Ünlü şiiri hatırlatıyor başlık değil mi?.
"Gitmesek de, görmesek de, o uzaktaki park, bizim parkımızdır.." "Ne uzağı, İstanbul'un göbeği" diyorsunuz.. Uzaklık, metrelerde değil, yaşamın kendisinde..
Parklar hayatımızda ne kadar yer tutuyor günümüzde..
Çocukluğumda "Parka gitmek" diye bir deyiş vardı günlük yaşamımızda..
Konuşulur, görüşülür, randevulaşılır, parka gidilirdi, eş dost, konu komşu..
En sevinçli anlarımdı, Kilis'te anneannemin "Hadi parka gidiyoruz" deyişi..
Onlar banklarda oturur, sohbet eder, örgü örerken, biz çocuklar deliler gibi koşar oynardık çünkü.. Tertemiz, pırıl pırıl, rengarenk parklardı onlar..
Babam tayin oldukça başka başka kentlere taşındık. Hepsinde park en öndeki buluşma, boş vakitleri geçirme yeriydi. Belediyeler, en güzel parkı yapmak için yarışırlardı adeta..
Nihayet Ankara'ya geldiğimizde, o uçsuz bucaksız Gençlik Parkı beni nasıl şaşkına çevirmişti iyi hatırlarım..
Sonra, yaşamın insanlara sunduğu şeyler hızla gelişmeye ve artmaya başladı.. Teknoloji ilerliyor, çoğalıyor ve ucuzluyordu. Sinemalar, tiyatrolar, kafeler, pastaneler, diskolar.. Sonra televizyon.. Sonra bilgisayar.. Bilgisayar oyunları ve yalnızlaşmalar..
Hızla betonlaşan kentlerde, parklar sadece yeşillerindeki klorofil maddesiyle, karbondioksiti oksijene çeviren doğal sağlık araçları haline geldiler.. Kentlerin akciğerine dönüştüler..
Parkları yeniden canlandırmak isteyen yerel yönetimler kolları sıvadı.. Uygun parklara, açık hava eğlence ve spor alanları yerleştirilmeye başlandı. Binlerce kişi alabilen konser alanları, sağlık için koşanlara yollar, jimnastik aletleri, büfeler, kafeler.. Parklar pek çok ülkede yeniden canlandı. Ama bizde değil.. Biz parkları unuttuk.. Unutturduk.. Tinercilere terk ettiklerimiz dahi oldu.. Belediyeler parkları yeniden cazibe merkezi yapmak için çaba harcamadılar. Yeşil alanların betonlaşmasına göz yumdular hatta..
Yıllar önce, Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu, kollarını sıvayıp semti parklarla doldurmaya başladığında çok şaşırmıştım.. Bir gün, bütün gün birlikte dolaştık, bitmedi.. "Herkese, yürüyüş mesafesinde bir park"tı, Namoğlu'nun sloganı ve de hemen hemen başarmıştı. Asıl büyük projesini göstermeyi de ertesi güne saklamıştı.
Beşiktaş'ın göbeğine, New York'un Central Park benzerini yerleştiriyordu. Akmerkez'in altından başlayıp, Ortaköy Dere Boyu Caddesi başına kadar inen vadiyi kapsayan muhteşem bir parktı bu.. Beşiktaş Belediyesi'nin imkanlarıyla gerçekleştirilmesi mümkün değildi ama Anakent Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna, projeye bayılmış ve sımsıkı sarılmıştı. Minyaturk'e de sahiplenen başkandı, Gürtuna.. Parkçıydı.
Önce maketi gördüm. Müthişti.. Gezinti ve oturma yerleri vadi boyunca aşağı iniyordu. Bir botanik bahçesi, dünyanın en ilginç bitkileriyle dolu olacaktı. 20 bin kişilik bir açık hava konser salonu vardı ve de dünyanın dört bir yanından gelen binlerce, on binlerce ağaç..
Çalışmalar da hayli ilerlemiş, vadiye milyonlarca lira harcanmıştı. Kurulan koca şantiye ve inşaat makineleri harıl harıl çalışıyordu ki, yerel seçimler yapıldı. Ana kentin başına Kadir Topbaş geldi. Topbaş, Anakent desteğini bıçak gibi kesti.
Beşiktaş Belediyesi bu destek olmadan adım atamazdı. Atamadı nitekim. Harcanan milyonlarca lira toprağa gömüldü, ziyan oldu. Park projesi bitti. Şantiye söküldü, çalışanlar çekip gittiler.. Vadinin etrafına pahalı siteler dikilmeye başladı..
İstanbul, harika, harikulade bir parkı kaybetti.. Kimsenin de haberi olmadı. Gıkı çıkmadı. O zaman yığınla yazı yazdım. Kendi gazetem dahil bir tek kişi, bir tek kurumdan destek alamadım. Park kimsenin umurunda değildi ki..
Peki şimdi niye umurunda, hem de o minnacık, sembolik olmanın ötesinde işe yaramayan park.. Düne kadar kimsenin uğramadığı, yanına gitmediği Gezi Parkı niye gençlerin, sağanak yağmurlara rağmen, sert tehditlere rağmen 24 saat terk etmedikleri bir yere dönüştü?.
Aslında toplum bilimcileri araştırmalı sorunun yanıtını.. Siyaset Bilimcileri de alınması gereken dersi söylemeliler..
Çünkü alınacak çok ders var.. İktidar, muhalefet, tüm siyasetçilerin bu gençlik eyleminden alacakları çok ders var..
Bu defa öğreten gençler, öğrenecek olanlar, büyükler..
Kimse gençlere nasihate yeltenmesin!..