Son üç gündür futbolumuzda gündem Dünya Kupası kuraları. 13 ay evvelden gruptaki şansımızla ilgili yorumlar yapmak yerine bugünümüzü düşünmemiz gerek. Öncelikle Euro-2012 üzerinde yoğunlaşmalıyız. Şike soruşturması nedeniyle ligler 9 Eylül'de başlıyor. Takımlarımızdaki zihinsel sıkıntılar üst düzeyde. Lig öncesi Avusturya ile çok önemli bir deplasman maçı yapacağız.
Yeri geldikçe vurguluyorum; çok yetenekli futbolcularımız var. Ama futbol takım oyunu.
Belli oturmuş bir sistemimiz ve kadro istikrarımız olmadığından, hem Milli Takım hem de kulüp takımlarımız olarak uluslararası alanda ciddi rahatsızlık yaşıyoruz. Bu rahatsızlığı ivedilikle giderecek durumda değiliz.
İlk hedef Euro-2012 vizesi almaktır. Ondan sonra Hiddink'in, doğru bir kadro istikrarı sağlayarak, günümüz futbolunun istediği ilkeleri yerine getirecek ve yapımıza uygun basit bir oyun modelini oturtması gerek. Bunu bugüne kadar sağlayamadığımız için grup maçlarında istikrarlı bir grafik çizemiyoruz. Çizemediğimiz için de grubun favorisi karşısında iyi sonuçlar alsak da bir şey ifade etmiyor.
ÖNCE EURO-2012 VİZESİ
Euro-2008 elemelerinde çok iyi bir gruba düşmüştük. Seri başı olarak gelen takım Yunanistan'dı. İlk 4 maçta 12 puan topladık. Üstelik Yunanistan'ı deplasmanda farklı yenmiştik. Büyük puan ve moral avantajına rağmen istikrarsızlığımız yüzünden bir anda 12 puan kaybettik. İkincilik şansımız ancak Norveç'i deplasmanda yenmemiz şartıyla olacaktı. Kolayı zora çevirip, zoru başardık.
Euro-2012 elemeleri öncesi yine 'Nasılsa ikinci oluruz' yorumları yapıldı. Ancak grup maçlarındaki kronikleşmiş istikrarsızlığımızı unutuyorlardı. Eğer biz Almanya'dan deplasmanda 1 puan alıp rövanşta da kazansak yine birinci olamayacaktık.
İşte bütün bunları göz önüne alarak gerçekleri görüp hayal dünyasına dalmamalıyız. Önce Euro-2012'nin vizesini alalım. Ardından kadro istikrarı ve sistemini oturtalım. Bir şampiyona yaşayalım. Ondan sonra Dünya Kupası elemeleri için teknik analizlerimizi masaya yatıralım.