Bir ülkenin zengin ülke sınıfına girebilmesi için bazı koşullar öne sürülüyor. İktisatçı Jeffrey Sachs bu koşulları şöyle sıralıyor.
Bir, yüksek öğrenim çağındaki nüfusun yüzde 30'u yüksek öğrenime katılacak. İki, kamu ve özel sektörün toplam harcamalarının yüzde 1'i araştırmaya harcanacak. Üç, internet, mobil telefon kullanımı yaygın olacak. Dört, günlük gazete dağıtımı geniş bir alana yayılacak. Bütün bu aranan özelliklere ilave olarak da fert başına ulusal gelir 15 bin doların üzerinde olacak. Zengin ülke sınıfına girebilmenin şartları işte bunlar. Peki Türkiye şimdiki şartlarında böyle bir zenginliğin neresinde duruyor? Uzağında mı, yakınında mı duruyor?
Bir, Türkiye'de yetişkin nüfusta yüksek öğrenim görmüşlerin oranı yüzde 11 düzeyinde bulunuyor. Görüldüğü gibi bu oran yüzde 30 koşulunun epeyce altında. İki, kamu ve özel sektörün toplam araştırma harcamalarının ulusal gelire oranı yüzde 0.71'e varıyor. Üç, mobil telefon sayısında ise Türkiye 62 milyon telefon sayısıyla zengin bir görüntü veriyor. Nüfusun yüzde 87'si mobil telefon kullanıyor. İnternet kullanıcı yoğunluğu yüzde 38 düzeyinde bulunuyor. Günlük gazete tüm Türkiye'ye dağıtılıyor ama toplam 5 milyon adet satılıyor. Rakamlara baktığımızda, zengin ülke sayılmamız için yüksek öğrenim kriteri hariç diğerlerini kısa sürede tutturmak mümkün.
Gelelim en önemli ölçü olan fert başına gelir düzeyine... Satın alma gücü paritesine göre, Türkiye, 15 bin dolarlık koşula oldukça yaklaşmış durumda. 2010 programında fert başına gelir 13 bin 647 dolar civarında hesaplanıyor. Türkiye'nin birkaç yıl içinde 15 bin doları bulması çok mümkün.
Peki Türkiye'nin zengin ülke olmasını engelleyen ne? Türkiye'yi fakirliğe çeken şey "bürokratik vesayet rejimi"... Bürokratik vesayet, düşünce, inanç ve girişim özgürlüklerini kısıtlıyor. Eğer anayasa değişiklikleri referandumda kabul edilirse, bu sistem iyice delinecek. Yargının, ülkedeki yatırımları ideolojik olarak engelleme yetkisi ortadan kalkacak. Bürokrasi, keyfi olarak yetki kullanamayacak. Ayrıca bürokrasinin, vatandaşları fişleme ve bunu kötüye kullanma yetkisi de son bulacak. Hukukun koruması altında özgürleşen bir ortamda daha fazla yatırım yapılacağı için, Türkiye hızla zengin ülke kategorisine girebilecek.
Türkiye, böyle müthiş imkânlara sahip ama, bu ülkenin zengin bir ülke olmasını istemeyenler de var. Onlar, "bu ülke fakir olsun, biz zengin olalım" diyen statükocu işadamları. Çünkü Türkiye zenginleştiğinde ve yüksek öğrenimli sayısı, yetişkinlerde yüzde 30'a ulaştığında, bu kesimlerin askerle ve yargıyla el ele vererek ülkeyi yönetmeleri artık mümkün olmayacak. Zira Anadolu'nun her ilinden üniversite eğitimi almış gençler, bundan böyle statükocuların devlet rantlarıyla geçinmelerine, silah komisyonculuğu yapmalarına, böylece savaş ortamını sürdürmelerine göz yummayacaklar.
Statükocuların referandum telaşı da zaten bu yüzden. Onlar, anayasa değişikliklerine "hayır" derlerken, aslında Türkiye'nin fakir, kendilerinin ise zengin olmasına "evet" diyorlar.