) kamu kesiminde sağlanan disiplinin ardından özel sektöre de disiplin getirecek. Böylece günlük ticari hayat 1 Temmuz'dan itibaren artık AB'ye uyumlu hale gelecek. Sadece yeni TTK bile riskleri azaltan bir etken olarak Türkiye'nin notunun artırılmasını gerektiriyor ama notçuların Türkiye'ye kasıtlı bakışları ısrarla sürüyor.
Gelelim notçu kuruluşun "Türkiye'de enflasyon yüksek" eleştirisine... Dün on iki aylık tüketici enflasyonu yüzde 11.14 olarak açıklandı. Tabii bu oran hedefin üstünde ama Türkiye'de enflasyonun yüzde 65.9, büyümenin yüzde 0.9 olduğu 1991'de kredi notu BBB'ye yükseltilmişti.
Üstelik şu anda enflasyon, bütçe açığını finanse etmek için para basmaktan kaynaklanmıyor. Küresel emtia fiyat artışlarından kaynaklanan bir maliyet enflasyonu yaşanıyor. Bu nedenle enflasyondaki yükseliş geçici bir durum. Anlayacağınız notçu kuruluşun gerekçeleri asla inandırıcı değil. Türkiye'nin notu kasıtlı olarak aşağıda tutuluyor. Kısacası bu ülke yüksek faiz ödesin ve soygun devam etsin isteniyor.