Dün, Avrupa Birliği'ne üye 27 ülkenin büyüme rakamları açıklandı. Buna göre, Avrupa bu yılın Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında mevsim etkisinden arındırılmış olarak yüzde 1'in de altında sadece yüzde 0.2 oranında büyüdü. Hatta Almanya ve Fransa aynı dönemde sırasıyla yüzde 0.5 ve yüzde 0.4 oranında büyümemiş olsalardı, AB ülkeleri adeta yerlerinde sayacaklardı. Elde edilen bu büyüme rakamları yıllık hesap edildiğinde, AB'nin ortalama büyüme hızı yüzde 1.4 oldu. Almanya yüzde 2.5, Fransa'da da yüzde 1.6 oranında büyüdü. Türkiye ise bu yılın ilk altı ayında ortalama yüzde 10.2 oranında büyüdü. Türkiye'nin yıl sonunda büyüme hızının yüzde 7.5 olacağı tahmin ediliyor. Eğer tahminler tutarsa 2011'de Türkiye, Avrupa'dan 5 kat daha hızlı büyüyecek. İşte bu nedenle Türkiye'nin gelişmesi ve ihracat yapabilmesi için kendisi gibi hızlı büyüyen yeni pazarlara ihtiyacı var. Dolayısıyla bizim de, ABD gibi, hızlı büyüyen Asya-Pasifik ülkelerine yönelmemiz gerekiyor.
Gelelim Avrupa ülkelerinin sorunlarına... Euro Bölgesi'nde yer alan Portekiz, İrlanda, Yunanistan, İtalya ve İspanya'nın hatta Belçika'nın yüksek kamu borç yükü ve bütçe açığı problemlerini çözebilmeleri için ciddi olarak sıkıntıya katlanmaları gerekiyor. Ama görünürde böyle bir kemer sıkma, sıkıntıya girme gibi en küçük bir belirti yok. Çünkü IMF kendisiyle stand-by anlaşması imzalayan Yunanistan, İrlanda ve Portekiz'e adeta koşulsuz para dağıtıyor. Sırasıyla bu ülkelere, IMF, AB ve AB Merkez Bankası üçlüsü 229 milyar euro, 83 milyar euro ve 35 milyar euro para veriyorlar ve karşılığında hiçbir koşul istemiyorlar.
Oysa 2001'de IMF, Türkiye'ye yaklaşık 34 milyar euro verirken öyle koşullar öne sürdü ki adeta Türkiye'ye işkence yaptı. Peki neydi bu işkence benzeri koşul? Belki hatırlayacaksınız IMF, Türkiye'den, borçlarını azaltması için milli gelirinin yüzde 6.5 oranına denk gelen faiz dışı fazla ayırmasını istedi ve bunu yaptırdı da.
Yüzde 6.5 oranında faiz dışı fazla, topladığın vergilerden milli gelirin yüzde 6.5 oranına denk gelen kısmını harcamayıp borçlarını ödeyeceksin demek. Daha doğrusu çocuklara okul, süt, sağlık hizmeti vermeyeceksin, depreme dayanıklı konut yapmayacaksın, onun yerine borç ödeyeceksin demek.
Peki neydi IMF'nin Türkiye ile problemi? IMF'nin isteği, zengin yabancı alacaklıların alacağını hemen tahsil etmekti. Çünkü IMF Türkiye'ye adeta bu alacaklıların temsilcisi olarak geldi. Ve bu yüzde 6.5 oranında faiz dışı fazla insafsızlığını Türkiye'ye dayattı. Ama aynı IMF şimdi Yunanistan, Portekiz ve İrlanda'dan borçlarını ödemeleri için "faiz dışı fazla" ayırmasını istemiyor. Kozmetik bir takım koşullar öne sürüyor. Aşırı lüks harcamalarını kıs türünden önerilerde bulunuyor. Çünkü onların sıkıntıya girmesine maalesef kalbi dayanmıyor. "Onlar Avrupalı, böyle bir sıkıntıyı çekemezler, Türkler çeker nasıl olsa" düşüncesi hakim olsa gerek IMF yönetiminde.
Peki IMF'nin önerdiği koşullarda Portekiz, Yunanistan, İrlanda hatta muhtemel IMF borçlusu İtalya, İspanya, Belçika borçlarını öderler mi? Hayır ödemezler. Zaman kazanıp işi uzatırlar. Sonunda da Avrupa Para Birliği sürdürülemez hale geldiği için dağılabilir.
İşte, IMF'nin bu gevşek tavrını dikkate alarak, bizim, acilen yeni bir dış ticaret stratejisi belirlememizde fayda var. Aksi takdirde Avrupa'da yaşanacak uzun süreli durgunluk bizim büyümemizi ve 2023 hedeflerine ulaşmamızı engeller. Onların içmediği acı ilaç yüzünden biz kendimizi yine acı çekerken buluruz.