Türkiye'de dışarıda çıkan olumsuz bir yorumu hemen içeride büyütüp kullanmak politik bir araç haline geldi. Özellikle yabancı basında yayınlanan olumsuz yorumlar, politik rakibi yıpratmak için hemen bazı gazetelerde büyütülerek Türkiye'de okuyucuya aktarılıyor. Mesela son günlerde, özellikle "Türkiye'de tüketimin aşırı arttığı, ekonominin aşırı ısındığı" yorumları yabancı basında yer almaya başladı.
Bu yorumlara göre, Türkiye'deki yeni nesil, anne ve babalarından daha fazla para harcıyormuş. Yeni nesil yiyor, içiyor, modayı yakından takip ediyor ve çok sayıda da hem telefon hem de yazışma fonksiyonu olan Black Berry'ler satın alıyormuş. Türkiye'nin yeni neslinde her alanda bir tüketim ve yatırım tutkusu çoğalmış.
Peki bütün bunlar Türkiye için olumsuz bir görüntü mü? Hayır. Gelişen bir ülkede genç kuşağın anne ve babalarından daha fazla tüketmesi normal. Bunu sorun olarak görmek pek akılcı değil. Aksine bu gelişmeler, iyiye gidişin bir göstergesi olarak değerlendirilmeli. Ama yabancı basında ülkedeki bu canlılık bir tehlike işareti gibi veriliyor. Türkiye, ucuz kredi bulup har vurup harman savuran bir ülke havasında değerlendiriliyor. Bu gidişin sonunda ülkenin bir krize gireceği belirtilerek, risk algısı artırılıyor. Çünkü "bazı çevreler", Türkiye'de faizlerin yükselmesini istiyor.
Başbakan Erdoğan, "Hedef, faizle enflasyonu aynı seviyeye getirmek" dediğinde, yani reel faizleri sıfırlamak istediğini belirttiğinde, Türkiye'nin içinde ve dışında kıyamet kopuyor. Çünkü Türkiye'den başka hiçbir ülkeden alamadıkları yüksek reel faizi kaybetmek istemiyorlar, kolay yoldan kazançlarının yok olacağını düşünüp panikliyorlar.
Zaten Başbakan Erdoğan'a kızanların büyük bir çoğunluğu da eski günlerdeki reel faizi arayanlar. Türkiye'de son dokuz yılda enflasyon oranı tek haneye gerileyince, faizler de düştü tabii. Hele nominal faizden enflasyon düşüldükten sonra geriye kalan faiz oranı olan "reel faizler", bir yıllık Hazine kâğıtlarında neredeyse yüzde 2 seviyesine geriledi. Tabii bu bazılarını çok rahatsız ediyor.
Reel faizlerin neden gerilediğine gelince... Reel faizlerdeki gerileme, bir ülkeye güvenin artmasıyla gerçekleşir. Türkiye ekonomisine olan güvenin çoğalması bizde de zamanla reel faizleri geriletti. Ayrıca piyasa koşulları da değişti. Artık eskisi gibi malı stokta bekletip zam yapmak mümkün değil bu ülkede. İşte bu nedenle bazılarının kolay yoldan kazanma alışkanlıkları bozuldu. İçeriden ve dışarıdan AK Parti Hükümeti'ne baskı çoğaldı. Hatta öyle ki, The Economist dergisinin bu haftaki nüshasında yayımlanan CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'yla ilgili bir yorum haberde, eğer iktidara gelirse, Amerika ve İsrail ile arasının AK Parti'den çok daha iyi olacağı ima edilerek Kılıçdaroğlu'nun adeta desteklenmesi istendi.
The Economist'te Kılıçdaroğlu'nu Gandhi'ye benzeterek "Gandhi'nin yükselişi" başlıklı yorumu yapanlar, CHP liderinin Amerika ve İsrail ile ilişkileri geliştirme sözü verdiğini ileri sürüyorlar. Eğer iktidara gelirse, Kılıçdaroğlu'nun Amerika ve İsrail'e çok yakın olacağını belirtiyorlar akıllarınca.
Oysa Kılıçdaroğlu'nu benzettikleri Gandhi, İngiliz emperyalizmine karşı pasif direnişle ülkesi Hindistan'ın bağımsızlığını sağlayan bir lider. Bizim Gandhi'nin, yani Kılıçdaroğlu'nun ise aslının aksine emperyalizmin günümüz temsilcileriyle yakın işbirliğine gireceğini ileri sürüyorlar. Belki dışarısı böyle bir Gandhi isteyebilir ama Türkiye vatandaşları istemez. Anlayacağınız Başbakan Erdoğan'ı indirmek için dış basını payanda olarak kullanmak isterken tuhaf yorumlar yapıyorlar, gülünç duruma düşmekten hiç çekinmiyorlar.