Geçen hafta sonunda en sevdiğim, ayırdığım, altını çizdiğim yazılar kendi gazetemde çıktı, nihayet!..
En güzeli Sabah Pazar'daki sayfaydı. Damla Kayayerli, "Sahi neydi röportaj" başlığı altında, Yaşar Kemal'le röportaj yapmış.. Üstada "Roman"ı değil, kendisini üne kavuşturan Cumhuriyet gazetesindeki röportajları dolayısıyla, röportaj sanatını anlattırmış. Evet sanat.. "Soru-Cevap" yozlaşmasına düşmeden önce, röportaj, ancak en yetenekli kalemlerin yazabildiği bir gazetecilik sanatıydı. Erkekçe Dergisi'nin ilk sayısındaki en saygın imzaydı Yaşar Kemal.. "Menekşe'nin Balıkçıları" üstadın sırf bizim için kaleme aldığı, belki de son röportajıydı. Damla, ustayla söyleşi değil, röportaj yapmış.. Harika da yapmış. Bir nefeste okudum. Merakla.. Sonra bir daha okudum, bu defa lezzetle..
Sevgili Damla,
Yolun Antalya'ya düşerse (Bence düşür) Yaşar Kemal'in büyük dostu, ayni zamanda o yıllarda en büyük rakibi, Doğu ve Güney Doğru röportajları için birlikte dolaştığı rakip Dünya gazetesinin muhabiri Fikret Otyam'la konuş. Yaşar kemal'le nasıl han odalarında birlikte kaldıkları, ama birbirlerini nasıl "atlattıkları"nı anlattır..
Söyleşi türünün güzel örneğini Okan Can Yantır (Günaydın/ Pazar) vermiş, bizde.. Hayko Cepkin söyleşisi müthiş.. Can Torun'un fotoğrafları da müthiş.. Stilist Duygu Altınparmak, saç ve makyaj Selma Ergin ve kostümler Hatice Gökçe de harikalar yaratmışlar. Hayko'yu zaten çok severdim. Bu söyleşiden sonra, sevgim katlandı. Ekip, emek ve yetenek bir araya gelince böyle oluyor işte..
Refik Erduran'ın "Gerçeğin Gözleri" üstadın her yazısı güzel zaten de, bu defa güzel üstü.. atilla Dorsay'ın, akif Beki'nin Radikal'deki akif Beki'nin kelebeğin Rüyası üzerine kaleme aldıklarına "Tutarsız ve yüzeysel" deyişi iyi bir cevaptı. Yok canım.. Beki'ye değil. Bu yazıyı yere göğe koyamayan Ertuğrul özkök'e.. Nur Çintay, Cumartesi Sabah'ta gene müthiş hicivlerle hem güldürüyor, hem düşündürüyor. Nur Yerlitaş, Bülent Ersoy, Dilek Hanif, Cüppeli Ahmet.. Hepsi.. Hepsi müthiş..
Öteki gazetelerde, Zeynep Oral (Cumhuriyet Pazar) beni çok hüzünlendiren bir ağıt yazmış, Sevgili dostum Nedim Göknil için.. Son yıllarda kendisini Bodrum'da inzivaya gömmüştü. Görüşemez olmuştuk.. Zeynep'in yazısından öğrendim, öldüğünü.. Başın sağolsun Ayşe.. Başın sağolsun Canan..
Akşam'da Zeynep Bakır, üniversite öğrencisini, anaokulu çocuğu sanan bir dekana öyle tokat gibi bir yazı yazmış ki, alkışlamamak elde değil. Hem de İletişim, yani gazetecilik okuyan bir öğrenci, okul duvarına afiş asma suçu (!) işlemiş.. Türkiye, Hitler Almanyası, ya da Stalin Rusyası ya.. Vay sen misin üniversiteye afiş asan, fikrini ifade eden?. Ulan bu ülkede hem de gazetecilik okuyan bir üniversitelinin ifade özgürlüğü olur mu?. Haydi çocuğu annesine şikayet.
Evet, Sayın okurlar.. Hiç sıkılmadan, reşit, yani artık veliye ihtiyacı olmayan, kendi kendisinin velisi üniversiteliyi dekan, annesine ihbar etmiş resmi yazıyla..
Öğrencinin annesi de "Dekan"a "Kınama" cezası verip, aynen iade etmiş, yazıyı.. Zeynep, kaynayıp giden bu haberden, harika bir "Haber/Hikaye" çıkarmış. Eline sağlık..
Ankara Belediye Başkanı son 1.5 yılda tweetleştiği 470 kişiyi mahkemeye vermiş. Anlayın kaç binle tweetleşiyor günde, kaç tweet yazıyor ve okuyor mesai saatlerinde.. Bizim vergilerimizle aldığı paranın karşılığı vaktini neye harcıyor. "Gökçek'in işi yok mu" başlıklı enfes yazıda (Güneş/ Pazar) Rıza Zelyut bunu soruyor işte..
Gökçek'in Tweet saplantısına takılanlardan biri de Onur Baştürk (Hürriyet Pazar). "Daha önce tweetterde bir kadın kullanıcıya 'Sen çok mu kürtaj yaptırdın?. Bu kadar çok bağırmanın sebebi bu mu' diye yazabilen Gökçek'in kendisi hakkında 'Edepsizsin' tweetini yazan bir kullanıcıyı yedi polisli bir gözaltı ile karşılaması" diyerek hazreti, "Haftanın Düşenleri" listesine koymasına da bayıldım.