Kredi derecelendirme kuruluşları, Türkiye'nin notunu, batmış olan İrlanda ve İzlanda'nın bile altında tutarak daha çok faiz ödemesine neden oluyorlar. Kredi notunun haksız yere düşük tutulması nedeniyle Türkiye Hazinesi yılda fazladan yaklaşık 14 milyar lira faiz ödüyor.
Buna rağmen bazıları, derecelendirme kuruluşlarının bilimsel çalıştığını söyleyerek Türkiye'ye verdikleri notları adeta övüyorlar. Şu gerçeği ise hiç dile getirmiyorlar. Bu kredi derecelendirme kuruluşlarının 2008 krizi öncesinde kaya gibi sağlam notu verdikleri bankalar, şirketler ve ülkeler kâğıttan kuleler gibi birer birer çöktü. Derecelendirme kuruluşlarının notlarına bakıp tasarruflarını bu kurumlara yatıranlar bütün mal varlıklarını kaybettiler. Emekli maaşlarını bile alamadılar.
Bunlar yüzünden tam bir ekonomik tsunami yasandı ve milyonlarca insan işsiz kaldı. Bu kredi derecelendirme kuruluşlarının bilimsel çalışmadığı hatta parayı alıp istenen notu veren birer sahtekâr oldukları ortaya çıktı. Mahkemeye verildiklerinde de, "biz, ABD anayasasının fikir özgürlüğü maddesine dayanarak fikir beyan ediyoruz, söylediklerimiz bizi bağlamaz, bu nedenle sorumlu değiliz" diyerek paçalarını kurtarmaya çalıştılar.
Bu derecelendirme kuruluşlarından S&P, Obama karşıtlarından aldığı rüşvetle mi yoksa aldığı emirle mi Başkan Barack Obama'yı zora sokmak istedi bilinmiyor ama... ABD'nin notunu düşürmeye kalkınca başındaki CEO'su apar topar görevinden azledildi. Kısacası bu derecelendirme kuruluşlarının kendi dayanıklılıkları da bugün en düşük seviyede bulunuyor.
Niye anlattık bütün bunları derseniz... Türkiye'nin notunu haksız yere düşük tutan ve halk arasında "notçu" olarak anılanlara "Niye Türkiye'nin notunu artırmıyorsunuz?" diye sorduğunuzda, önce, "12 Haziran 2011 seçimleri var. Bir görelim bakalım tek parti mi, yoksa koalisyon mu çıkacak" dediler. Seçimlerde AK Parti yüzde 50 oyla iktidar olunca, bu defa, "cari açığınız yüksek" görüşünü ileri sürdüler. Oysa Türkiye ekonomisi seçim öncesinde de yüksek cari açık veriyordu.
Neyse dün, Şubat 2012 cari açık rakamları yayınlandı. Cari açık beklenen 4.5 milyar doların da altında, 4.2 milyar dolar olarak gerçekleşti. Hatta bu yılın ilk iki ayında cari açık geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 16 azaldı. Ve 12 milyar dolardan 10.1 milyar dolara geriledi. Yine notçuların en son raporlarında, "doğrudan yatırım alamıyor" dedikleri Türkiye, geçen yılın aynı dönemine göre bu yılın ilk iki ayında doğrudan yatırımlarını 544 milyon dolardan 1.4 milyar dolara çıkartarak, neredeyse üç kat çoğalttı. Ayrıca kısa vadeli sermaye girişleri de azaldı.
Bütün bunlar olurken sanayi üretimi de bu yıl şubatta geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4.4 arttı. Reel kesim güven endeksi 2011 sonunda 97.2 seviyesinden Mart 2012'de 112.9'a yükseldi. Yine tüketici güven endeksi, yıl başına göre 1.2 puan artarak Şubat 2012'de 93.2 oldu. Kısacası notçuların açıklamalarında olumsuz bekledikleri tüm göstergeler olumlu geldi.
O halde notçular Türkiye'nin notunu niye yükseltmiyor? Göreceksiniz, şimdi de "Türkiye'nin güneyinde Suriye sorunu var, bir bekleyelim" diyecekler. Oysa aynı bölgede ekonomik göstergeleri Türkiye'den iyi olmayan İsrail'in notu A seviyesinde bulunuyor. İsrail'in kamu borç yükü yüzde 74.4, bütçe açığının milli gelire oranı ise yüzde 4, Türkiye'nin kamu borç yükü yüzde 39, bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 1.4 seviyesinde.
Anlayacağınız, bu notçular para ve emir aldıkları faiz lobisinin patronlarının hizmetindeler. Kolay para kazanma kapısının kendilerine kapanmasını istemiyorlar. Dünyada ucuz olan parayı Türkiye'ye pahalıya satmak için de işte böyle ellerinden geleni yapıyorlar ve yapacaklar. Türkiye'nin notunu yükseltmemek için akla hayale gelemeyecek riskler yaratacaklar. İzleyin göreceksiniz.