Benim için Bodrum Festivali, ikinci gün, Gün Batımı ile başladı. Çağatay Akyol'un arpı eşliğinde Bülent Evcil'in insanı alıp götüren flütünün konserine "Pan Tanrısının Gün Batımı" adını vermek ne kadar yakışmıştı. Hele finaldeki Briccialdi, Venedik Festivali nasıl coşturdu hepimizi.. Kendimi sahneye atmaktan zor tuttum..
Oradan, ana konser alanına yürüdük.. Binlerce insanla dolu Marina'ya.. "Onuncu Yıl Kutlaması" konserine..
Onuncu yıl için harika bir program yapılmıştı.. Sahnede iki orkestra birden vardı..
90'ıncı yılını kutlayan Cumhurbaşkanlığı Senfoni ve Dokuzuncu yılını kutlayan Doğuş Çocuk Senfoni.. Doğuş Çocuk Senfoni'yi Rengim Gökmen kurmuştu. Cumhurbaşkanlığı Senfoni'nin de şefi oydu.. "..du" dedim.. Çünkü bu konsere birkaç gün kala, tabakhaneye bir şeyler yetiştirme çabasındaki bir politikacı Gökmen'i hem CSO'dan hem de Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü'nden almıştı.. "Bir hafta bekleyelim. Bodrum Kaledeki Uluslararası Bale Festivalimiz bitsin. Şu son konseri de yöneteyim" teklifinin anında geri çevirmişti, bakan.. Dedim ya acelesi vardı..
O bakan ki, Türkiye'nin dünyaca ünlü turizm merkezinde yapılan dünyaca ünlü iki uluslararası bale ve klasik müzik festivalindeki 9 gecede yer alan 12 gösteriden hiçbirine gelmemiş değil, gelememiş, nezaketen bir çelenk bile yollamamıştı. Niye gelemediğinizi ikimiz de biliyoruz değil mi, bakanım?.
Bu iki çok önemli ve çok anlamlı iki orkestra Doğuş Çocuktan yetişen üç yıldıza Dorukhan Doruk (Çello), Hasan Gökçe Yorgun (Keman) ve Sancar Sapayey (Keman) ile, Ankara Devlet Operası'nın üç dev tenoru Aykut Çınar, Ayhan Uştuk ve Şenol Talınlı'ya eşlik ettiler..
Yorgun, bir Carmen Fantezisi çaldı ki, inanmazsınız!.. Daha 22 yaşında.. Mersin Konservatuarı mezunu.. Dikkat buyurun Mersin Konservatuarı!.. Amerika ve Avusturya'da burslar kazanmış yeteneğiyle. Şimdi Viyana'da eğitimini sürdürüyor.
İlk defa Yaşamdan Dakikalar'da sunmakla gurur duyduğumuz Üç Tenor sanırım Turgut Reis kaynaklı bir sarsıntı yarattılar, deprem kayıt aletlerinde.. Binlerce insan ayaklara fırladı.. Binlerce insan tempo tuttu, eşlik etti..
Ben bu coşkuyu tam 20 sene evvel Los Angeles'ta Dodge City Stadyumu'nda, Pavarotti, Domingo, Carreras konserinde izlemiştim..
İnanın eksikleri yoktu, bizimkilerin..
Şenol, Ayhan ve Aykut, önce harika napolitenler söylediler.. Tam Onuncu Yıl Galası'na yakışan bir repertuar.. Orada operatik ses gösterisinin alemi yok, geçen yıllarda Carreras'ın çektirdiği işkence gibi.. Herkesin bildiği, bayıldığı, eşlik ettiği şarkılar.. O sole mio, Torna a sorinto, Funiculi funicula ve tabii, Granada..
İkinci bölümde bu defa bizim türkülerimiz. Azeriler, Karadeniz'den Ege'ye geçiş.. Tabii, Bodrum'da final.. Çökertme!..
Yıkılmaz mı Marina.. Çılgın alkışlar arasında bise geldiklerinde asıl işlerini yaptılar.. Opera söylediler sonunda.. Ama ne opera!..
Nessun Dorma!..
"Vinçero" diye bağırırlarken, binlerce insanın yumrukları kalktı havaya "Zafer" diye..
Ve inanın Nessun Dorma'nın alkışı, Çökertme'yi de katladı, hem şiddette, hem sürede.. Bu millet iyiyi ve doğruyu verirsen öyle algılıyor ki!..
Rengim Gökmen'i apar topar görevden alan bakanın o gece orda olmasını ve orda halkla hem de nasıl bütünleşmiş sanatı görmesini çok isterdim!..
Belki bir ders çıkarırdı!.