Yani bu nasıl bir adamdır, çözmenin imkânı yok.. Deha denen şey bu olmalı.. Yaratıcılık.. Üretkenlik.. Yetenek.. Bitmez tükenmez çalışkanlık..
Bir yandan dünyanın dört bir yanında ortalama üç günde bir konsere çıkacaksın..
Bu ne demek bilir misiniz?. Hayatının yarısı uçaklarda ve otellerde geçecek.. Bu arada piyano gibi bir dakika ihmale gelmez hain bir enstrümanda durmadan çalışman gerek o konser için..
Yeni bir parça, yeni bir çalışma demek, saatlerce, günlerce öylesi..
Bu fırtına gibi konser programının arasında, bir yandan da beste yapacaksın. Kendin üreteceksin.. Senfoniler, konçertolar, şarkılar.. Birbiri ardına.. Birbiri ardına..
..Ve tüm bunları yaparken, dünya ile ilgini de koparmayacaksın.. Ülkeni, dünyayı izleyecek, her şeyi okuyacak, duyacak, her yere yetişeceksin, internetle..
..Ve de dahası..
Hayatını da yaşayacaksın..
Gümüşlük Limon'da, sevgili Kadir Dursun'un, Fazıl'ın artık can kardeşi, hepimizin can kardeşi Kadir'in düzenlediği gecede masanın etrafında toplanmışız.. 20, 30 kişi falan.. Gürer Aykal şefim, Gülsin Onay, Burcu Karadağ gibi muhteşem sanatçılar.. Can Dündar, Soner Yalçın gibi dostlar.. Ağbim, Özay, Nükhet gibi aile.. Nebil ve Nehir gibi ayrılmaz parçalarımız, kahkahalar atarak Fazıl'ı dinliyoruz.. Fıkralar anlatıp güldürüyor, en matrak anılarını anlatıp güldürüyor..
Yani, bu kadar da yaşamın içinde, göbeğinde..
Yahu gün dediğin nerden bakarsan bak, 24 saat.. Nasıl sığdırıyor hepsini..
***
İki gün sonra, Marina'daydık.. 10 bine yakın insan.. Kapanış gecesi..
Sahnede Fazıl.. Camille Saint Saens çalıyor.. Piyano konçertosu.. Eşlik eden Borusan Filarmoni ve Gürer Aykal..
Bu nasıl ilahi bir yorumculuktur..
Ardından besteci Fazıl Say'a geliyor sıra.. Hezarfen Ney Konçertosu.. Burcu Karadağ üflüyor.. Limon gecesini hatırlıyorum.. Fazıl konçertoyu yazmış. İlk çalış için prova yaptıracak Gürer Aykal.. Burcu itiraz ediyor..
"Arka arkaya sekiz si koymuşsun.. Bu nefes.. İnsan nefesi.. Yetmez.."
"Çalarsın..
Çalarsın" diyor Fazıl.. "Mümkün değil" diyor Burcu.. Notalar altıya iniyor..
Burcu "Gene fazla" diyor, ama Fazıl bu defa "Nuh" bile demiyor..
Burcu provada üflemeyi başarıyor ve Gürer Şef soruyor..
"Peki akşam konserde de çalabilecek misin?."
"İman gücüyle.." diyor Burcu..
"Öyle konser olur mu" diyor Gürer Şefim ve Fazıl dörde indiriyor, si'leri..
Konser boyu Burcu'yu izledim.. Nasıl nefes nefese kalıyordu, soloların arkasında.. Ama harikaydı Burcu da, Gürer Şefim ve Borusan da.. Hezarfen de.. Türk müziği makamlarının en güzel kullanıldığı, Boğaz'ın, İstanbul'un en canlı yansıtıldığı, Hezarfen'e Üsküdar uçuşunda eşlik eden martıların seslerinin duyulduğu eşsiz bir beste..
Ama asıl sürpriz ikinci yarıdaydı.. Fazıl Say'ın iki arada bir derede yarattığı Üçüncü Senfonisi..
Universe..
Evrenin yaratılışı.. Big Bang.. Evrenin genişlemesi.. Galaksilerin, güneşlerin, gezegenlerin oluşması.. Venüs, Jüpiter.. Süper Novalar ve tüm evreni bir arada tutan dengeyi sağlayan Kara Madde..
Bir belgesel filme müzik bestelemiş sanki Fazıl..
Nasıl çarpıcı, nasıl şoke edici..
Ve Carolina Eyck'in çaldığı tam uzay çalgısı Theremin. Ortada ne tel var, ne tuş.. Ses, radyo dalgaları var.. Ve bu görünmeyen dalgaların arasında dolaşan Carolina'nın parmakları.. Bir sihir dünyası adeta, hem görüntü, hem ses..
Ve bu büyülü dünyanın sihirbazı da Fazıl Say!..
Universe Senfonisi'ni ilk defa dinledim..
Big Bang işte asıl bu.. Fazıl'la ayni ülkenin insanı olmak ne büyük gurur!..