D- Marin Turgut Reis Uluslararası Klasik Müzik Festivali, Onuncu Yılını kutladı.. Ama ne kutlama?.. Birbirinden muhteşem, bir birinden harika, birbirinden coşkulu birbirinden unutulmaz dört gece yaşadık!..
Yedi yıldan beri bu festivalin Genel Sanat Yönetmenliğini yapan Yücel Canyaran'ı nasıl kucakladım sımsıcak veda gecesinin sonunda.. Nasıl yürekten kutladım, D- Marin'i getirdiği bu gerçekten dünya çapında düzey için.. Ama şimdi de uyarmak istiyorum..
Böylesine doruklara tırmandıktan sonra, daha yükseklere çıkmak hiç de kolay değil Yücel.. Seneye işin çok zor, Sevgili Dostum!..
***
Fazıl Say, bu ülkenin gururu bir dehadır. Piyanist olarak müthiştir. Besteci olarak daha da müthiştir.. Klasik Müzik tarihinde bir dönüm noktası yapacak çalışmalara imza atmıştır. Onun dehasını tartışmam. Kimseye de laf söyletmem..
Onu deha yapan kafasının içi.. O kafanın içi, bizimkilerden çok farklı.. Her dehanın kafasının içi bizimkilerden çok farklı.. Onun için onlar deha..
Onun için onlar çağların ötesine kalırlar. Ve de patates tarlasında yetişmezler. Her ülke tarihinde çok enderdirler.
O çok farklı boyutlardaki kafaları, bizim normal kafalarımızla yargılama hakkımız yoktur. Bu yüzden Fazıl'ı yargılamayı da aklımdan geçirmem.. Onu "Fazıl" olarak kabul ederim.
Ama..
Sonunda ben de insanım.. Benim de duygularım var, Fazıl kadar derin olmasa da..
Sevdiğim insanlara asla küsmem, ama kırılırım. Fazıl'a da kırıldım. Hem de çok kırıldım..
Gürer Aykal'a hem de nasıl haksız, hem de nasıl acımasız saldırdığı için.. Bu ülkenin Atatürk'ün kurduğu sistem içinde yetişmiş ve uluslararası üne erişmiş, dünya çapında müzik adamı Gürer Aykal, yetişmesini kime ve kimin ilkelerine borçlu olduğunu çok iyi bildiği için, en büyük Atatürkçüdür de.. Yürekten.. İnançtan Atatürkçüdür..
Ve bu olaya karışması, Fazıl'ın isteği üzerine, ona sahiplenmek, Antalya Festivali'nde rahat ve huzur içinde çalmasını sağlamak için olmuştur. Şimdi bunları bile bile Gürer'in göğsündeki Atatürk rozetinden başlayarak, müzik ustalığını aşağılamaya kadar giden bir saldırıyı tekrar ediyorum, sahibi Fazıl olduğu için yargılamam.. Ama insan olduğum için Fazıl'a kırılırım.
Bu kırgınlığım Fazıl, Gürer'den özür dileyene kadar sürecek. Fazıl Gürer'den özür dileyene kadar, Fazıl'ın hiçbir konserine gitmeyeceğim. Hiçbir konserini, hiçbir bestesini yazmayacağım..
Fazıl bir dağdır. Tamam.. Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış, o da tamam..
Öcal Ağabeyim, Bodrum'da bir başka vesile ile bir anekdot nakletti, bir gece..
Nemrut odunlardan dağ yapıp, üzerine Hazreti İbrahim'i bağlatmış ve ateşe vermiş..
Bir bakmışlar bir minik karınca.. İki ön ayağı arasında bir su damlası ateşe doğru koşuyor..
"Ne yapıyorsun" demişler.. "Görmüyor musunuz, Nemrut İbrahim'i yakıyor, su yetiştiriyorum?.."
"Hadi ordan aptal" demişler.. "O bir damla su, koca yangını söndürür mü?."
"Söndürmez ama, kimin yanında olduğumu gösterir" demiş, karınca..
Benim protestom da o misal!
***
D- Marin Festivali, Doğuş'un Fazıl Say'a ısmarladığı "Hermias- Yunus'un Sırtındaki Çocuk" bestesinin Dünya Prömiyeri ile açıldı. Bodrum'da olduğum halde gitmedim. İçim yanarak gitmedim..