Bağdat Caddesi'nde bir şampiyonluk kutlaması ve Bağdat Caddesi'nde olmak dışında suçu olmayan bir mağazanın çılgın holiganlar tarafından saldırıya uğraması..
En az bir milyon liralık hasar ve zarar..
13 tutuklu genç!..
Şimdi bu utanç verici, bu yüz kızartıcı, bu insanlık dışı saldırının sorumlusu o 13 genç mi sizce?.
Belki suçları var, ama yerleri en son sırada onların..
Onlar bir canavar.. Frankenstein canavarı onlar.. Hiç itiraz etmiyorum. Peki ama o canavarı yaratan Dr. Frankenstein kim?.
İşte asıl aranması gereken sorumlu o.. Aslında aramaya da gerek yok. Karşımızda duruyor.. Devlet!..
Olaylar adım adım bu noktaya gelirken seyirci kalan, "Önlem" diye aldığı basitliklerle, aslında yangına benzin döken devlet..
Yürütmesi, yasaması ve yargısı, yani üç gücünün hepsi ile devlet..
Görevlerini yapmadılar. Görevlerini ihmal ettiler. Görevlerini suiistimal ettiler..
Bir de dördüncü güç var tabii.. Biz gazeteciler.. Biz anayasal değil, sosyal bir gücüz, güya.. Ama yüz karasıyız. Utanç verici yüz karası, yangına körükle gidiciyiz. Ama yasal güçlere sahip devlet, biz dördüncü güçten medet ummamalı, kendisi önlemlerini almalıydı.
Almadı.
Tüm uyarı gelişmelerine, mesela, Kızıltoprak'ta bir benzincinin havaya uçmasına ramak kalması dahil seyirci kaldı..
Bakın aslında Galatasaray Store'a yapılan saldırı da bir uyarı aslında.. Esas facia daha gelmedi.. Ama geliyor.. Eli kulağında geliyor..
Frankenstein canavarı şimdilik vitrin indirmek, dükkan yağmalamak ve yakmak gibi eylemlerle eğleniyor.. Asıl facia, asıl ölümlü facia yolda.. İnsanlar ölecek.. Kitlesel ölecek.. Köprüler kapatılacak, vapurlar durdurulacak, İstanbul İç Savaşını önlemek için..
Yıllar yıllar önce, Kayseri-Sivas'ta 33 kişi öldüyse, varın İstanbul'un sonuçlarını hesaplayın..
Facia kapıda..
Biz ne yapıyoruz?.
Hiçbir şey!..
Biliyor musunuz ki, Galatasaray Spor Kulübü, şampiyonluk sonrası kutlamalarda Galatasaray Mağazasının saldırıya uğrayacağı ihtimalini görmüş ve çevik kuvvetten yardım istemişti. Daha evvel, Bağdat Caddesi'ndeki her Fener yürüyüşü ve şovunda saldırıya uğradıkları için, bu kehanet de değildi. Ama İstanbul Valisi ve İstanbul Emniyet Müdürü, bu isteğe rağmen, koruma önlemi almadılar ve mağazayı holiganlara teslim ettiler..
İşte "Devlet" bu!..
Ama bu olayın şimdilik son aşaması.. İşin bir de başı var..
Fenerbahçe ile Galatasaray arasında Ebedi Dostluğun yaşandığı, iki takım taraftarlarının maçlara birlikte gidip geldiği, hatta ayni tribünlerde yan yana oturduğu, yaz ayları boyunca, Kadıköy'de, Fenerbahçe stadı merkez, Modaspor ve Kadıköyspor tesisleri ve Fenerbahçe koyunda, atletizm, yüzme, kürek, sutopu, tramplen ve kule atlama, yelken, basketbol, voleybol dahil hemen hemen tüm yaz ve açık hava sporlarında geleneksel Fenerbahçe- Galatasaray Bayramlarını biz Galatasaraylıların, Fenerli kardeşlerimizle iç içe, kucak kucağa yaşadığımız günlerden, birbirimizin maçlarına gitmemizin devlet tarafından yasaklandığı, rekabetin nasıl düşmanlığa, öfkeye, nefrete, kine nasıl dönüştüğüne, şarkılar, türküler, halaylarla kutlanacak bir şampiyonluk şöleninde Galatasaray Mağazasını basmanın, raflardaki formaları dükkanın ortasına yığmanın ve üzerlerine işemenin ve ne acı gerçek, utanmadan pantolon indirip büyüğünü de yapma iğrençliğini "Zafer Kutlaması" sanma insansızlığına nasıl geldiğimize adım adım bakmamız gerek.. İşte o zaman, her adımda gerçek suçluyu, yani Devlet'i göreceğiz!..
Spor, dostluk, kardeşlik, oyun, eğlence, keyif olmaktan çıkıp, insanları öfkeyle, nefretle, kinle saldıran hayvanlara dönüştüren bir rezalet haline gelirken, yıllar süren bu gelişmeyi, adeta teşvik ederek izleyen devleti..
Yarın anlatacağım!..